YIKILIŞIN “GÜVENLİ” YOLU
İnsan yıkılır.
Bazen hiç beklemediğibir anda gelen yıkıcı bir etkiyle…
Bazen de göstere göstere gelen yıkıcı bir sürece çaresizce bir şey yapamayarak,
yıkılır…
Bazen doğal bir afetle,
Bazen amansız bir hastalık karşısında,
Bazen bir ebeveynin, eşin, evladın ölümüyle,
Bazen iş hayatındaki bir iflas,
Bazen hayatın adandığı bir başarısızlıkla,
yıkılır…
Bu yıkımların ortak özelliği, insanı çaresizbırakmasıdır.
İnsanın bunlar karşısında yapabileceği hiçbir şeyin olmamasıdır.
Bu “olaylar” ya da “durumlar” karşısında yıkılmak,
güvensizdir.
Çünkü, tamamenkontrol dışıdır.
***
Bir de yıkılmanın güvenliyolları vardır…
İnsan neden yıkılmak istesin?
Değil mi?
Ya da yıkılacağını bildiği halde o yolabel bağlasın?
“Kurtuluşu başkasında aramak, yıkılmanın en güvenli yoludur”der,
Simon De Baviour…
Baviour’un Jean Poul Sartre olan ilişkisi meşhurdur.
Her ikisi de felsefe okurken tanışmışlardır.
Uzun yıllar devam eden ilişkileri hem yadırganan hem de çok konuşulan,
popüler bir ilişki olmuştur…
Birbirlerini hep sevecekler,
ama istediklerinde başka ilişkiler de yaşayacaklardır.
Tek sorumlulukları birbirlerini sevmek ve birbirlerine karşı dürüst olmak olacaktır.
Böyle bir anlaşmaları vardır.
Öyle de yapmışlardır…
Bu anlaşmada gizli kalan taraf,
Bu ilişki biçimini kiministediği olmuştur.
Bunu ikisi mi istemiştir?
Yoksa,
birinin bağlanmayadiğerinin ilişkisini kaybetmeyedair korkusunun patolojik sonucu mudur bu anlaşmanın sebebi?
Bilmiyoruz…
Bilinen, bu ilişkinin yıllarca sürmüş olduğudur…
Uzun yıllar sonra Baivour bir başka adama aşıkolur.
Onu Sartre’a hissettiğinden daha yoğun bir tutkuyla sever.
Peki,
bu adamı Sartre’a duyduğu sevgiden çok daha yoğun bir aşkla sevmesine rağmen,
Sartre için söylediği
“kurtuluşu başkasında aramak yıkılmanın en güvenli yoludur” cümlesini neden Sartre için kurmuştur?
Bu cümle ne anlama gelmektedir?
Bu cümleyi Sartre için değil de aşık olduğu adam için söylemesi gerekmez miydi?
Kurduğu bu cümleye şöyle devam eder Baviour,
“Sartre’la karşılaştığımda, onunla birlikte olduğumda kendimi gerçekleştirmemin sekteye uğramayacağını düşünmüştüm.”
Ne demek istemişti?
“Beni yapmak istediklerim için engellemez,
kendimi gerçekleştirmem de kariyeri, popülerliği, zekası, bilgisi ve dehasıyla önümü açar mı” demek istemişti?
Engellenmeyeceğini düşündüğün için bağlanmak…
Hayallerini gerçekleştirmene destek olacağı, önünü açacağı umuduyla bağlanmak,
Onunla olursan yapmak istediğin şeyleri yapabileceğine inanarak bağlanmak.
Bu hayatını birinin ellerine bırakmak mı?
Kurtuluşu başkasında aramak mı?
Kurtuluşu başkasında aramak:
- Bazen, o kişiyle birlikte olduğunuzda hayata dair yapmak istediklerinizi yapabileceğinizi düşünürsünüz.. onun yetenekleri, sahip olduğu beceriler, imkanlar, size sunduğu desteğin bunu sağlayacağını düşünürsünüz… bu kişi sizi yapmak istediklerinizi yapmakta sınırlayan/engelleyen bu dünya karşısında size güvenli bir ortam sunar… başarılı olmanız için başınızda bekleyen anne gibi hayat karşısında sizi diri tutar.. tutacağını düşünürsünüz.. buna inanır, bu inanca yatırım yaparsınız.
- Bazen, o kişi hayatınızdan gittiğinde her şeyin kaybolup gideceğini düşünür, korkarsınız. Neden böyle hissettiğinizi bilmezsiniz, ama böyleymiş gibi gelir.. Ondan sonrası tufandır. Sanki bu dünya da sadece o vardır. O yoksa hiç kimse hiçbir şey yoktur.. Şu anki varlığı sizi mutlu etmese de yokluğunun yarattığı korku zift gibi üstünüze yapışır, kendinizi ondan kurtaramazsınız. Gerçekte kurtuluşunuz onun yokluğuna bağlıyken, celladınızdan neden vazgeçemediğinizi bilemezsiniz…
- Bazen de o kişi hayatınıza bir girse her şeyin düzeleceğini düşünürsünüz. Tutkuyla istersiniz sizi sevmesini. O sizinle birlikte olsa, evlenseniz hayata dair tüm sorunlarınız bitecekmiş gibi gelir. Tek eksiğiniz oymuş gibi, o geldiğinde her şey tamam olacakmış gibi düşünürsünüz. Kurtuluşunuz onun varlığındadır…
Bunları hepimiz yaşıyor ve yapıyoruz.
