YOKSUNLUK HİSSİ SEVGİ GÖSTERGESİ MİDİR?
Hiç de kısa sayılmayacak bir zamandır düşünüyorum,
“sevgi”nin ayrılık sürecinde “zorlanma” yaratıp yaratmayacağını?
Ya da tersinden sorarsam,
ilişki krizlerinde ya da ayrılıklarda ortaya çıkan zorlanmanın (acının) sebebi insanın karşısındakine duyduğu sevgi midir?
“Seven insan acı çeker” önermesi, “gerçekliği” olan bir düşünce mi?
Ayrılık süreçlerinde ya da ilişki krizlerinde ortaya çıkan zorlanmanın (acının) kişilerin ilişkiye geliştirdikleri bağımlılıkla ilgili olduğunu biliyoruz.
Peki,
bu acının (zorlanmanın) “tamamı”mı bağımlılığın yansıması,
yoksa bu zorlanmanın (acının) içinde sevginin de payı var mı?
***
Ilişki krizlerinde ve ayrılık süreçlerinde ortaya çıkan zorlanmanın (acının) tamamının yoksunluk belirtisi olduğunu düşünüyorum artık, bu konuda netim.
Sebebin “bağımlılığımız” olduğunu düşünüyorum.
Yaşadığımız zorlanma bir “yoksunluk” krizi.
Yaşanılan acının (zorlanmanın) o kişiyi sevmekle bir ilgisi yok.
“Seven insan, ayrılınca acı çeker”,
“Seven insan, kaybetmekten korkar”
düşünceleri, bağımlılığını reddetmeye çalışmanın ussal savunuları sadece…
Netleşmemin uzun sürmesinin benimle ilgili nedenleri var,
bu başka bir yazının konusu olacak.
***
Ben adına “zorlanma” diyorum, siz ister ayrılık acısı, ister ayrılık anxietysi, ister ayrılık korkusu, ister ayrılık üzüntüsü deyin,
bu durumun belirtileri genel hatlarıyla şöyle ortaya çıkar;
Sürekli düşünme,
Kritik etme,
Anlamaya çalışma,
Öfke, kendini suçlama,
Kontrol,
Kakip,
Öğrenilen yeni bilgilerin, hatırlanan anıların, farkında olunan hususların ardından yaşanan umut/beklenti ya da kaygı krizleri geçirmek,
Arama isteği,
Arayıp aramama hususunda sürekli zihin kritiği,
Aranmaya dair sürekli beklenti,
Aramalardan sonra yaşanan pişmanlık…
Tüm bu belirtiler,
sevgiyle ilgili değil “yoksunluk”la ilgili belirtilerdir.
***
Yoksunluğun psikolojik bir sorun olup olmadığı hususu ,
psikopolitik bir tartışma.
Yoksunluğun sevgi olduğunu düşünmememde olduğu gibi
“bence” yoksunluk,
yetişkin için çözülmesi gereken bir “sorun”dur.
Çünkü yoksunluk,
ertelenmiş anne ayrılığının uzantısıdır ve büyümemiş yanımızı gösterir.
Yoksunluğun çözümlendiği bir yetişkin dünyası,
önceki yazımda işlediğim “bekleyebilme” becerisinde olduğu gibi yetişkinin kişisel becerilerini hayata yansıttığı,
deneyimleme özgürlüğünün elinde olduğu,
varoluşsal kaygının değil hazzın öne çıktığı,
kendi gibi olmayı gerçekleştirdiği bir yaşamı mümkün kılar.
***
Diyeceğim odur ki;
Birisi size
“sensiz yapamıyorum” dediğinde,
“sürekli seni düşünüyorum”,
“seni kaybetmekten çok korkuyorum” dediğinde,
bu cümlelerden sevildiğiniz anlamını çıkarmayın ve
bu hislere “duygusal” ya da “zihinsel” yatırım yapmayın!
Çok mu sert oldu?
Belki, öyledir!
Kimbilir belki de öyle değildir ve olan bu’dur, benim vardığım sonuç gibidir!