YANILGI
Bütün öngörüler yanılır;
bu, insana bahşedilmiş çok nadir kesin bilgilerden biridir. Ama öngörüler gelecek hakkında yanılsa da, kendilerini dile getirenler hakkında doğruyu söyler, onların şimdiki zamanlarını nasıl yaşadıklarını anlamak için en iyi anahtardır…
Milan Kundera
Bir erkek kadına alıcı gözle baktığında ilk gördüğü, kadının güzelliğidir.
Kadının çekiciliği, görselliğidir.
Kadınınsa görsellik sonraki kriteridir.
Öncelik kriteri erkeğin işi, statüsü, ekonomik durumu, kadına olan davranışlarıdır… görüntü sonraki kriterdir…
Bazı kadınlar içinse görüntü bir kriter bile değildir!
Bir kadın danışan çift seansında eşine şunu söylemişti
“Sen erkeksin, benim bedenimi görüp tahrik oluyorsun. Biz kadınlar böyle değiliz. Ben senin bacağını ya da bedeninin herhangi bir yerini gördüğümde tahrik olmuyorum; Senin beni arzuladığını hissettiğimde tahrik oluyorum”
Bir başka kadın danışansa eşinin sosyal bir ortamda öne çıktığını hissettiğinde, başarısını gördüğünde ona cinsel arzu hissettiğini söylemişti…
***
Eskiden,
kadınların bu bakış açılarının onların erkeğe nazaran daha bağımlı kişilikler olmalarından kaynaklandığını düşünürdüm.
“Karşı tarafla görsel olarak etkilenme üzerinden değil de onun sahip olduğu ekonomik, sosyal, kişilik özellikleri ve size sunacağı konforla ilgiliyseniz;
bu sizin bağımlı olmanızla, karşı tarafla ihtiyaç ilişkisi kurmanızla ilişkilidir” diye düşünürdüm…
Mantıklı gibi görünse de bu cümleler, yetersiz, yanılgı içeren bir açıklamadır.
Görsellik üzerinden yaşanan etkinin hakikat[1], diğer yönelimlerin[2] ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünmemin
bir erkek olarak benim kadınlara yaklaşımımdan ari[3] olduğu düşünülebilir mi?
Görsel olarak etkilenmeyi ilişki için temel referans görmek, bir önceki yazımdaki danışanın yanılgısına düşmemize neden olur.
Ne diyordu danışan,
“İlişkide sıklıkla kendimi kötü hissetsem, değersiz, bazen yetersiz hissetsem ve sevgilimin davranışları kırıcı olsa da onu gördüğümde bu duygularımdan vazgeçiyorum. Ona bakıyorum. Ondan daha yakışıklısını bulamayacağımı düşünüyorum ve kendime ‘saçmalama’ diyorum, ilişkime devam ediyorum.”
Bu manüplasyonla kişi, ilişkinin seyri boyunca yaşadığı tüm olumsuzlukları göz ardı eder, sırf onu hayatında tutabilmek için kendini yok sayar, tedirgin, mutsuz, kötü hissettiği bir ilişkiyi kendine rağmen sürdürür;
görüntü onu manüple ettiği için.
İişkide belirleyiciliği görselliğe vermek, başka bir açıdan daha yanıltıcıdır:
Erkeğin görsellik üzerinden etkilenmesinde belirleyici olan cinsel çekim değil, güzelliktir.
Cinsel çekim güzellikle her zaman ilişkili değildir.[4]
Güzellik estetikle ilgilidir.
Zemini toplumun genel kabulü, yargısıdır.
“Yanına yakışmak” deyimi bu yargıyı içerir.
Yani erkeklerin görselliği önemsediği düşüncesi de gerçekçi değildir, onlar toplumun beğenisini arzularlalar[5].
***
İlişkinin devamında ortaya çıkan ihtiyaçlar;
paylaşımla ilgili, anlaşılmak, değer görmek, destek görmek, ekonomik ihtiyaçlar, toplumsal ilişkiler vs gibi soyut meselelerdir…
Bunlarda sıkıntı olduğunda, ilişkide kalıcı sorunlar kendini gösterir.
