Yaşama Arzum, Ölüm Korkum ve Sen
YAŞAMA ARZUM, ÖLÜM KORKUM VE SEN
Nasıl oldu da bu kadar zayıf düştüm karşında?
Nasıl oldu da kendimi bu kadar çaresiz hissettim?
Topuklarımdan dizlerime, göğsümden ayak parmaklarıma yayılan o güçsüzlük hissi, nasıl yakaladı beni?
Bir tavrından, bir sözünden, hakkında duyduğum bir haberden nasıl bu kadar sarsıldım?
Nasıl oldu ki tüm bunlar?
Sekiz yıllık arkadaşlık, 2,5 yıllık flört’ün ardından yüzüne bakmaktan nasıl bu kadar korkar oldum?
Baktığım yüzde seni göremememe neden olan neydi?
Sen aynı sen ben aynı benken, nasıl oldu da ben dizlerimin üstüne çökmüş gibi hissettim kendimi.
Ve nasıl oldu da dizlerimin üstüne çöktüm karşında?
Bu duygu, beni nereden buldu?
3 ay oldu…
Üstümden tren geçmiş gibi hissediyorum.
Yaşarken anlamayamadığım, anlamakta zorlandığım ve şimdi bu günlerde zihnimde netleşen “Üç” farklı sorunla başetmek zorunda kalmışım.
“Kalmışım”, çünkü süreç içinde böyle olduğunun farkında değildim.
Şimdi tüm bu süreç geçtikten sonra bugün farkettiklerimi anlatayım sana:
Beni senin karşında çaresiz düşeren şey’lerden “ilki”;
“Arayışım”ı bırakmış olmamdı.
Farkında değildim, bundan vazgeçmişim.
Grup üyelerimden birinin yorumuyla anladım bunu.
Arayışım, bıraktığım inançlarımın yerine koyduğum şey’di.
Bir şey’e inanmadan, bir şeye tutunmadan yaşayamadım çünkü.
İnançlarımdan sonra elimde kalan, kocaman bir boşluk ve hiçlik hissiydi.
Arayış, kendimi analiz etmek, kendimi toplum karşısında gerçekletirmek, ilişkiler ve hayatla ilgili kaygılarımın, korkularımın üstüne gitmek; benim için “yaşamımın anlamı/amacı” olmuştu.
Tüm kaygılarımın, korkularımın üstesinden gelirsem, tüm bağımlılıklarımdan kurtulursam, “belki” bir yere varabilirim, “belki” sorularımın cevaplarını bulabilirim, bu anlamsız hiçliğe bir anlam verebilirim umudunu taşıyordum içimde.
İçten içe biliyordum böyle olmadığını.
Ama kabullenmek zordu.
Hayatın anlam ve amacını sorgulamadan yaşamanın mümkün olmadığını, bunun saçma olduğunu düşünüyor, bir insanın nasıl böyle düşünebildiğini, nasıl böyle yaşayabildiğini algılayamıyordum.
Tuhaf geliyordu.
Ancak gerçekte yaptığımın, içimdeki boşluk hissinden, varolmanın yarattığı yakıcı kaygıdan kaçış olduğunu anladım sonraları.
Bu kaygı, inançlarımın yerine başka bir inancı yani arayışı, analizi, kendimi yaratma edimini getirdi.
Kendimi kendim gibi ifade etmeyi sağladıktan, ailemin, çevremdeki insanların beni yargılamaları, dışlamalarıyla ilgili korkularımın üstüne gidip, içimden geldiği gibi yaşadığımı hissetmeye başladıktan sonra, süreç değişti.
Ne olacaktı şimdi?
Karşımda mücadelee decek birileri kalmamıştı.
Çevre benim değişimime rağmen beni kabul etmiş, dışlamamıştı.
Hayatımda hiç olmadığı kadar “İçimden geldiği gibi” yaşadığımı hissediyordum.
Ne olacaktı şimdi?
Bildiğim bir varoluş amacı/yolu artık sonlanmıştı.
Hayatıma nasıl bir anlam katacaktım?
Arayışımın, bu şehri bırakıp gitme arzumun, tüm bağımlılıklarımdan kurtulma çabamın, çevreme karşı kendimi var etme mücadelemle ilgisi var.
Hepsi birbiriyle bağlantılı:
İlişkilerimdeki bağlanma sorunlarım, ailemle yaşadığım çatışma, içinde bulunduğum toplumla çatışma, hayatın anlam ve amacı, inançlarımla ilgili sorunlar ve kendimi analiz sürecim;
hepsi birbiriyle girift sorunlarımdı…
Yargılanma, dışlanma, yalnızlık ve hayatla ilgili kaygılarımı, korkularımı; idealize ettiğim “arayış” ve “bağımlılık mücadelesi” üzerinden gidermeye çalışmıştım.
