STALKLAMA & NESNE KAYBI & OBSESYON
- Danışanım ayrıldığı sevgilisiyle ilgili kaygılarını dindirmenin yolunu, onun kendisinin Whatsapp profiline ne sıklıkla baktığını öğrenmekte buldu.
Bunun için bir program satın aldı.
Her gün defalarca 6 ay önce önce ayrıldığı sevgilisi kendisinin profiline kaç kez girdiğine, ne sıklıkla ne kadar süreyle Whatsapp’da kaldığına bakıyor.
Bu davranışı neredeyse 1.5 yıldır sürdürüyor.
Başlangıçta, bunu yaparak ayrıldığı sevgilisinin halen kendisini düşünüp düşünmediğini anlamaya çalışıyordu.
Programı satın aldığını öğrendiğimde bunun sıkıntı yaratacağını söylemiş , kaygısını dindirse sürecini manüple edeceği uyarısında bulunmuş, programı silmesini tavsiye etmiştim.
Dinlemedi.
Öyle de oldu.
Programı aldıktan kısa bir süre sonra terapiyle ilişkisi aksamaya başladı.
Ve terapiler kesildi.
Son görüşmemizin üstünden 1 yıl geçtikten sonra tekrar görüştük.
Görüştüğümüzde sevgilisinden ayrılalı 2 yıl, programı kullanmaya başlayalı 1.5 yıl olmuştu.
O seansta öğrendim ki programı kullanmaya devam ediyor.
Her gün defalarca programa girip, bakıyor.
Ancak,
artık ayrıldığı sevgilisiyle ilgili ne hissettiğini bilmiyor..
Gerçekten bir duygu da hissetmiyor.
Whatsapp’a neden girdiğini de bilmiyor.
Whatsapp’a girip bu kontrolü yapmamaksa endişe yaratıyor, bu düşüncesinden bile kaçınıyor.
- Danışanım sevgilisiyle ilgili kaygılarını yönetemediği ve içindeki huzursuzluğu dindiremediği için, çareyi onun whatsapp’a giriş çıkış saatlerini gösteren bir program indirmekte buldu.
Programı satın aldı.
Ne yapıyor, biriyle mi flört ediyor?
Bu konudaki kaygılarını gidermek için edindiği bu programı, altı ay geçtikten sonra yaptığımız görüşmede halen kullandığını öğrendim.
İlişkisinin normale döndüğünü, sevgilisinin davranışlarında onu kaygılandıracak durumlar yaşanmadığını, kendisine bağlandığını söyledi.
Hatta evlilik sürecine girdiklerini anlattı.
Ancak,
bu gelişmelere rağmen onun whatsapp’ını kontrol etme davranışını değiştiremiyordu.
Bu davranışı bırakmasını konuştuğumuzda ise sesinin tonunda ve yüzündeki tedirginlik ve kaçınma açıkça görülüyordu.
Yapamadı.
Halen devam ediyor!
- Bir başka danışanım, ayrıldığı sevgilisinin İnstagram’ını kontrol ediyor, her gün ve defalarca..
Gönderi sayısı ve takipçi sayısında bir değişiklik var mı yok mu…
Danışanım, kontrol ettiği kişiyle ilgili beklentisi tükenmeden yeni bir ilişkiye kapı açtı.
Yeni ilişkiye geçer geçmez bu kez bu kişinin İnstagram profilini kontrol etmeye başladı.
Bir süre sonra bu ilişkisinden beklenti tükenmeden başka bir ilişkiye geçti ve kontrol davranışını bu kez bu ilişkiye kaydırdı.
Aradan 2 yıl geçti, sevgilileri değişti, ancak sevgililerinin sosyal medya profillerini kontrol etme davranışı değişmedi.
Son 2 yıl boyunca sosyal medyayı kontrol etmeden geçirdiği bir tek günü yok.
Bu durum hem zamanını alıyor hem de stres yaratıyor, gündelik yaşamını olumsuz etkiliyor.
Üstelik artık kiminle ilgili ne hissettiğini bilemeden bu davranışlar tekrar ediliyor.
Bu davranışını kesmesini konuştuğumuzda ise isteksiz ve huzursuz bir tepki gösteriyor.
- Bir başka danışanım, eşinden ayrılalı 1 yıl oldu.
Ayrıldığı eşinin Whatsapp da yayınladığı hikayeye bakıp bakmadığını öğrenmek için her gün hikaye paylaşmak zorunda hissediyor kendini.
Paylaştığı andan itibaren sürekli kontrol edip, ayrıldığı eşinin yayınladığı hikayeye bakıp bakmadığını, baktıysa ne kadar zaman sonra gördüğünü takip ediyor.
