ZEYTİN AĞACI & JUNG
“Masumlar Apartmanı” yönetmeni Onur Güvenatam’ın yönettiği Netflix dizisi “Zeytin Ağacı”, reytingde zirvede.
Ben de kayıtsız kalamadım.
İzledim.
Dizi olarak beğendim.
Ama!..
***
Dizinin konusu:
Bugün yaşadığımız ve içinden çıkamadığımız sorunlar, bizden önceki atalarımızın travmalarının uzantısıdır.
Onların travmalarını tekrar ediyor ya da o travmaların sonuçlarını yaşıyoruz.
Bu travmaları öğrenir, bunlarla yüzleşirsek, bugünkü hayatımızdaki sorunun geçmiş atamızla bağlantısını kavrarsak bunlardan kurtuluruz.
***
“Aile dizilimi” ya da “köken dizilimi” denilen şey böyle bir şey mi?
Emin değilim.
Konuya dair bir kaynak okumadım.
Kulaktan dolma ve internetten spekülatif bilgilere sahibim.
“Zeytin Ağacı” dizisi bendeki algıyı pekiştirdi.
Ön yargım yüzünden öğrenmekten kaçınıyorum.
“Aile dizilimine dair bir kitap var al okur musun” deseniz, içimden gelmez açıkçası.
Ön yargımın nedeni; psikolojinin istismar edildiğini düşünmem…
Beni rahatsız eden;
bugünün sorunlarına neden olduğu düşünülen travmaların hatırlanmasıyla ortaya çıkan katarsislerin[1]bugünün sorunlarını çözeceğinin iddia edilmesi.
Benim için daha dikkat çekici olansa bu iddiadabulunanların büyük kısmının psikoloji biliminin içinden gelmemesi.
Bu tür katarsis deneyimlerini histeri nevrozlarında defalarca tecrübe etmiş Freud bile konuya böyle yaklaşmamıştı.
Katarsisin gösterişli ve etkileyici bir sahnesi var.
Bu da onu istismara açık halegetiriyor.
Bu istismar, istismar edenle edilenarasındaki “zımni”[2]bir anlaşmayla yapılıyor:
Katarsisi sağlayan ortaya çıkan bu fantastik durumun gösterişliliğinden kişisel bir değerlilik ya da kazanç sağlıyor,
Katarsisi yaşayanise bu deneyimle yaşamış olduğu sorunların sorumluluğunu almaktan kurtulmanın bir yolunu buluyor.
Bu çalışmalar bana gençlik yıllarımda, içine cin girdiğini düşünüp conversiyon nöbetleri geçiren hastalarla benim aramdaki ilişkiyi hatırlatıyor…[3]
***
Bu kirli bir anlaşma!
Kirli olduğunu düşünmem, katarsisin kişisel çıkarlara kurban edilmesi değil!
Kirli olduğunu düşünmemin nedeni;
iki tarafın da bilinçli/bilinçsiz “sürreel gerçeklik” yarattıkları düşüncesinin suçluluğunutaşıyor olmaları.
Katarsisi sağlayanın karşıdakinin sorununu çözdüğüne inanması,
katarsisi yaşayanınsa sorununu bunun çözeceğine inanması;
Suçluluğun temeliişte bu inanç.
Ön yargımın nedeni bu.
***
Kişisel fikrimi belirttim ki yazım sizi maniple etmesin.
Yazımın içinde miktarını kestiremediğimi bir öznellik var çünkü.
Bu noktayı biraz daha açayım:
Psikoloji kuramlarının hepsi kuramcılarının kişiliklerinin izlerini taşır ve bu nedenle subjetivite içerirler.
Freud’dan tutun da bugünün en popüler kuramcısı Yalom’a kadar durum böyledir.
Kuramcının kişisel hayatıortaya attığı kuramdan bağlantısız düşünülemez.
Bu nedenle psikoloji kuramlarına mesafeli yaklaşmalı, size bir şeyler katması açısından, zihninizi, perspektifinizi açması açısından yaklaşmalısınız.
Onları bir gerçeklik olarak almamalısınız.
Bugün benim de kendime ait bir yaklaşımım var[4].
Bana göre benim psikoterapi yaklaşımım da öznellik içerir…
***
“Zeytin Ağacı” dizisinde işlenen köken/aile diziliminin dayanağı olarak gösterilen Carl Gustav Jung’un analitik psikoloji(bireysel psikoloji) kuramı da onun kişisel hayatından izler taşır.
“Zeytin Ağacı” dizisinin felsefesini oluşturan “bugünün sorununun kökenlerimizde olduğu” inancı,
Jung kuramındaki “kollektif bilinçdışı” ya da “kollektif bilinçaltı”olarak kullandığı kavrama atıf yapıyor.[5]
Jung bilinçdışını/bilinçaltını “kişisel bilinçaltı” ve “kollektif bilinçaltı” diye ikiye ayırır.
Kişisel bilinçaltımız malum, kişisel hayatımızın deneyimlerini ve travmalarını içeriyor.
Buradaki asıl mesele “kollektif bilinçaltı”!
***
“Kollektif Bilinçaltı” kavramı oldukça belirsizlikler içerir.
Bu kavramla ne demek istediği spekülasyona açıktır.
Jung’un kollektif bilinçaltıalanında olduğunu söylediği arketiplerkonusu ise daha büyük bir belirsizlik alanı.
