BAŞKASININ DÜŞÜNCESİNDEKİ CEHENNEM!
“İnsanın sınırları etrafındakilerdir.”
Friedrich Nietzsche
kişisel bir yazı…
Sabah 04.30 suları…
Rüya gördüm.
Kötü olmayan bir hisle uyandım.
Çünkü çoğunlukla rüyamı hatırlarsam, uyandığımda rahatsız edici bir duygu hissederim.
Üstelik gördüğüm rüya benimle o kadar alakasızdı ki “neden gördüm” diye düşündüm.
“Annemin evindeyim ama annemin evi değil, başka bir ev.
Kız kardeşime görücü gelmiş (kendisi evli), gelen kişi 10 yıllık evliliğini henüz sonlandırmış bir adam.
Kız kardeşim güya tanımıyormuş adamı ama sonradan anlıyorum, ya tanıyor ya da malumat sahibi bu kişi hakkında.
Onunla evlenmeyi istiyor gibi!
Ben o kişiyi görünce tepki gösteriyorum.
“Onunla evlilik olmaz” diyorum.
“Neden?” diyorlar.
“Çünkü” diyorum,
“o eşini ondan çocuk sahibi olacağı vaadiyle yıllarca oyaladı, 10 yıl sonra da bir bahane bulup ayrıldı.”
Adam ben bunu söyledikten sonra atıldı,
“ama” dedi
“o olduğu için yapmadım, çocuk sahibi olmadım. Onu sevmiyordum, kardeşini ise seviyorum, onunla olursa böyle yapmam”
Bu sözlerine daha da sinirlendim.
Evdekilere
“işinize taş koymuş gibi olmak istemem ama benim bu işe rızam yok, gerisini siz bilirsiniz, nasıl istiyorsanız öyle yapın” dedim.
Tam masadan kalkacaktım ki tepki gösterdiğim adam tanıdığım başka bir adama dönüştü.
“Bu da nerden çıktı böyle” dedim kendi kendime, bu da öbürünün aynısı diye iç geçirdim, uyandım!..
***
Düşündüm;
Bu rüyayı neden gördüm?
Bilinçaltım bana ne söylemeye çalışıyor?
Yakın zamanda yaşadığım, beni huzursuz eden, öfkelendiren, kaygılandıran olayları taradım zihnimde.
Ama bir şeye benzetemedim bu olay örgüsünü.
Sonra bu rüyanın “en çok neresinden rahatsız olduğumu” düşündüm:
Bu rüyanın beni en çok rahatsız eden yeri;
adamın
“eski karımı yeterince sevmiyordum, o iyi biri değildi, bu yüzden ondan çocuk sahibi olmadım, onu kandırmış değilim”
demesiydi…
Bu duyguya neden takıldığımı sordum kendime.
Sonra fark ettim;
Rüyayı gördüğüm gün yeni aldığım ofiste temizlik vardı.
Temizlik henüz bitmişti.
Pınar aradı ve ofisin çok güzel göründüğünü söyledi.
O bunu söylediği sırada mutlu oldum!
Evet, şimdi eski ofisimde yaşadığım rahatsız edici duygulardan kurtulacaktım ve mutlu olacaktım!..
Eski ofisimde yaşadığım rahatsızlığımın sebebi; ofisin bulunduğu yer, binada bulunan diğer insanların davranışlarıydı.
Şimdi ofisimi değiştiriyordum.
Daha iyisini satın alınca eski ofise dair bütün rahatsızlıklarım ortadan kalkacaktı.
Peki böyle miydi gerçekten?
Eski iş yerimi kendime yakıştırmazdım.
Ben çok severdim ofisimi ama konumunu danışanların da beni tanıyanların da yadırgadığını düşünürdüm.
Düşünmemin ötesinde, bana söylenmiştir.
Benim gibi birinin daha lüks bir semtte daha lüks bir ofisinin olması gerektiğini duymuşumdur.
Bu yüzden yeni gelen her danışanda ofisle ilgili kaygı yaşardım.
Kendimi yetersiz hissettirirdi.
Pek çok ayrıntı vardı orada beni rahatsız eden:
ofisim apart olarak kiralanan bir apartmandaydı.
Merdiven boşluğuna bırakılan ayakkabıları gördüğümde rahatsız olur, öfkelenirdim.
Bırakılmaması için diğer dairelerde yaşayanlara baskı uygulardım.
Merdiven boşluğunda her ayakkabı görüşümde zihnim bu görüntüye takılır, gelen kişilerin bu görüntüyü gördüklerinde benim hakkımdaki olası olumsuz düşüncelerini zihnimde düşünür, stres yaşardım…
Şimdi lüks bir iş merkezinde lüks bir ofiste çalışmaya başlayacaktım.
Artık ofis değiştiğine göre ben de artık kendimi kötü hissetmeyecektim.
Rüyamdaki adamla bağdaştığım yer burasıydı
Onun 10 yıl evli kalıp boşandığı eşinden çocuk yapmamasının nedeni eşiydi, kendisi değil.
