SINIR’DA KADINLAR
“Ben Borderline’mıyım” diye sordu.
“Hayır” dedim.
Aslında tek cevabım bu değildi,
ama sessiz kaldım.
Borderline değildi,
ama pek çok kadın gibi sınırda’ydı!
***
Bugün
Manic Epizod’un (bipolar bzk, manic-depressif bzk, duygu durum bzk, çift uçlu mizaç bzk) karizmasıyla yarışacak güçtedir, Boerderline’nın cezp ediciliği.
Cezp edici halin nedeni, borderline olmanın diğer insanlardan farklı olunduğu ve hatta bu farklılığın özel olmak anlamına geldiği algısı nedeniyledir.
Ayrıca borderline’ların yakın ilişkileriyle girdiği fırtınalı ilişkileri bu algıyı pekiştirir.
Ortada sıra dışı bir durum vardır!
***
Yazının başlığını “borderline kadınlar” diye atmamamın bir nedeni var.
Önce neden “kadınlar” dediğimi belirteyim;
Borderline sorununun daha çok kadınlar arasında yaygın olduğunu düşünülür, benim kişisel gözlemlerim de böyledir ki istatistikler de bunu doğrular.
Amerikan psikiyatri birliğinin araştırmaları borderline kişiliklerin yüzde 75’inin kadın olduğunu belirtir.
Bu istatistiğe karşılaşma oranını da ekleyelim;
Borderline kişilik bozukluğu tanısı almış kişilerin, toplumun yaklaşık yüzde 2’sini oluşturduğu istatistik olarak tespit edilmiştir.
Ancak, bu rakam gerçeği yansıtmaz.
Çünkü bu rakam, kliniğe başvurmuş ve tanı almış kişilerin istatistiğidir.
Borderline’ların büyük kısmı tedaviyi reddeder.
Kliniğe başvurmazlar, bu nedenle “görülme sıklığı” bu istatistik verinin çok üstündedir.
Ayrıca,
yakın zamanda “borderline kişilik bozukluğu” yerine “sınır sorunu” kavramı kullanılmaktadır.
“Sınır sorunu” bir kişilik bozukluğu değil;
kişinin hayatının bir döneminde,
Bir kişi ya da bir durum karşısında “sınır tepkisi” göstermesidir ve bu kişiler de borderline kapsamında değerlendirilirler.
Tüm bu tablo göz önüne alındığında bir kadın kişiliği sorunu “gibi” öne çıkan borderline için,
yüzde 2’inin yanına en az bir sıfır eklenmesini zorunludur.
***
Şimdi, borderline ya da sınır sorununun ne olduğuna yakından bakalım.
Onları tanımlayacak iki kelime.
“Hem bağımlı hem de öfkelidirler”.
Çelişik iki kelimenin yan yana geldiğini ima eden bu cümlede, bağımlı birinin öfkeli olmak yerine daha pasif, tepkiden uzak olması beklenir, ancak bordeline’lar bağımlı olmalarına rağmen öfkelidirler. Ayrıca, öfkeli birinin de bağımlı biri olmaması beklenir çoğu zaman. Öfke gösterebildiğine göre ilişkiden kolay vazgeçebildiği düşünülür.
Borderlinelar’da işte bu durum çelişik bir şekilde kendini gösterir.
Hem bağımlıdırlar, hem de öfkeli!
***
Borderline ya da sınır bozukluğu kavramları,
ilk kullandığı zamanladra nevrozla psikoz arasında bir sınırda (sahte şizofreni) oldukları düşünüldüğü için kullanılmıştır.
Yani kişi normal gibidir,
ama öyle tepkiler gösterir ki normal olmadığı, gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu düşüncesine kapılınır.
Bugünse “sınır”,
psikoza yaklaşan, gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş, akıl sağlığını kaybetme sınırında dolaşan biri anlamında değil,
duygu ve düşüncelerde uçlarda /sınırlarda “dolaşma” durumu kastedilir.
Bu nemi demek?
Sınır sorunu yaşayan kişiler, ilişkilerini uçlarda yaşar.
Yani “bağ” kurduğu kişi, onun için hem “iyi” hem de “kötü” nesnesidir.