Anima animus, persona, gölge ve diğer arketipler…
Arketipler kültürel bir geçiş midir, genetik bir geçiş mi, belirsiz…
Bu belirsizliğe jung’un dinle olan ilişkisindeki karmaşa eklenince, ortalıkta mistisizme kapı aralayan gri bir hava esiyor.
“Kollektif bilinçaltı” kavramı ruhani bir havaya bürünüyor.
Ya da böyle düşünmek isteyenlerekapı aralanıyor.
Zeytin Ağacı dizisinde jung’dan yapılan kısa alıntı, bu ruhani yansımaya atıf için yapılmış zannımca.
Ancak, Jung gerçekten böyle bir şey düşünüyor mu, emin değilim.
***
Jung’un dinle karmaşık bir ilişkisi var.
Dindar bir aileden geliyor.
Babası papaz.
Ama “papaz olma da ne olursa ol” diyen bir papaz.
Anne de dindar, ama baskıcı değil.
Jung’un dine yaklaşımı baskıyla değil onaylanma arzusuyla kuruluyor.
“Bu nedenle bir yanı dinden vazgeçmiş görünse de diğer yanı dinle hep meşgul.”
Gezilerinin hep bunu ima etmesi, kitaplarında din konusunu sık sık işlemesi, din psikolojisinin babası olarak görülmesi boşuna değil.
Agnostik bir havası var!…
İşte onun bıraktığı bu mistik hava, köken dizilimidüşüncesine dayanak yapma imkanını açıyor.
Tekrar edip netleştireyim:
Bana göre aile/köken dizilimi köklerini jung’dan alıyor değil, bu bir inanç biçimi ve bu inanç kendini Jung’un kuramıyla meşrulaştırmaya çalışıyor.
İnançların bilimi kendilerini ispat için basamak olarak kullanması olagelen bir tutumdur ve bu da o tutumlardan biridir.[6]
Aile dizilimindeki bu mistik hava, Jung’un kollektif bilinçaltında oluşan ve sonraki nesle aktarılan kültürel yada genetik bir geçişten çok;
ne olduğunu bilinmeyen “evrensel bir auraya” atıf yapıyor.
Bu nedenle bir yönüyle de bir reenkarnedüşüncesini içinde barındırıyor,
Yani uzak doğu mistisizmini!
Kurduğu “analitik psikoloji/bireysel psikoloji” kuramı ve düşünceleriyle en az Freud kadar önemli bir psikanalist olan Jung,
bence istismara açık olan kuramı ve düşünceleri nedeniyle hak ettiği değeri görmemiştir…
***
Bu dizilimlerde yaşananlar kişisel öykülerin katarsisleri midir, yoksa gerçekten böyle bir şey var mı?
Hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Tanrı’ya, dine inanmak gibi bir şey bu.
Doğal olarak bilim değil.
Buna bir bilimmiş gibi yaklaşmak da bana göre doğru değil.
İnsanların kendilerini anlamalarına katkıda bulunuyor olabilir.
Ama sorun çözdüğünü düşünmüyorum.
Tecrübesiz psikoterapistler, danışanlarının, hatırladıkları travmalarının acısıyla yüzleşip, onu boşalttıklarında sorunlarının çözüldüğü düşünürler.
Oysa tecrübeli olanlar bunun sadece bir eşik olduğunu bilir.
Çünkü,
sorunlar geçmişte oluşur,
anlamak için geçmişe gidilir,
ama bugün de çözülür.
İrvin Yalom’un belirttiği gibi “bugün burada ve şimdi” de.
Sorunların çözümü zaman, emek, sabır ister.
Değişim ister.
Değişim öyle hayatın içindeki birkaç dakikalıkkatarsisdeneyimiyle mümkün değildir.
***
Yanılıp yanılmadığımı görmek için, bu çalışmayı en azından bir kez denemeliyim.
Bir yoga çalışması,
Bir nefes terapisi,
Bir aile dizilimi,
Bir biyoenerji çalışması…
Lakin,
bendeki ön yargıyla bu denemeden bir şey çıkar mı bilmiyorum!…
Dizide Zaman karakterini oynayan Fırat Tanış’ın söylediği gibi
“bu bir gerçeklik, senin inanmana bağlı değil! İçinde olman bu gerçekliği tecrübe etmen yeter” dediği gibi olur mu?
Kim bilir!
[1]Katarsis:Psikanalizde, bilinç dışına itilmiş duyguların yaşanıp boşalım olanağına kavuşturularak hastanın patoloji yaratan duygulardan ve nevrotik belirtilerden kurtarılmasıdır. Kişinin bastırdığı çok güçlü bir duygu ya da anıyı hatırlayıp, bununla yüzleşme anında yaşadığı boşalım…
[2]Üstü örtülü, karanlık
[3]Bu konuyu daha uzun şekilde tartışmak için sonraya bırakıyorum,
burada ara bir başlık olarak kalsın.
[4]Henüz kuram demenin çok uzağında
[5]Ancak bu atıf buradan oluşan bir esintiden çok bu inancı temellendirmenin, inancı meşrulaştırma niyeti taşır, bana göre tabi.
[6]Ancak bunun da bir ön yargıya dayandığını ve kişisel bir yorum olduğunu belirtmeliyim, benim düşüncem yani.