Değil mi?
Peki, insan nasıl bir cenderedeyaşadığını düşünüyor ki bir kurtuluş arıyor?
Nasıl bir mutsuzluk/sorun/zorlanmayumağında yaşıyor ki buradan kurtulmaya çalışıyor?
Gerçekten bu kadar boktanmı hayatlarımız?
Gelecekle ilgili planlarımızı, geleceğe dair her şeyin güzel olacağıyla ilgili fantezilerimizi, umutlarımızı kenara bırakırsak;
bu gün şu anki hayatımız nasıl?
Mutsuz muyuz?
Mesela şu an bu yazıyı yazan ben, şu anda mutsuz muyum?
Bu yazıdan sonra seanslarım başlayacak, çalışmaya başlayacağım…
Sonrasında gündelik rutinlerimi yapacağım ve yaşayacağım.
Sonrasında gece olacak, uyuyacağım ve sonraki gün benzer rutinlerime devam edeceğim.
Mutsuz mu geçiyor birgünüm?
Kurtulmam gereken gündelikbir hayat mı yaşıyorum?
Kurtulmamız gereken bir “gündelik” hayat mı yaşıyoruz?[1]
Kurtulmaya çalıştığımız şey ne?
***
Kişisel hayatlarımıza yakından bakarsak, kurtulma çabamız, “kötü bir hayattan kurtulma arzusu” değil.
Kurtulmak istediğimiz şey,
“mutlu olmamız gerektiğini düşünmenin getirdiği mutlu olmama durumundan kurtulma çabası”
Rutin gündelik yaşamımızı “kurtulmamız gereken bir yaşam” gibi algılamamıza neden olan;
mutlu olmayı amaç edinmemiz.
Hayatımızı bir umuda tutunarak yaşamamızın, sanki başka bir yaşam şeklinin olmadığını düşünmemizin nedeni bu…
Hiçbir zaman gelmeyecek olan bir günün geleceği umuduna tutunarak mevcut yaşamımızı yaşanmaya değer görmek!
Acıklı görünüyor…
***
Kurtuluşu başkasında görmeyi nasıl yapıyoruz:
Bugünhissettiklerimizi göz ardı ederek,
bugünkü ilişkilerimizi göz ardı ederek,
keyif alacağımız şeyleri yapmayı erteleyerek yapıyoruz..
Mutlu olacağımızı düşündüğümüz ilişkiyi kazanmak için bugünü harcayarak yapıyoruz.
Varlığıyla bizi mutlu edeceği düşünü kurduğumuz kişi ya da ilişki için kendi duygularımızdan vazgeçerek,
kendimizi bastırarak,
kendimiz olmaktan vazgeçerekyapıyoruz…
O kişi ne istiyorsaöyle davranarak, öyle olmaya çabalayarak, istemediklerindenuzak durarak yapıyoruz…
Öfkeni bastır,
arzunu bastır,
kırgınlığını bastır,
beklentini bastır,
istediğini, istemediğini bastır…
Akılla dil arasındaki mesafeyi uzatıp, iç konuşmalarla geçirilen bir gündelik yaşam yaşayarak yapıyoruz bunu…
***
Dramatik olan,
bizi kurtarmasını istediğimiz kişinin kurtarılmak için başka birini arıyor oluşu!
Daha dramatik olansa,
onca çaban işe yaradı,
o kişiyle oldun,
o kişi seni sevdi
ya da o kişiyi kaybetmedin diyelim:
Muradına erdiğini hissetmiyor olman.
Artık onunlasın ya da onu kaybetmedin;
mutlu olduğunu kendine söylesen de bunun bir yalan olduğunu biliyor olman.
O kişiden beklentin karşılandığı günle ondan bir önceki gün arasındabir farklılık olmadığını içinde bir yerde biliyor olman.
Trajik olan bu!
Hayalini kurduğun şeyin bir seraptan başkası olmadığını tecrübe etmiş olman…
***
Sonra ne oluyor biliyor musun?
Eninde sonunda,
Kurtulacağını umut ettiğin başlangıcaseni geri döndürüp, gidiyor hayatından.
Böyle bir bağlılığın kaderi budur.
Harcadığın emek, kaybettiğin zamanla kala kalırsın…
İşte güvenli yıkılışbudur.
İçten içe kendine ihanet ettiğini,
bir gün kaçtığın gerçeğinle,
kaçtığın gündelik rutininle yüz yüze geleceğini,
bunu bir başkasının varlığıyla çözümleyemeyeceğini,
seni kurtaracağı umuduna tutunarak kişisel sorumluluğunu almaktan kaçındığını,
içten içe bilirsinçünkü…
Gidişinde hissettiğin öfkedeki mahcubiyetin nedeni budur!
[1]Oysa yaşam, Yalom’un belirttiği gibi aslında gündelik yaşamda, burada ve şimdidedir.