Bugün bu davranışını anlamlı bulmasa da yapmaktan kendini alamıyor.
Bu davranış gündelik rutinini etkiliyor.
Sadece zamanını alması değil sorun, aynı zamanda yayınlayacak hikaye oluşturma, yayınlama ve sonrasındaki takip sürecinin yarattığı stres, gergin ve huzursuz olmasına, gündelik yaşamına odaklanmasına engel oluyor.
- Bir başka danışanım, sevgilisinden ayrılalı 1 yıl oldu. Ayrıldıklarından beridir aralarında şifreli bir iletişim olduğunu düşünüyor.
Şifre; Whatsapp’a bırakılan son çevrim içi olma saati. İkisi de birbirlerine memleketlerinin trafik plaka numarası, ev numarası, telefon numarası gibi rakamlara denk gelecek şekilde çevrim içi oluyorlar. O böyle düşünüyor. Bunlara denk gelecek çevrim içi olma çabasını gün boyunca sürdürüyor. Karşısındakinin çevrim içi olma saatlerinden de anlam çıkartmaya çalışıyor, bıraktığı çevrim içi saatiyle kendisine ne söylemeye çalıştığını anlamaya çalışıyor.
Tüm gün boyunca bu çabayı harcadığı ayrıldığı sevgilisiyle ilgili ne hissettiğini sorduğumda ise boş gözlerle bana bakıyor.
Her gün bu davranışları sergiliyor ama ne hissettiğini bilmiyor.
Boş bakan gözlerin ardında yatan; ilişkiyi tümden yitirdiği, hatta ne yaşadığını bile hatırlamadığı…
- Bir başka danışanım,
Ayrıldığı sevgilisiyle ilgili bilgi almak, hayatıyla ilgili ne yapacağı anlamak, bekleyip beklememek, geçmişe bırakılan ilişkide ne yaşandığı anlamak için rüyalara başvuruyor. Rüya görmek için niyet ediyor, ertesi gün bunu internette yorumlamaya çalışıyor. Bu yorumlara göre beklenti geliştirmeye çalışıyor.
Bu davranışı o kadar sık tekrar etti ki rüyasız gün geçiremiyor.
Rüyalarda gördüğü imgeleri[1] kutsal olduğunu düşündüğü içeriklerle yorumluyor, anlama bürüyor buna göre tutum belirlemeye çalışıyor.
Aradan 2 yıl geçti.
Ayrıldığı sevgilisiyle ilgili duygusal bağı koptu.
Ne hissettiğini artık kendisi de bilmiyor.
Onu neden düşündüğünü de anlayamıyor.
Bir gün bir yerlerden çıkıp, hayatını alt üst edeceği endişesini gün boyunca yaşıyor,
ama bu duyguyu neden hissettiğini bilmiyor.
Onunla bir ilişki yaşamak düşüncesi saçma geliyor.
Ama,
Rüyayı bırakma, her gün sık sık tekrar ettiği sosyal medya kontrolünü bırakmayı konuştuğumuzda derin derin nefes alıp, “yapamam” diyor.
“Neden yapamazsın” soruma ise bunu yapamayacağını söyleyen boş gözlerle bakarak yanıt veriyor.
***
Yukarıdaki vakaların hepsi kısmen “obsesif kompülsüf nevroz”[2] geliştirmiş durumdalar.
Sergiledikleri stalklama davranışları nevrotik karakterli.
Bu vakalar münferit görünebilir.
Ancak durum tam olarak öyle değil.
Hikayeye bakma, Whatsapp çevrim içi durumuna bakma, gönderi sayısı, takipçi sayısını kontrol etme, hikaye ekleme zorunluluğu hissetme gibi davranışlar;
Kişiler tarafından gündelik rutin olarak görülse de bu davranışlar “obsesif kompülsüf” özellikler taşıyor.
Psikanalizde Nevrotik[3] sorunlar ve bunlara neden olan kişilerarası ilişkilere ait sorunlar, “özne-nesne[4]” ilişkileriyle açıklanır.
Özne-nesne ilişkileri açısından bakıldığında, flört ilişkisinde “özne siz nesne karşınızdaki”dir.
Nevrotik sorunlar, bozulmuş özne-nesne ilişkisi olarak yorumlanır ki bende büyük oranda böyle düşünenlerdenim.
“Nesne kaybı”, bozulmuş özne-nesne ilişkilerinden biridir.
Özne-nesne ilişkisinin temeli, öznenin nesneye yüklediği “sevgi yatırımı”dır[5].
