Vazgeçilmez Olmak
VAZGEÇİLMEZ OLMAK
Ondan vazgeçemememin iki farklı nedeni vardı…
İlki;
Onunla konuşmanın benim hayatımda çok önemli bir yer tutması…
Arkadaşlarımla konuştuğumuz konuların hayatımdaki yeri azaldı.
Gündemim, hayata bakışım, sorunlarım, önceliklerim geçmişe göre daha farklı.
Onlarla olmak yine keyifli, ama onlarla ortak konular eskisi kadar ilgimi çekmiyor, bir süre sonra sıkılıyorum ve kendime kalmak istiyorum o sohbetlerde.
Kendime kalmak da değil tam olarak istediğim, başka konulardan, yani bugün hayatımda benim için önemli olan, bana sorun teşkil eden konulardan konuşmak istiyorum.
Sorunum tam da burada başlıyor.
Değişen gündemimle azalan ilişkilerin yerine yenisini koyamadım.
Bugün bende sorun olan, bende rahatsızlık uyandıran, bana acı veren, kaygı uyandıran sorunlarımı konuşabileceğim kimse yok çevremde:
Varoluşumla iligli kaygılarım, ilişkilerimle ilgili sorunlarım ve kendime dair fark ettiklerim…
Arkadaşlarımın kendilerine ait bir hayatları var ve ortak noktalarımız azaldı.
Duygularımı en rahat açabileceğim kişiler, danışanlarımdan kendime yakın gördüklerim…
Orada da, duygularım devreye girer ve terapi sürecini sıkıntıya sokarım kaygısı beni geriye çekiyor.
Tüm bu çekinceler beni, kendime, yalnızlığa itmiş.
Ayrıca, o’nun varlığı diğer ilişkileri geliştirme ihtiyacı hissetmemi engelledi.
O vardı ve herşeye yetiyordu.
Onu hayatımda bu kadar önemli yapan şey buydu.
Son bir kaç yıldır ben kendimi gerçek anlamda sadece ona anlatmışım.
Beni anladığını, anlamadığını hissettiğim zamanlardaysa anlamak için çaba gösterdiğini hissetmem kendimi ona açmamı, konuşmamı sağlamış.
Ve hayatımda derin bir yer edinmiş.
Onun yokluğunda, onunla ilgili kaygılarımı, yaşadığım acıyı, öfkeyi paylaşacağım kimsenin olmadığını fark ettiğimde anladım, ona ne kadar çok ihtiyaç duyduğumu.
İlişkimin en önemli yanı, çok konuşuyor olmamızmış.
Saaetlerce süren sohbetler…
Ona ve bana dair…
Onun yokluğunda, suskunluğumu gördüm.
Sonra kendime, “neden o?” diye sordum.
Ona anlatma ihtiyacımın bir yanı onun beni önemsemesi ve dinlemesi, anlamaya çalışmasıyla ilgiliydi.
Diğer yanıysa kişilik yapısı.
Kendine güvenen ve güçlü bir olduğunu hissettiren davranışları, ona kendimi anlatmamda, anlatma ihtiyacı hissetmemde çok önemli oldu.
Güçlü egosu, kaygılarımı dindiriyordu.
“Bir gün yalnız kalırsam, zayıf düşersem, ayağa kalkamazsam yanımda olur, bana destek olur” düşüncem vardı onunla ilgili.
Tıkpı kendimle ilgili algımda olduğu gibi, bir şekilde herşeyin üstesinden gelir diye düşünüyordum onun hakkında.
O öyle biriydi de…
Bir şekilde üstesinden gelirdi her zorluğun.
Bu algım, beni ona çekti…
Buradan da karşı cinse yönelmemdeki en önemli eğilimimi görüyorum;
Hayat içinde kendimi güvende hissetmemem ve güvenlik arayışım.
Bir kadın olarak beğenilir bulduğum birine tutku duymamı sağlayan şey; İçimdeki güvenlik arayışım…
Beğendiğim bir kadında;
Dışarından algıladığım güçlü ego,
Statü,
Güçlü ekonomik durum,
Saygın ve güçlü bir aile…
Bana kendimi güvende hissettirecek bir özelliği varsa bana hoş gelen kadının, ardından tutkum geliyor.
***
İkincisi;
Vazgeçilmeye tahammülsüzlüğüm, bunu kaldıramamam.
Kendimi sıradan biri olarak görsem de (bunu dilde söylüyorum ama gerçekte böyle gördüğümü sanmıyorum)
Başkalarının ve özellikle de hakkımdaki düşüncelerini, duygularını önemsediğim kişilerin beni diğeriyle eşit durumda görmesi, kendimi kötü hissettiriyor.
Salı gecesi canımı yakan ikinci husus;
Vazgeçildiğimi düşünmem, buna tahammül edemememdi.
Ayrıldığım son eşimin evlendiğini öğrendiğimde ilk aklıma gelen, evlendiği kişinin kim olduğuydu.
Öğrendim ve sonra “Hı” deyip geçtim.
O kişiyi kendimden yetersiz buldum ve sorun etmedim.
“Hayırlı olsun, mutlu olsun” derken, içten içe o kişi olduğu için mutlu olduğumu fark ediyorum şimdi.
Ya benden daha zeki, ya da bir konuda benden daha fazla biri olsaydı?
Ya kendimi onunla kıyasladığımda kendimi yetersiz hissedeceğim biri olsaydı?
Aldatılmayla ilgili korkumun arkasında da bu sorun var.
Güven sorununa çok takılmadığımı farkettim.
Beni asıl rahatsız eden, “diğer kişinin” kim olduğu.
Tüm bunlar, kendimi sıradan biri olarak görmediğimi ve bunu kabullenemediğimi gösteriyor.
Bu sorun ilişkilerimi ve gündelik hayatımı eskisi kadar olmasa da halen etkilemeye devam ediyor…
Neden öteki kişinin kim olduğu bu kadar önemli?
Kendimi yetersiz görmekten mi korkuyorum?
Kendimi yeterli biri gibi hissetmek için ötekiyle rekabet etmeye ve onu alt etmeye ihtiyaç mı duyuyorum?
Fark edemediğim bir kardeş kıskançlığının uzantısı mı bu duygularım?