Bağımlılıklarımı çözüp, buradan, ilişkilerden, hayattan, bu şehirden gitmenin arzusunu hissettim hep.
Bu arzunun kaynağının içten içe hissettiğim suçluluk hissinin telafisi olduğunu anladığımda, gitme arzusu içimde sönmüştü.
Gitme arzumun iki nedeni vardı:
Önde görünen nedeni “depremde yaşadığım acı”,
Daha arkadaki ve tüm sorunlarımın temel kaynağı olan “ölüm korkum”du.
Varolduğum günden bu yana yaşamıma hakim olan;
Hayat değil ölümdü.
En temel sorunum buydu ve bugün hala en temel sorunum bu…
12 yıl önce yaşadığım acıyla hayatı bırakmıştım.
Depremin ertesi günü arabamdaki müzik kasetlerini çöpe atarken, deprem öncesi tüm hayatımı değiştirdiğimi ve hayattan vagzeçtiğimi ve bunu yıllarca devam ettireceğimi görememiştim.
Canım kaldıramayacağım kadar çok acımıştı ve başedebilmemin yolu, hayattan vazgeçmekti.
Acıyı suçluluk hissine döndürerek, suçluluk hissini de hayattan vazgeçerek tolere etmeye çalışmışım.
Ancak bu kadarına katlanabildim.
Yıllardır yaptığım, acıdan, hayattan, bağlanmaktan, en temelde ölümden kaçmak oldu.
“Bağ” şiirim bunu özetler.
Yedi yıl önce yazdığım bu şiir, acı çekmekten ve yaşama bağlanmaktan ne kadar korktuğumu anlatır.
Zayıflığımın bir başka nedeni;
Yedeklemelerim…
Bu sorunumu da çözmüşüm bu süreçte.
Sorunumu çözmenin başlangıcı, senin sıkıntını, rahatsızlığını önemsemek, dikkate almak, üzerinde düşünmeye başlamaktı.
Senin düşündüğün gibi düşünmememe rağmen, sen neden böyle düşünüyordun?
Sonrasında anladım, böyle hissetmenin gerçeklikle bir bağının olduğunu.
Bana güvensizliğinin anlaşılırdı.
Çünkü bu duyguyu yaratacak sorunlarım vardı.
Zihni böyle çalışan birine ne kadar güvenilebilirdi ki?
Sana da kendimden bakıyordum, böyle bakarken nasıl güvenebilirdim ki?
Kabullendiğim bu zaafımı sana, sonra grup terapilerinde üyelere paylaştım.
İnternet sayfamda “yedekleme” başlıklı yazıyı yazdığım andan itibaren, zihnim “bunu” bıraktı.
Zihnim artık kimseye gitmiyor.
Bir kez daha gördüm ki, sorunu kabul etmek onu çözmektir.
“Sorun, sen onu sorun olarak gördüğün andan itibaren sorundur” (Tansel).
Zayıf düşmemin bir başka nedeni, sendin.
Seninle ilişkimi sana “bağlanmadan” yaşamaya çalıştım.
Zihnimde başka bir dünyadaydım, seninle başka bir dünyada.
İlişkiyi yaşarken nasıl bu kadar kenarındaymışım, ilginç geliyor şimdi.
Senden geçemedim.
İki nedeni vardı; sana tutkuyla bağlıydım ve beni istediğini, sevdiğini hissediyordum…
Tutku duyduğum bir kadın tarafından istendiğimi, sevildiğimi hissetmek; gitmek isteyen yanımı çaresiz bırakan buydu.
Gitmek için ne bir nedenim vardı ne de gidebilmek için bir kapı aralığım.
Zayıflığımın bir nedeni de buydu.
Dizlerimi, bedenimi titreten, bana kendimi çaresiz ve güçsüz hissettiren buydu.
Geceler boyunca, gelip gelmeyeceğini, bana dönüp dönmeyeceğini düşündürten, uykularımı bölen, buydu.
Yedekleme ihtiyacım zihnimi terkedince, arayışım bitip hayatın ortasında öylece kalıverince;
Hayatımda anlamı olan, istediğim tek şey’in “sen” olduğunu farkettim.
Öykü buydu…
Zayıflık hissim,
Gidemeyecek kadar bağlı oluşumdan.
Seninle bağım, hayatla bağım…
Söyleyecek sözüm var;
Sana ve hayata…