Benim de ofiste yaşadığım utancın nedeni ofisimdi ben değildim.
Eş/ofis değiştiğinde yaşanan sorunlar artık yaşanmayacaktı!
Bu düşüncemi /duygumu fark ettiğimde kendime şunu söylerken buldum kendimi:
“İyi de senin sorunun ofis değil ki başkasının düşüncesi.”
Yeni ofisinde de başkasının ne düşüneceğine takacak bir şey bulacaksın.”
Ve aynen böyle oldu.
Yeni ofisin bulunduğu İş merkezine danışmaya uğramadan girilememesi,
insanlardan kimlik istenip kart verilmesinden tutun da
ofisler arasında yapılmamış ses yalıtımına kadar her şeye taktım.
***
Rüyayı gördüğüm günün akşamı oğlum Rüzgar’la ilgili stres yaşamıştım.
Rüzgar sosyalleşsin diye çocuklardan oluşan bir gece tertip etmiştik arkadaşlarla.
Rüzgar oyun konsolunu diğer çocuklarla paylaşmak istemedi.
Diğer çocuklar ve anne babaları onun bencil olduğunu düşünecekler ve Rüzgarı sevmeyecekler diye endişe ettim, Rüzgar’a tepki gösterdim.
Konsolu vermedim.
O da sinirlendi ve evden gitmek istedi.
Ben de alıp annesine götürdüm.
Daha yolda giderken aşırı tepki gösterdiğimin farkındaydım ama geri dönemedim.
Onu bırakıp arkadaşlarımın yanına döndüğümde, aşırı tepki göstermemle eleştirildim.
Zaten huzursuzdum, suçluluğum daha da arttı.
Sonrasında gecenin ilerleyen saatlerinde gittim Rüzgar’ı aldım, geceye devam ettik.
***
Gündüz ofisle ilgili mutlu eden haber, akşam rüzgarla ilgili yaşadığım suçluluk sonrasında o gece bu rüyayı gördüm.
Rüyamla bilinçaltım beni uyarıyor, mesaj veriyordu.
Diyordu ki
“Senin sorunun ofis değil, sorunun Rüzgar’ın bencil davranması değil; senin sorunun başkalarının düşüncesini bu kadar çok önemsiyor olman. Lüks bir ofiste çalışsan da Rüzgar herkesin sevdiği, takdir ettiği bir çocuk olsa da huzursuzluğun bitmeyecek. Boşuna hayal kurup, beklenti geliştirip hayal kırıklığı yaşama!”
***
İşte bu noktada durum benim için garip bir hal alıyor.
Şöyle ki;
ben artık başkalarının ne düşündüğünü önemsemediğimi, bu sorunu aştığımı düşünüyordum.
Başkasının düşüncesinden kendimi kurtardığımı düşünmemin nedeni,
Siyasal, dini ve sosyal hayatla ilgili düşüncelerimi, duygularımı çevremin etkisinden arındırmış olduğumu düşünmedi.
Ve aynı zamanda kendimi mesleki kimliğime bağımlı hissetmemem, kendimi bununla tarif etmemem, mesleğime dair kaygılarımı aştığımı düşünmem, ismimin mesleki kimliğimin ötesine geçtiğini düşünmemdi.
Düşüncelerimi ve duygularımı ifade etmekte eskiye göre daha özgür hissetsem de kendimi, bu kaygıdan arınmış değilim.
Mesleğimle ilgili yapılan eleştirileri önemsemiyormuş gibi görünsem de halen etkileniyorum.
***
Başkasının düşüncesi içimde “magalomanik bir özgüvenle yerin dibinde bir eksiklik” arasında salınmıyor olsa da eskisi gibi,
Başkasının düşüncesi halen cehennemim!
Şimdi önümde duran soru şu:
Neden?
Saçma,
gereksiz,
hiçbir rasyonalitesi olmayan bu sorunu neden yaşıyorum?
Neden başkasının ne düşündüğüne bu kadar takılıyorum?
Başarılı olma arzum mu,
Başkalarının gözünde yetersiz görünme kaygısı mı,
Sevilmeme korkusu mu,
Kendime güvenim için onay arayışı mı?
Yoksa başkasının düşüncesi,
“insan karşılaştığı kişilerin kalıntısıdır” diyen Freud gibi kaçınılmaz bir durum mu?
Ya da yoksa Sokrates’in dediği gibi çoğunluğun düşüncesini önemsemememiz mi gerek?
Tıpkı Mevlana’yı şarap şişesine bulayıp çarşı Pazar halkın arasında dolaştırıp yargılatan, taşlatan Şems’in yaptığı gibi kurtulmalı mıyız başkasının düşüncesinden?
***
Ben yıllarca savaştım başkasının düşüncesiyle.
Yol da aldım.
Lakin!..
“Antik dünyanın kapısında ‘kendini tanı’ yazılıydı. Yeni dünyanın kapısında kendin gibi ol’ yazılacak” diyor, Oscar Wilde…
Kendimi hayli tanıdığımı düşünüyorum, ama kendim gibi değil miyim yoksa?