Nesne kaybı geri çekilememiş sevgi yatırımının özneyi travmatize etmesiyle kendini gösterir.
Konuya döneyim…
Sosyal medya kullanımında yukarıda sıraladığım sorunlu davranışların sergilenmesine neden olan,
başlangıçta nesnedir.
Yani flört ediyorsanız karşınızdakidir.
Ancak stalklama davranışıyla bir süre sonra “nesne”[6] ortadan kaybolur.
Yani artık özne stalklama davranışını nesnesi olan bir motivasyonla değil,
ne olduğunu kendisinin de anlayamadığı, tanımlayamadığı bir güdülenmeyle yapmaktadır.
İşte bu, davranışın nevrotik karaktere[7] bürünmesidir.
Bu durum kaygıyla anxiety arasındaki fark gibidir.
Karşılaştığınız ve kendinizi tehdit altında hissettiğiniz bir durumda kaygı yaşamanıza endişe/kaygı derken,
aynı endişenin nedeninin ne olduğunu bilmediğiniz bir durumda ortaya çıkmasına Anxiety[8] diyoruz.
Nevroz’dan kasıt budur.
Kuşkusuz Anxiety nevrozun alt başlıklarından biridir.
Depresyon, obsesyon, anxiety, somatizasyon ve diğer nevrotik rahatsızlıklar kişinin bastırdığı çatışmanın ya da bastırdığı duygunun nevrotik bir dil kullanılarak (sembolik) ifade edilmesidir.
Bastırılanın dolaylı şekilde geri dönüşüdür.
Bugün,
Obsesif bir davranış olduğu artık daha sık dile getirilen stalklama davranışları da benzer bir “nevrotik karakter” arzediyor.
Temizlik takıntısı üzerinden örneklendireyim:
Obsesyonun kişi tarafından nevrotik olarak algılandığı durumlarda[9] kişi kirlilikle ilgili düşüncelerinin saplantılı olduğunun farkındadır.
Farkındadır, ancak bu düşünceyi zihninde atamadığı için gerilim yaşarr ve kirlilik düşüncesini ortadan kaldıracak davranışı sergilemedikçe yani temizlik yapmadıkça içindeki gerilim[10] bitmez…
Bu nedenle obsesyon;
kişinin saçma olduğunu bildiği halde içinden atamadığı zorlantılı düşünce ve duygular olarak tanımlanır.
Kompülsüyon ise atılamayan bu düşüncelerin yarattığı gerilimin kişi tarafından davranış sergilenerek tolere edilmesidir.
Kişide anxiety(kaygı) yaratan saplantılı düşünce nedensiz değildir, ancak kişi nesneyi kaybettiği için nesnenin stresini obsesif bir şekilde yaşantılamaya devam eder.[11]
İşte sosyal medya hesaplarında yukarıda sıraladığım davranışlarda da böylesi bir süreç işliyor.
Nesnenin kaybedildiğini neden düşünüyorum?
Çünkü, kişiler, onların saplantılı davranışlarına neden olan kişilerle ilgili artık bir duygu hissetmemektedirler.
Bir beklentileri var mıdır, yok mudur bile belli değildir.
Ne hissediyorsun?
Ne bekliyorsun?
Soruları kişi için anlamsızdır.
Neden o davranışı sergilediğini, neden bırakamadığını kendisine açıklayamamaktadır.
Bırakma durumunda yaşadığı gerilimin ne anlama geldiğini, nereden kaynaklandığını bilmemektedir.
“Nesne kaybı” yaşandığını düşünmemin nedeni bu;
Yani kişinin söz konusu kişiyle duygusal bağının kopmuş olması, ancak varmış gibi yaşantılanmaya devam edilmesidir.
Davranışın nevrotik karakterde olduğunu düşünmemin nedeni ise,
kişinin kaybolmuş bir nesneye yatırdığı sevgi yatırımı davranışlarını nesne kaybolmasına rağmen, zorlantılı şekilde yapılmaya devam edilmesidir.
Yukarıda bahsettiğim programları kullanıyor ve bunlardan vazgeçemiyorsanız,
Hikayeye bakma, profili kontrol etme, hikaye paylaşma davranışını değiştiremiyorsanız, bu davranışlar gündelik rutininizi etkiliyor, veriminizi azaltıyorsa, değiştirme düşüncesinden kaçınıyorsanız bir sorununuz var demektir.
Bu durum sizin bir ilişki geliştirmenizi, bağlanmanızı engelleyen bir sorun yaratır.
