YALNIZLIK KÖTÜ BİR ŞEY Mİ?
YALNIZLIK KÖTÜ BİR ŞEY Mİ?
Bir saat önce aradığım kardeşim Yazlık kavşağında olduğunu söyledi, gelişleri 20 dakika daha alacak.
Beklesem mi?
Bekleyecek halim yok!
Kaygım arttı.
Başım dönüyor, bayılacak gibi hissediyorum.
Dört gündür grip ateşini ağrı kesici-ateş düşürücülerle kesmeye çalışıyorum.
Belimin ağrısı ve öksürük yüzünden neredeyse hiç uyumadım.
Tam toparlandığımı düşünürken bu gün yeniden başlayan ateş, dengemi altüst etti.
Sabahtan bu yana ilaç almadan terlemeye çalışarak indirmeye çalıştım.
Ama bana mısın demedi.
Ateşim giderek yükseldi.
Bir yandan saçmaldığımı düşünsem de iki saat önce terleyebilmek için kürk montumu giyip, yorganının altına öyle kıvrıldım.
Ateşim daha da yükseldi.
İşin içinden çıkamayacağımı anladım, kardeşimi de o yüzden çağırdım.
Onları bekleyemeyeceğimi anladığım, çünkü telaş yüzünden çarpıntım başladı.
İlaç alsam tansiyonumu düşürür mü, ateşim şu an kaç, sınırda mıyım düşüncelerimi zihnimi kemirmeye, başımı döndürmeye başladı.
112’yi aradım.
Ateş için ambulans göndermiyoruz dediler.
Doktora “bayılmak üzere olduğumu, durumumun iyi olmadığını, yalnız yaşadığımı ve çok kaygılı duyduğumu” söyledim.
Doktor oralı olmadı, “pazartesi polikliniğe başvurun” dedi.
Telefonu kapattım.
Kardeşim eşiyle geldiğinde beni hastaneye götürmelerini istedim.
Acile girdiğimde ağrı, ateş, öksürük, halsizlik, baş dönmesine tuhaf bir duygu eklendi.
Ayakta duramadığım için oturduğum tekerlekli sandalyede içimde garip bir hüzün yaşamaya başladım.
Gözümden yaşlar gelmeye başladı.
Kendimi sıktım, ağlamamak için.
Direndikçe ağlama isteğim daha da arttı.
Kendimi tutamadım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
Bir yandan herkesin bana baktığını düşünüp utandım, yüzümü saklamaya çalıştım.
Herkesin şaşkınlık içinde bana baktığını düşündüm.
Neden ağladığımı sordu doktor.
“Sinir krizi geçirdiğimi, yıllar önce bunu bir kez daha yaşadığımı” söyledim.
“Neden?” diye sordu.
Bir şey demedim.
***
3 hafta önce yaşadığım bu krizi,
2011 yılında yine benzer şekilde yaşamıştım.
Yalnızlık hissim çaresizlik duygusuyla birleşip, kendimi birilerine muhtaç/mahkum hissettiğimde içimde büyük bir gerilim yaşıyorum.
Yaşadığım zorlanmaya lanet etmeye başlıyorum.
Bu durumda kalmaktan nefret ediyorum.
Bu durumda kalmak kendime üzülmeme hatta acımama neden oluyor.
Elimden gelse kendi sırtımı sıvazlayıp, “üzülme, ağlama, bunda utanılacak bir şey yok, kimseye borçlanıyor değilsin, kaygılanma” deyip, kendime şefkat edesim geliyor.
***
İngilterede “yalnızlık bakanlığı” kuruluyor.
Dikkat çekici, önemsenmesi gereken bir gelişme olduğunu düşünüyorum bunun.
Bakanlığın yalnızlığı bir sorunsal olarak hangi açıdan ele alacağı, bu sorunu ortadan kaldırmak için neler yapmayı plandığını takip edeceğim.
Konu bu kadar önemsenir hale geldiği için ben de bu konuya dikkat çekmek istedim bu yazıyla.
“Yalnızlık bir sorun mudur ve yalnızlık insana acı verir mi?”
bahsi açmak için de yukarıdaki anektodu paylaştım sizinle.
İngilizlere
“Adamların sorunu bu” mu deyip, işi gırgıra vursak da mesele göründüğünden çok daha derin olabilir.
İhtiyaçlar hiyerarşisinin bir yansıması olarak bakılabilir örneğin.
Batı toplumlarının daha alt kategorideki ihtiyaçları çözümleyip, sosyal-psikolojik ihtiyaçlara odaklandığı düşünülebilir, yani bu durumu bir sorun değil, bir gelişme olarak okunabilir.
Meseleyi batıyı eleştirecek bir malzeme olarak görüp, bunu sosyal çöküşün, bitirilen aile yaşantısının, aşırı bireyselciliğin sonu olarak da görülebilir.
Nedeni bir tartışmayı hakeden bu eleştiriler, böyle bir bakanlığın kurulmasındaki önemi azaltmaz.
Madem ki uzmanlar yalnızlığın hergün 15 sigara içecek kadar insan üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğunu söylüyor,
mesele dikkate almaya değer.
Bu girişime takip etmek gerek.
Bence siz de bu konuyu izleyin.
Bu girişim yalnızlığı nasıl ele alıyor, nasıl bir çözüm öneriyor?
Bu önemli çünkü “yalnızlık” kelimesi gündelik yaşamımızda çok katmanlı soyut bir alanı kapsıyor.
Şu sorular öne çıkıyor hemen bu karmaşada:
Yalnızlığın “sorun olan tarafı” nedir?
İnsan çevresinde hep birileri “olduğu halde” neden yalnızlık sorunu yaşar?
Yalnızlık insanın hayatında duygusal bir “bağlantısının olmaması” mıdır, eğer böyleyse evli olan pek çok insan neden yalnızlık sorunu “yaşıyor”, tek başına yaşayan pek çok insan neden yalnızlıktan “şikayet etmiyor”?
Yoksa yalnızlık insanın “vakit geçireceği” birilerinin hayatında “olmaması” mıdır?
Yoksa yalnızlık insanın kendini “anlaşılmaz hissetmesi” midir?
Yine yoksa benim yaşadığım gibi kendini “birilerine muhtaç” hissetmek midir yalnızlığın sorun olan yanı?
Yoksa “varoluşsal kaygıları” açısından güven duyacağı birinin olmaması mıdır?
Yalnızlık bir tercih midir, kişiler arası ilişkilerde bir seçim midir, seçimse bilinçli bi seçim midir yoksa bilinçsiz bir seçim mi?
Yalnızlık bir durum mudur yoksa bir duygu mudur?
Yalnızlığın kötü bir şey olup olmadığı;
onun ne olduğunun ve insana nasıl hissettirdiğinin anlaşılmasıyla daha netleşir diye düşünüyorum.
Konuyu derinleştirmek için yukarıdaki soruları sordum.
Pek çok olumsuz “ilişkilenememe” durumunun verdiği acıyı tanımlamak için kullandığımız bu kelimeyle neyi kastettiğimizi anlamak için sorduğum soruları tek bir soruya indirirsem,
soru şu olur:
“Yalnızlık Nedir?”
***
Haftaya görüşmek üzere…
Herkese iyi pazarlar…