UNUTAN İYİLEŞİR Mİ?
Eşiyle, evliliğiyle ilgili “ne hissettiğini” sorduğumda,
“İyi hissetmiyorum” dedikten sonra,
hangi ara annesine, oradan eşinin oğluyla ilişkisine, oradan da eşine babasından kalan mirasa geldik,
hatırlamıyorum!
Aradan birkaç dakika geçtikten sonra aydım, beni manüple ettiğini!
***
Mesleğin ilk yıllarında, danışanların bu gezinmelerinin ne anlama geldiğini bilmediğim zamanlarda, görüşmeler “böyle” akar giderdi…
Kimi eşinden övgüyle bahseder,
kimi ne kadar iyi bir evliliği olduğunun altını çizer,
kimi duygularını konuşmasına dahil etmez,
kimi anlatmak istediği konuyla alakası olmayan detaylarda boğulur,
kimi yaşadıklarının hem sanığı hem savcısı hem avukatı hem hakimi olmaya çalışır,
kimi karşısındakini kimi kendini aklamaya çalışır…
Seans sırasında konuyu bana çevirmek,
konudan konuya atlamak,
“ne hissediyorsun” sorusuna far görmüş tavşan gibi uzun uzun bakıp, düşünmeyip, düşünemeyip, içine dönemeyip,
“bilmiyorum” diyerek, konudan kopmak.
Gereksiz tebessümlerle konuşmanın içini boşaltmak…
Terapistin elindeki tek ultrason,
kullanılan “dil” ve sergilenen “davranışlardır”.
Ben buna
“terapistin danışana karşı hissettiği duyguları” da dahil ederim, pek çok terapist buna eleştirel baksa da…
Sergilenen davranışlarla sözler arasındaki “uyumsuzluğu” izlemek ve bu uyumsuzluğun ne olduğunu anlamak için kendi duygularını gözden kaçırmamak..
Bir terapist danışanı tarafından “manüple edilmek” istemiyorsa, bu 3’ lüden dikkatini kaçırmamalıdır.
Belki de terapistin tek işi, danışanın manüplasyonunu çözümlemektir.
***
Demirel’in politik taktiğidir, “demogogluk”.
Ona ekonomiyi sorarsınız, oradan başlar anlatmaya,
Ancak siz kendinizi bir de “Kıbrıs politikasını” dinlerken bulursunuz.
Bu tür politikacılar sizin ne sorduğunuzla ilgilenmez, kendilerinin ne anlatmak istediğiyle ilgilenirler.
Demogogluk, “bilinçli” yapılan bir davranıştır.
Danışanların yaptığı içerik olarak böyle olsa da bilinçli olmadığı için buna demogoji denemez.
Bu yüzden bu davranışlara “manüplatif davranışlar” diyorum.
***
Manüplasyonun “bilinçli yapılmamasının” nedeni, bu davranışların geliştirildiği dönemde bilincin yeterince oluşmamış olmamasıdır.
Ya da
“unutan iyileşir” diyen Neitzche’nin göndermede bulunduğu gibi,
bilinçli bir dönemde yapılmışsa bilinçaltının bunu unutmayı tercih ettiği bir durumla oluşmasıdır.
Yani ben,
“eşinle ilgili ne hissediyorsun” diye sorduğumda
“mutsuzum, iyi hissetmiyorum” diye başlayan ve sonra eşinin kendisini mutsuz etmesine neden olan yani onu gerekçelendiren “şeyleri” anlatmaya başlaması,
“çok erken” başlamış bir dildir.
Peki danışan bu dili neden kullanıyor?
Rahatsızlığın bastırılması mı bu dil, duygularını kabul ettiğinde onu bir tutuma mı zorlayacak?
Kabul etse duygusunu, manüple etmese kendini, ilişkisini “bitirmek” zorunda mı kalacak?
Aslında çok mutsuz ve bir duvar mı inşa etmiş kendine, ilişkiyi “sürdürebilmek” için?
Yoksa aslında,
zaten ne kadar mutsuzsa, ne kadar zorlanıyorsa, ne kadar kötü hissediyorsa o kadar zorlanıyor, o kadar kötü hissediyor.. değişen bir şey olmayacak.. olacak olan, zorlanmayı yaşayıp yokmuş gibi mi davranmayı bırakmak mı olacak?
Ve,
Yoksa annesinden yediği dayağın acısını yine “anne” diyerek annesiyle gidermeye çalışan çocuğun, celladından merhamet dileyen kurbanın çaresiz davranışları mıdır bu manüplasyonun nedeni?
“Karanlıktan korkan bir çocuğu kolayca affedebiliriz, hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır” der, Platon..
Bir yetişkinin çocukça davranışı gibi görünen bu zihinsel eylem,
Annenin çocuğuyla yaşadığı öfke/öfke davranışı ve sonrasında ortaya çıkan suçluluk arasındaki döngüsü müdür?
Manüplasyona en çok başvuranlar, annesinin öfkesiyle suçluluğu arasına “sıkışmış” olanlar mı?
***
“konumuz ben değilim”
“konuya dönebilir miyiz?”
“eşinizin neden böyle davrandığını değil, sizin ne hissettiğinizi konuşuyorduk”
“sizin için üzüntü verici konulardan bahsediyoruz ancak siz tebessüm ediyorsunuz, bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“anlattıklarınıza duygularınız eşlik etmiyor, şu an ne hissediyorsunu?”
soru/yorumlarla danışanı manüplasyonundan gerçek duygusuna çekme çabası, kişinin hissettiği duyguyu yaşantılaması içindir.
Peki ne olur bu olunca?
ilişkisini bitirmez,
karşısındakine karşı duyguları olumsuz hale gelmez.
şu anda olan olur, bu kabul durumu kişide bir değişiklik yaratmaz.
değişikliği yaratacak olan, kabulden sonra kişinin algılamasının değişmesi, ilişki için tüketmediği beklentileri tüketmek için çaba içine girmesiyle ortaya çıkar.
kendini de karşı tarafı da daha nesnel algılamasıyla bir değişim çıkar.
değişim, algılama nedeniyle değil algılamanın kişinin davranışlarında meydana getireceği değişimle mümkün olur.
zihinde kendini tekrar eden döngü kırılır, kişi zihni de bedeni de gevşer.
nevroz zemini ortadan kalkmış olur…
daha ne olsun:)
her insan kendini manüple eder, farkında olmadığı kaygılar ya da hatırlamadığı dönemde edindiği korkular yüzünden…
bundan kedinizi ne kadar sıyırırsanız, hayat için o kadar kolaylaşır, derinleşir…