Yarım Kalan Cümleler…
“Direnç”,
bir nesnenin elektrik akımına “karşı koyma” özelliği olarak tanımlanır…
Fizik biliminin bir kavramıdır.
Psikolojiye de buradan uyarlanmış olmalı..
“Direnç” kavramını psikoloji/psikiyatri dairesinde “ilk kez” Freud kullanmıştır.
Direnç bastırma kavramıyla birlikte psikanaliz teorisinin “zihni temelini” oluşturur.
Yapısal ve topografya kuramları, savunma mekanizmaları “bastırma ve direnç” düşünceleri üzerinden yükselir.
Freud,
psikoterapi sürecini “olumsuz etkileyen” tüm davranışların direnç olduğunu düşünür.
Bu noktadan bakınca psikoterapi sürecinde dinrecin ortaya çıktığı pek çok farklı yer vardır.
Anlaşılması için dirençlere örnek vereyim;
sorunu olduğunu kabul etmeye direnç,
iyileşmeye direnç,
Psikoterapi içerisinde kişinin kendi duygularını anlamaya direnç,
Farkında olduğu duygu ve davranışları dışa vurmaya direnç..
Benim çalışmalarımda en sık gözlediğimse Terapist-Danışan arasındaki ilişkide kendini gösteren dinrençlerdir.
Terapötik süreç içinde farkında olunan duygu/düşünce ve yaşantıların reddedilmesi süreci;
Paylaşırken dolaylı bir dil kullanılması (içinde duygu olmayan bir anlatım ya da belki, herhalde, sanırım demek ki gibi kişinin kendisini başka biri gibi aktarması ve ifadeyi ikirciklendirme),
ya da cümlenin yarıda bırakılması şeklinde kendini gösterir.
Yarım kalan cümleler…
Danışan cümleye başlar, yarıda bırakır..
Sözünü unutmuş gibi hissettirir bu tavrı…
Sıklıkla başka bir konuya geçer.
Bazen derin bir nefes alır, konuşmayı keser.
Bazen aynı konudan devam edilir, ancak bir önceki cümle de bir “şey” eksik kalmış hissedersiniz.
Borsadaki “gap”gibi.
Yarım kalmış cümlelerin belli bir özelliği yoktur.
Yani belli kelimelerden sonra ortaya çıkmaz, herhangi bir kelime kişinin duygularıyla ilgili bir direnç noktası olabilir ancak “ama”, “belki” kelimeleri yarım bırakılan cümlelerde sık karşılaşılan durumlardır.
Sizin tam o sırada gördüğünüz,
cümlenin orada kesilmiş olduğu ve bir başka yere atlandığıdır.
Siz onun konuşacağı sözü unuttuğunu düşünürsünüz,
acı çektiğini ve kaçındığını düşünürsünüz…
Kaçınmasına fırsat verirsiniz.
Çünkü,
sonraki cümle çok mantıklıdır, sorundan bahsediyor gibi hissedersiniz ve konuşma sizi oraya çeker.
Ya da sustuğunda acı çektiğini hissedersiniz ve o sessizliğin ardından önemli bir cümle duyacağınızı sanırsınız,
ancak ardından gelen bir önceki cümlenin devam değildir.
Biz terapistler seans sırasında sıklıkla yarım bırakılmış cümlenin tamamlamasını sağlamaya çalışırız
Peki, cümlenin tamamlanması önemli midir?
Evet.
Çünkü yarım bırakılmış cümle, kişinin duygusunu bloke ettiği yerdir.
Yarıda kalan cümle değil, kişinin duygusudur.
Kişi, duygusunu yaşamayı reddetmiştir.
Terapi,
kişinin kendini anlaması ve anlatması süreci ise duyguyu ifade etmek bunun önemli diğer ayağıdır.
Direnç olarak ortaya çıkmış yarım kalan cümleler, tamamlanmamış, yarım kalmış konuşma demektir.
Kişiler yarım kalan cümeleri tamamladıklarında duygularını dışarı vururlar.
Dışarı vurulan duygular daha içerideki derin diğer duyguların kapağını açar.
Sıklıkla gözlediğim bir durumdur, tamamlanmasını istediği cümlenin ardından daha uzun ve derin bir konuşmanın gelmesi…
Gündelik hayatta da sıklıkla yaşanır, ancak farketmeyiz.
Oysa hayatımız, yarım kalmış cümlelerin, yarım kalmış konuşmaların ardındadır.
Yarım bıraktığımız sadece cümlelerimiz değil, hayatımız olur…