Bu açıdan bakıldığında kadınlar erkeklere nazaran rasyonel bir seçim yapıyorlar.
Ancak,
her nedense rasyonel seçim yapmalarına rağmen,
Her iki cinse ilişkilerinde mutlu olup olmadıklarını sorulsa;
kadınların açık ara mutsuz olduğu görülecektir.[6]
Bu da şu soruyu gündeme getirir;
Madem seçim kriterleri erkeklere göre daha rasyonel, neden erkeklere oranla daha mutsuzlar?
Bu sorunun cevabını tartıştığımızda karşımıza başka bir çelişki çıkar:
“Kadın kendisi seçerken rasyonel davranırken, seçilirken rasyonel davranmaz.”
Şu nedenle;
Kendisi seçerken görüntüyü skalada sonraki sıralara koyarken,
Kendisinin seçilmesinde ilk sıraya koyar.
Tuhaf değil mi?
Kadın eğer kendi seçimini rasyonel buluyorsa,
karşı tarafa gösterdiği ve önemsediği ilk şey neden görüntüsü oluyor?
Bu durum karşı tarafın kendisine yaklaşmasını, algılamasını çarpıtmaz mı?
Kendisini yanlış tanıtmaz mı?
Peki,
Rasyonel gibi görünen bu irrasyonel durumun açıklaması kadınlar arası rekabet mi?
Sanmam!
“Kadının Yanılgısı” kitabımın kapak yazısıyla bitireyim yazımı…
“Etrafındaki masalara uzun uzun, göz gezdirdi kadın…
Bu gece aynı restoranda bulunan yakın masalarda, tek gecelik rakibini aradı…
Hangi kadının gözlerinin içine aşkla bakılıyorsa, o olacaktı yeni rakibi. Ondan daha mı güzel, daha mı alımlı, yoksa daha mı şıktı? Olmayacaktı büyük olasılıkla…
Tükenmişliğine rağmen, evliliklerinin yedinci yıldönümünü kutlamak için yemeğe çıkmışlardı, tüm ilgisini önünde duran ordövr tabağına yönelten eşiyle.
Çok inanmıştı oysa her şeyin ilk günkü gibi güzel olacağına, birbirlerini bir ömür boyu aynı aşkla seveceklerine…
Ne olmuştu peki şimdi! Neden böyle sıradanlaşmıştı her şey? Neden bir ordövr tabağı kadar bile cazip olamıyordu, tüm gün bu geceyle ilgili yaptığı hazırlıklara rağmen…
Bütün gece, bir yandan eşinin ilgisini çekmeye çalışacak, birkaç güzel söz hak ettiğini düşünecek, bir yandan da hiç tanımadığı rakibine meydan okuyacaktı…
Bir kadın, ilişkiden ne bekler? Neden hayal kırıklığı yaşar?
Bir kadının, ilişkiden ne beklediğini anlamak, sadece erkek için değil, kadının kendisi için de çetrefil bir durumdur.
Durumu bu denli karmaşık hale getiren ise kadının güven ile ilgili algısıdır.
Kadının, ilişkideki en temel beklentisi güven iken, ne tuhaftır ki en temel açmazı da yine güven konusudur.
Çünkü, kadın ilişki kurarken, güvenilir birine bağlanma yerine kendini güvende hissettirecek birine bağlanmayı tercih eder, yanılgı da böyle başlar!”[7]
[1] Gerçek duygu
[2] Etkilenmelerin
[3] Bağımsız
[4] Bana sorarsanız ikisi arasında bir ilişki yoktur, süreçler farklı işler. Güzel bulduğunuza cinsel çekim duymayabilir, cinsel çekim hissettiğiniz, güzel bulmayabilirsiniz.
[5] Görselliği önemsemesinin cinsel kimliği, cinsel yönelimiyle ilgili olduğu düşüncesini kastediyorum. Güzelliğe yönelmenin zemini bu cinsel çekim/arzu değildir.
[6] İlişkiyle ilgili şikayet, yakınma ezici çoğunlukla kadınlardan gelir.
[7] “Kadının yanılgısı” adlı kitabımın arka kapak yazısı…