Kastettiğim, kişinin gerçeklikten kopuşudur.
Kurduğu bağdan dolayı bir taraftan aşırı verici olan, karşı tarafı “iyi” gören l kişi, diğer taraftan o kişi tarafından kırıldığında nefret eder ve o kişi onun için “kötü” biri olur.
Kendisini sevmediğini, değer vermediğini, kötü niyetli olduğunu düşünür.
Öfkesi kaybolduğunda ise bu düşüncesi değişir.
İşte sınır’dan kasıt,
kişinin öfkeli olduğunda en uçtaki düşüncelere kayışıdır.
Doğal olarak “duygu” ve “davranışlar” düşüncelere eşlik ettiği için,
beklentisi karşılanmayan “sınır sorunu” yaşayan birisi için karşısındaki, yakını değil düşmanı olur.
Öfkeyle birlikte ortaya çıkan,
hem karşısındakine zarar verme isteği, hem kendine zarar vererek ona kötü hissettirme isteği, hem de onunla ilişkisinin olası bitişine karşı duyduğu yoğun tahammülsüzlük,
kişide aşırılaşmış tepkilere neden olur.
Bu düşünce, duygu ve davranışa,
“sınırda gezinmek” anlamında “sınır sorunu” adı veriliyor.
Ortalama birinden farkı;
Herkes öfkelendiğinde bu duygulara, düşüncelere kapılır. Ancak ortalama biri kısa zamanda gerçekliğe döner ve böyle düşünmenin “irrasyonel” olduğunun farkına varır.
Ancak “sınır sorunu” yaşayan kişinin öfke dürtüleri çok güçlüdür ki çoğu dizginlenemez,
bu nedenle bir süre sabır gösterse daha rasyonel düşüneceği bir duruma varamadan tepki gösterir ve bu tepki bir sarmal yaratır.
Tepkisi tepki yaratır bu sarmalın içinde.
Doğal olarak karşısındakinin kötü olduğu, onu sevmediği, değer vermediği düşünce ve duygu durumunun içine hapsolur ve buradan çıkamaz.
Bağımlılığı nedeniyle bu ilişkiden çıkamaz da…
Öfkeye benzer şekilde “cinsel dürtülerle” ilgili de bir kontrol sorunu yaşanır, “sınır” kişiliklerde.
Bu tablo her sınır sorunun da ortaya çıkmayabilir, yargılamaya konu olduğu için kişiden kişiye farklılık gösterebilir.
Ancak dürtü bozukluğu olarak kendini gösteren “cinsellik” için şunlar söylenebilir;
Yoğun cinsellik gibi görünen durumlar, gerçekte bir cinsel dürtüyü göstermez.
Bu cinsel eylemler, ne “yoğun” cinsel arzuyu ne de “abartılı” bir cinsel yönelimi gösterir.
“Abartı” da yoktur, “gerçek” de değildir.
Gerçek gibi yaşantılanan,
kişinin yoğun bağ kurma arzusunun ve ihtiyacının, cinsellik üzerinde tatmin edilmeye çalışılmasıdır.
Bu nedenle şiddet eğilimli bir cinsel arzu ortaya çıkar.
***
Sınır sorunu yaşayan kadınlar, ilişkilerinde “rahatsız oldukları davranış karşısında,”
“hızlıca” sevilmediğini ve değer görmediğini düşünür.
Bu duygu düşünce durumundan çıkmakta da zorlanır.
Doğal olarak bu kişilerle birlikte olan kişiler,
Kendilerini,
sevgilerini “ispatlamaya” çalışırken, suçlamaya karşı savunma yaparken bulurlar.
Tartışma konusunun tartışma olmaktan çıkıp,
“sevginin olup olmaması” konusunda bir suçlama-savunmanın ne denli bıktırıcı, yorucu olduğu tahmin edilemez değildir.
Sorunun sevgiyle ilgili bir sorun olmadığını bu kişiye anlatmak, neredeyse imkansızdır.
Aydınlanma tam da burada, bu düşünce biçiminde bir garipliğin olduğunun fark edilmesiyle ortaya çıkar…