YEDEKLEME -2- bağımlısı olduğumuz zihin uyuşturucusu
Erol’la yaptığım seansı aktardığım yazıya devam ediyorum…
Sıklıkla ayrılık süreçlerinin başladığı anlarda ve ilişkideki çatışma sonrası gerilimin devamında,
zihin yaşadığı gerilimi 3 farklı yolla tolere etmeye çalışır.
Bu 3 yol, ayrılıkla birlikte ortaya çıkan kaygının “gelecekte” ortadan kaldırılması düş’üne yöneliktir.
Bu düş’le bugünün kaygısına telkinde bulunulur.
Temelde üçü de “içinde kaygının olmadığı bir gelecek” projesine yaslanır.
Üçünde de zihin, mevcut kaygıdan kurtulma, bunun olmadığı bir gelecek yaratma umudunu/beklentisini yaşar.
Zihin “umut ve beklentiyle bugün/şu an hissettiği kaygıyı” yavaşlatmaya çalışır.
3 yol:
1. Ayrılığın sorgulanmasına odaklanmak: Bu yolla kaygı dindirilmeye çalışıldığında, kişi ayrıldığı kişiyle ilgili “sorgulayıcı” düşüncelere odaklanır. Kimin “haklı” olduğunu anlamaya çalışır. Olaylar, konuşmalar, jestler, mimikler tekrar tekrar “bıktırıcı” ve “istemsiz” şekilde gözden geçirilir. Bunun yapılmasından kasıt, yaşanan kaygı içerikli gerilimin son bulmasıdır. Kişi kendisinin ilişkiye geri dönmeyeceğini ya da dönmemesi gerektiğini düşündüğünde, karşısındakinin döneceğini düşünebileceği, buna umut ve beklenti geliştirebileceği bir “gerekçe” oluşturmaya çalışır. Ayrılınan kişinin gelmesi ya da gelmemesinden öte zihnin gerilimden kurtulabilmek için egodan bağımsız şekilde kaygı tolerasyonuna yönelir. Sorgulama durumu haz-elem düzeneğinin zihinde iç güdüsel olarak hayata geçirilmesidir. Yapılmaya çalışılan, ayrılıkla ortaya çıkan “kaygının” zihin tarafından geliştirilen enstrümanlarla dindirilmeye çalışılmasıdır. Bu yolla ayrılık “nedeni” kritik edilip, umut ve beklenti için zemin yaratılmaya çalışılır.
2. Gelecek projesi yaratmak: Bu yolla kişi geleceği mutlu kılacak ilişki dışında bir proje yaratmaya çalışır. Bu zihinsel eylemle kişi, bugünün zorlanmasını “geleceğin daha mutlu olacağı hayaliyle” bastırmaya çalışır. Ego süreli zorlukların yarattığı kaygının daha baş edilir olduğu mu düşünür yoksa bu öğretilmiş midir? Ayrıca, öyle midir? Askerliğin süreli oluşu mudur onu dayanılır kılan? Yoksa süreli oluşunu dayanılır kılan, “10 ay kaldı sabret” diyen iç sese sahip olmak mıdır? Askerliğin bitişi için gün saymak, evin kredisi için, doğum için, gebelik için gün saymak yaşanılan zorluğu “azaltıyor” mu gerçekten? “Sıkıntı verici durumun biteceği varsayılan günü beklemekle mutlu olunacağı düşünülen günü beklemek” arasında, psikolojik işlev açısından bir fark var mıdır? İkisinde de ortak düşünce “sabret her şey daha iyi olacak” değil midir? Kaygı dindiren annenin ya da nesne aktarımı yapılmış anne imgesinin sesi değil midir bu iç ses? Evet, öyledir! İş değiştirme, ev değiştirme, şehir değiştirme, arabayı/mobilyaları değiştirme, tatil ya da çocuk yapma planı, yeni bir hobi edinme, spora, sanata, dine kendini adama gibi arayışlar, ayrılık ya da çatışma durumundaki zihnin yaşadığı kaygıyı dindirmek için geliştirdiği çözümlerdir.. Bu tür çözümler zihin tarafından kaygı dindirmek için üretildiğinden, gerçekte bir karşılığı yoktur. Sürdürülebilir değildir. Kişinin radikal bir tepkiyle zihinsel süreci eyleme döktüğünü varsayalım: böyle bir durumda kişi kaygısını dindirmeye çalışırken, yeni bir “belirsizlik ve zorlanma” alanı yaratır. Ayrılık sürecinde iş, ev, şehir değiştirmek tam da böyle bir sonucu doğurur. Kişiye konfor değil yeni bir zorlanma alanı yaratır. Plan ne kadar konforlu durursa dursun, eyleme geçildiğinde zorlanma kaçınılmazdır. Bu nedenle ayrılık süreçlerinde süreci manüple edecek başkaca bir değişime “gidilmemesi” tavsiye edilir. “Yeni bir sayfa açmak”, “yeni bir hayata başlamak”; en hafif tabirle gerçekliği olmayan, “sorumsuz” bir düşüncedir.
3. Zihnin kaygıyı azaltmada kullandığı üçüncü yol yedeklemedir. Bir önceki yazımda bir danışanımla aramda geçen diyaloglarda aktarmaya çalıştığım gibi kişi ayrılıkla ortaya çıkan kaygıyı başka bir “ilişki” ya da “ilişki ihtimali”yle gidermeye çalışır. Üçüncü yol sık görülen bir zihinsel süreçtir. Kadın ve erkek kimliklerinin kaygı dindirme yolları farklı mıdır? Olduğundan emin değilim. İlişki yedeklemenin kadınlar için yargılayıcı bir alan olduğunu varsayıp, bundan bilinçaltı bir süreçle uzak duracaklarını varsaysak da: bugün kadın erkek ilişkilerinde değişen beklentiler ve bunun yarattığı farklılaşmış ilişki biçimlerini dikkate aldığımızda bu yorum kuşku götürür. Kaldı ki bu üç yol, yoğunlukları farklı olmakla birlikte hepimiz tarafından kullanılır.
