SÜRESİZ NAFAKA
Boşanma sonrası nafaka süresi,
1988 öncesi 743 sayılı kanunla 1 yıl olarak düzenlenmişti.
12 mayıs 1988 de yapılan düzenlemeyle bu madde, ömür boyu olarak değiştirildi.
MHP, bu konuda oluştuğunu düşündüğü mağduriyetleri gidermek için bir kanun teklifi verdi.
Ortalık ayağa kalktı!
MHP’nin önerdiği kanun teklifinde nafaka süresi 5 yılla sınırlandırılıyor.
5 yıl sonrasında ise mahkeme kadının ekonomik durumuna bakacak,
nafakanın devamına karar verirse nafakayı boşanılan eş değil
devlet ödeyecek.
Şunu da belirtelim;
Bu kanunla mağdur olduğu düşünülen eş sayısı 2 milyondan fazla.
***
Ortalık ayağa kalktı.
Kadın örgütleri ve bu örgütlere destek veren STK’lar,
sosyal medyada pek çok ünlü sanatçı, iş insanı, siyasetçi bu öneriye karşı çıktı.
Neden karşı çıktıklarını sosyal medyadan takip ediyorum.
Karşı çıkışların odak noktasında,
kadının süresiz nafakadan mahrum edilmesiyle “boşanmasının engellendiği” düşüncesi var.
Yani kadın süresiz nafakadan mahrum kalarak ekonomik açıdan eşine bağımlı kalıyor,
doğal olarak da boşanamıyor.
Erkeğe mahkum bir hayata mecbur kalıyor.
5 yıl sonrasında nafakanın kamuya devriyle ilgili de benzer bir eleştiri dile getiriliyor.
Mahkemelerin sıra devlete geldiğinde devletin lehine karar vereceğini ve kadınların 5 yılın sonunda nafakasız kalacağı iddia ediliyor.
***
Okuduğum tüm itirazları 4 ana başlık altında topladım, buna kendi analizlerimi de ekledim;
1. Devlete güvensizlik
2. Erkeğe öfke, nafaka üzerinden cezalandırma isteği
3. Boşanılan eşle bilinçaltı bağ kurma çabası
4. Erkeğin kadın için güven nesnesi olması olarak kalması ve bu ilişki biçiminin devamının bilinçaltı arzusu.
Bu başlıkları sadece boşanan kadının arzusu, bilinçaltı eğilimleri olarak not etmedim.. bu düşünce ve güdülenmeler; evli ya da bekar, kadın ya da erkek farketmez karışık, baskın ve yoğunluklu bir grup tarafından dile getiriliyor. Foucault deyimiyle “iktidar” dile getiriyor.
***
Benim düşüncemse şudur:
1 Ocak 2002 tarihinde değiştirdiğimiz kanun maddesiyle,
“edinilmiş mallara katılma rejimi” kanunlaştırıldı.
Yani bu tarihten sonra yapılan evliliklerde,
kişiler “aksi yönde” bir sözleşme yapmadığı sürece evlilik içinde edinilmiş olan mallar eşlerin ortak malıdır.
“Mal birliği” rejiminden önceki süreçte “süresiz nafakanın” mantığı daha anlaşılabilir bir durum.
Erkeğin daha fazla kazanması ve boşanma sonrasında kadının mal ayrılığıyla mağdur oluşunun “süresiz nafaka” hakkıyla tolere edilmesi olarak bakılabilir.
Ancak bu kanun 1 ocak 2002 tarihinde değiştirildi;
Artık boşanma sonrasında kadın edinilmiş malların ortağı.
Bundan sonraki süreçte “nafakanın süresiz” olarak devam ediyor olması “başkaca saiklerle” anlaşılması gereken bir durum, hatta bana göre ise sorun.
Adalet meselesini herkes kendine göre tanımladığı için,
konunun bu tarafına girmiyorum.
***
Süresiz nafakanın evliliğin devamını zorunlu kıldığı düşüncesi ise tersinden geçersiz kılınabilir.
Boşanmak isteyen pek çok erkeği endişelendiren bir husus süresiz nafaka.. Boşanmak isteyen erkek kırk kere düşünüyor doğal olarak.
Ayrıca nafaka eşler arasında boşanmayla bitilrmeye çalışılan “bağlantıyı” süreklileştiriyor.
Nafaka aldığı için pek çok kadın kendini tam anlamıyla boşanmış hissetmiyor, boşandığı eşle ilgili kaygı gütmeye devam ediyor,
Pek çok boşanmış koca da nafaka veriyor olmasına dayanarak boşandığı eş üzerinde duygusal/cinsel hak iddia ediyor.
Bu nedenle, kadının evliliğe mecburiyeti üzerinden süresiz nafakanın kaldırılmasına itiraz etmek,
yeterli bir gerekçe değil bence!
***
MHP önerisinin bile yetersiz olduğunu düşünüyorum,
benim talebimin çok gerisinde bu düzenleme.
Kadını erkeğe mahkum etmek,
asıl kadını erkeğin nafakasına mahkum etmekle “mümkün” hale geliyor.
Kadının boşanma sonrasında bir mağduruiyeti söz konusu ise,
devletin görevi bu mağduriyeti gidermektir.
Devletin yapması gereken işi kocaya bırakmak,
evlilik kurumunun varlığını iki tarafı sıkıştırarak korumaya çalışmaktır.
Bu “ideolojik” bir yaklaşımdır.
***
Süresiz nafakanın süreli olarak değil tamamen kaldırılması gerekir.
Bir eşin diğerine yük/mecbur olması da,
Kadın erkek ilişkisinin “simbiyotik” bir ilişki biçimine dönüşmesi de engellenmelidir.
Toplumumuzdaki feodal ilişki yapısı öne çıkartılarak yapılan itirazları anlasam da bu kaygılarla bir yere varamayız.
Devlet bunun için var değilse ne için var?
Bir toplum içinde yaşayarak ve bir devletin kurallarına uyarak kişisel hazlarımızdan neden vazgeçiyoruz,
eğer devlet bu işe yaramayacaksa?
Cumhuriyetten, eşitlikten, birey olmaktan, özgür toplum olmaktan bahsedip, feodal zihniyetle kadın erkek ilişkilerine bakmak/sürdürmeye çalışmak,
tüm tarihimizin çelişkisinden bir kesit…
* Nafakanın devlete bırakılmasındaki güvensizlik orada çözmemiz gereken bir sorun,
* Erkeğe öfke, boşanmanın konusu değil,
* Boşanılan eşle bağlantının devam etmesi boşanmanın mantığına ters,
* Kadın erkek ilişkisini erkeğin güven nesnesi olarak kalması yönünde kurgulamaya çalışmaksa “taş devrinde kalaydık kardeşim” dedirten bir garabet…
Iyi haftalar herkese…