Obsesif bir şekilde birine bağlı birinin başka birine bağlanması mümkün değildir, bağlansa da sonraki ilişkinin de obsesif bir karaktere bürünmesi kaçınılmazdır.
Yakında bu konuyu genişletecek, sosyal medyanın bağlanma süreçlerine etkisi üzerine bir yazı kaleme alacağım…
Önümüzdeki yazıda, bir danışanımın öyküsü üzerinden kişilik bölünmesini (dissosiyasyon) işleyeceğim…
[1] İstihareye yatıyor ve gördüklerini kutsal üzerinden yorumluyordu.
[2] Obsesyon: saplantılı düşünce bozukluğu: saçma olduğu bilindiği halde zihinden atılamayan, zorlantılı, rahatsız edici düşünceler.
Obsesif kompülsüf nevroz: saplantılı düşünce ve davranış bozukluğu: temizlik takıntısı, kontrol takıntısı, simetri takıntısı, sayı sayma takıntısı vs..
[3] Nevroz: sinir hastalığı; sürekli sıkıntı içeren, fakat hezeyan ya da halüsinasyon içermeyen işlevsel akıl hastalıkları.. Terim ruh sağlığı tanı kitabından çıkartılmış olup yaklaşık 40 yıldır ruh sağlığını tanımlayan bir terim olarak kullanılmamaktadır. Ancak psikanlistler, analitik terapistler bu terimi halen kullanmaktadır..
[4] Özne-nesne ilişkileri kişilerarası ilişkilerde ben’in sevgi yatırımı yaptığı nesneyle kurduğu ilişki için tanımlanır.
[5] Sevgi yatırımı: Öznenin ihtiyaç duyduğu sevgiyi karşılayabilmek için bağ kurduğu nesneyle yaşadığı “aktarım” süreci.
[6] Bir süre sonra karşınızdaki kişi kişi olmaktan çıkar, bir imgeye dönüşür.. kişi(nesne) kaybolur. Özne için amaç nesne değil sergilediği davranış olur. İşte bu durumda karşınızdakine ne hissettiğinizi unutursunuz, ne hissediyorum diye kendinize sorduğunuzda içinizde boşluk hissedersiniz.
[7] Nevrotik karaktere bürünmesi diyorum ama nevroz demiyorum ya da bu davranışlar obsesif kopulsif demiyorum. Çünkü ruh sağlığında normal çoğunluğun davranışlarına göre tanımlanır. Herkesin delilik davranışları sergilediği bir yerde akıllı tanımı değişir. Dünyada her 10 kişiden 6’sının en az bir sosyal medya hesabı varsa ve çoğunluk bu stalklama davranışlarını sergiliyorsa bu davranışlara “nevroz” demek mümkün değildir.
[8] Kötü bir şey olacakmış hissi yaşar ve huzursuz olursunuz, ancak neden böyle hissettiğinizi bilmezsiniz. Bir olay mı olmuştur, bir söz bir düşünceyle mi ajite olmuşsunuzdur, bilmezsiniz. Bu nedenle anxiety, nedensiz tehdit altında hissetmektir. Onu nevrotik kılan, neden yokken kişinin kendini tehdit altında hissetmesidir.Nedeni elbette ki var, onu nevrotik yapan daha altta yatan kaygının bilinç tarafından çarpıtılarak yaşantılanmasıdır. Yani kişinin o kaygıyı yaşamasına neden olacak bir kaygısı vardır ancak zihin bunu örtmüştür, kişi hatırlamaz, farkında olmaz, bilinçaltının bastırmış olduğu o kaygı kendisini “nedensiz kaygı” olarak oraya çıkatır, buna da anxiety deriz. Bu açıdan anxiety nedensiz kaygı değil, kaygının kendisini nevrotik, dolaylı bir şekilde, simge kullanarak ifade etmesidir.
[9] Obsesyonun psikotik düzeyde algılanması durumunda kişi obsesyonunun bir sorun olduğunu düşünmez, sorun obsesif davranışı değil kendisi dışındaki dünyadır. Onun Temizlik takıntısı yoktur kendisi dışındaki kişiler ve dünya pistir, normal olan kendisdir anormal olan kendisi dışındaki dünyadır.
[10] Bu çatışma anında kişinin yaşadığı duygu anxiety’dir.
[11] Bu bir nevroz teorisidir. Nevrozu açıklayan başkaca modeller de vardır, ben bu modeli bensimsediğim, işe yarar bulduğum için böyle düşünür ve bu yolu izlerim. Nevroz teorilerinin hiçbiri kanıtlanmış değildir bu nedenle bu yorumlamalar özenllik7subjektivite taşır.