Neyi yedekliyorsun?
Önceki yazımın konusunu oluşturan seans içeriğini yansıtan diyaloglarda görüleceği gibi kişi yedeğe aldığı kişiyle ilgili “ne yapmak istediğini” bilmez. Yedekleme savunusunda amaç cinsellik de değildir. (psikanalitik teoride kuşkusuz böyledir.)
Peki cinsellikle değilse flört müdür?
Kişi ne yapmak istemektedir?
Tablo şu ki:
Yedeğe alınan kişi “flört arzusuyla yaklaşılan” kişi değildir. Çünkü hissedilen bir hoşlantı süreci motive ediyor değildir. Kişi beğeniliyor olabilir, ancak yaklaşmayı sağlayan motivasyon bu beğeni de değildir. Beğeni o kişiyi, yedeklenmesi için bir kriter haline getirir. Böyle bir durumda “beğeninin kendisi, yönelim için erek değil aksine bilinçaltı bir erek için araçtır”.
Yedek ve değersizlik:
Kuşkusuz herkes “asıl” olmak ister. Varoluşsal bir ihtiyaç olmalı bu istek. Yedek olarak tanımlamam mı yedeğe alınan kişiyi ya da ilişkiyi değersizleştiriyor, yoksa eylemin kendisi mi?
Kimbilir!
Hangisi “daha” değersiz?
Yedekleme sadece yedeğe alınan kişi açısından değil ayrılınan kişiye de kendini kötü hissettirir:
“tercih edilmiş ya da terkedilmiş” biri:
“yetersiz ya da değersiz” biri.
Çünkü, yedeklenen istenmiş ve tercih edilmiştir ve ayrıca kendisi vazgeçilebilirdir.
Peki, gerçek bu mudur?
Yani kişiler yedeklerken karşısındaki kişi “çabuk vazgeçilebilir” biri olduğu için mi bunu yapar? Ya da yoksa yedeklenen kişi çok arzulandığı için mi bu tutum ortaya çıkar?
Elbette, Hayır!
Bunun, ne yedeğe alınan ne de yedeği alınanla bir ilgisi yoktur.
Peki, bu kişi birinin yerine başka birini mi koymaktadır?
Hem evet, hem hayır!
Ayrılık sonrası ortaya çıkan zorlanmanın nedeni, kaygıdır.
Kişinin baş edemeyip tolere etmeye çalıştığı duygu; kaygı/endişedir.
“Yitirilmiş ilişkinin kaygısı” söz konusu olduğu için, “evet” başka birinin yerine biri, bir ilişkinin yerine başka bir ilişki konmaya çalışılmaktadır. Ancak, ayrılınan kişiyle ortaya çıkan kaygı o kişiye hissedilen duygularla ilgili değil de “ayrılınan ilişkiden önce de zaten varolan” bir duygu olduğu için “hayır”, birinin yerine başka biri konuluyor değildir.
Kıyametin koptuğu yer:
Bu zihinsel çözüm arayışlarının hem yapan hem de muhatapları açısından (yedeklenen ve yedeği alınan) gerçek zannedilmesi kaosa yol açar.
Asıl-yedek transferleri:
Bugün yaşanılan ilişkilerin büyük kısmı “yedek” ilişkileridir. Yedeğe alınmış ilişkilerin asıla dönüşünün seyrini izlerken, hayatlarımız akıp gidiyor. Başka türlü olmalı mı? Fikrim yok!
Sorumlu tutmalı mı?
Yedeklemenin eylem dışındaki duygusal-bilişsel süreci yani psikolojik süreçler gayri ihtiyaridir. Bu nedenle eleştirilmesi, yargılanması temelsizdir. Ya davranışlar?
Psikolojik süreçlerin engellenememesine çözülmesi gereken sorun, davranışların engellenememesine dürtüsel bozukluk mu demeliyiz? Birini çözüp diğerini tedavi mi etmeliyiz?
Kimbilir!
Yol farklılığı:
“Bu 3 yoldan hangisinin baskın olarak kullanıldığı çocukluk döneminde edinilmiş alışkanlıklarla ilgilidir” demek, psikanalitik yoruma çok uygun. Yedekleme eğilimi anneye alternatif arayışını (nesne ikamesi), haklılık arayışı anneden vazgeçmeme eğilimini(nesne bağımlılığı), gelecek inşasını ise duyguyu inkar davranışıyla (nesneden özneye çekiliş) ilişkilendirsem nasıl olur?
İlişkilendireceğim, sonraki yazılarımda.
Peki, bu kaygı kimin/neyin kaygısı?
Şimdi, son soruyu sorup bitirelim.
Ayrılıktan sonra ortaya çıkan ve yedeklemeyle tolere edilmeye çalışılan kaygı neyle ilgilidir?
Ayrıldığımız kişiye olan duygularla ilgili değilse, ve hatta “o ilişki bile bu kaygıyı dindirmek için varsa”:
O ilişki neyin kaygısını dindirmekteydi ki o gittikten sonra yeniden ortaya çıktı?
Bu kaygı; ilişkilere dair midir kişiye dair midir?
Bir de:
Erol’la bir sonraki seansta ne oldu?