SENİN İÇİN DEĞERLİ MİYİM GERÇEKTEN? -2-
İnsan,
kendi dahil her şeyle ilişki kurar, bağ oluşturur.
Kurduğu bu bağ nedeniyle de değer verir.
Bir insanın ilişkide olduğu kişiye değer vermemesi gibi bir durum söz konusu olamaz.
Önceki yazımda belirttiğim gibi, değer’in önem derecesini belirtmesi nedeniyle azlığı ya da çokluğu, yansıtılma ya da algılanma kusuru söz konusu olabilir,
ancak varlığı-yokluğu hususu söz konusu olamaz.
“Alfa” filminde kurt ve çocuk arasındaki bağın kuruluşu,
çocuğun yaralı Kurt’a dişlerini göstermesine rağmen taş bir kasede suyu sunması, Kurt’un da suyu kabul edip, içmesiyle resmedilir.
Çocuk suyu verir, Kurt kabul eder, bağ kurulur!
“Bir insandan başka bir insan için talep edilebilecek gerçek duygu, değer vermektir.” Der,
Jean-Paul Sartre…
Kuşkusuz çok derinlikli bir yorumdur bu ve oldukça da gerçekçidir.
Değer, iki taraf arasında bağ kurar.
***
Bir önceki yazımda bir kişinin diğerinin kendisindeki değeri yaşantılamasının 2 farklı biçimi olduğunu dile getirmiştim:
- Durumsal farklılıkların yarattığı olumsuzluklara rağmen o kişinin seçimi, o ilişkinin yaşanması
- Değer verici davranışlar
İlişki yaşanan kişiyi seçmiş olmanın ya da o ilişkiyi yaşıyor olmanın herkes için alınması gereken sorumlulukları, bu sorumlulukların kişiden talep ettiği psikolojik bedeller vardır.
Örneğin:
Ekonomik olarak yetersiz bulunan biriyle olup “ekonomik sıkıntı” yaşamak,
ailenin kabul etmediği biriyle birliklte olup aileyle çatışma yaşamak,
bakire olmayan biriyle birlikte olup güven ve yetersizlikle ilgili zorlanmak,
yeterince duygu hissedilmeyen biriyle birlikte olup süreğen bir kafa karışıklığına gömülmek,
arkadaşının eski sevgilisiyle birlikte olup suçluluk ve kaygı içine hapsolmak,
yaş farkı olan biriyle birlikte olup utanç duymak,
cinsel sorunlar,
fiziksel sorunlar,
ten uyuşmazlığı,
boy uyumsuzluğu,
mekan farklılığı,
etnik/dini farklılıklar gibi sorunlar yaşanacak biriyle birlikte olmak ve bunun zorlanmalarını yaşamak zorunda kalmak…
örneklerini sıraladığım ve başkaca sebeplerin zorlayacağı ilişkileri yaşamak, ya da söz konusu kişiyi seçmek,
kişide;
UTANÇ, SUÇLULUK, KAYGI, ÖFKE, YETERSİZLİK duyguları yaratır.
Bu duygular, kişinin baş etmekte zorluk çektiği, acı verici duygulardır.
Kişiler zorlanma yaratan bu duyguları, ilişkinin başlangıç kısmında yaşayıp, sonrasında bunlardan kurtula da bilir ya da bu rahatsız edici duygular ilişki devam ederken de yaşanıyor olabilir.
Her insan, seçimlerinin yarattığı bu zorlanmalarla baş etme hususunda bir “sorumluluğa” sahiptir..
Bu, “kişisel” bir sorumluluktur kuşkusuz.
Ve bu nedenle bu sorumluluk bir başkasını o kişiye karşı borçlu kılmaz.
İşte bir önceki yazımda,
kişinin bu seçim nedeniyle ödediği “psikolojik bedelin” kişiye verilen değerin göstergesi olup olmadığını sorgulamıştım.
Sorguladığım bir başka husussa karşı tarafın bunu bir değer olarak algılayıp algılamadığıydı.
Değer, o şeyin/kişinin “önem derecesini” gösterir.
“Benim için değerlisin” derken,
karşımızdakinin bizim için önemli oluşunu dile getiririz.
Bu önemlilik yokluğuna karşı zorlanımı,
vazgeçilmez ya da vazgeçilmek istenmeyen kişi olma durumunu ifade eder.
Bu nedenle bir kişiyi seçmenin ya da o ilişkiyi yaşıyor olmanın bedeli olarak ortaya çıkan, UTANÇ, SUÇLULUK, ÖFKE, KAYGI, YETERSİZLİK duygularını yaşıyor olmak,
“değerin” bir koşuludur.
Ancak bu “değerin” karşı tarafta bir “değer” bulup bulmaması;
değerin ilişkide, beklentileri karşılatmak ya da karşılanmayan beklentilerin yarattığı öfke nedeniyle karşı tarafa kendini suçlu hissettirme isteğine araç yapılıp yapılmamasına bağlıdır.
Verilen değerin kişinin beklentileri için araçsallaşması, karşı tarafın kendini değersiz hissetmesine, çoğu zaman da bu değersizlik nedeniyle öfke yaşamasına neden olur.
Verilen değeri değersizleştiren, kişinin verdiği değeri yine kendi beklentilerine kurban etmesidir!
DEĞER VERİCİ DAVRANIŞLAR SORUNU
Sonraki yazımda aktaracağımı belirttiğim “değer verici davranışlar” konusuna gelince…
“Değer verici davranışlar”ın ilişkide tartışmaya neden olması,
“neyin değer neyin sorumluluk”,
“neyin değer neyin beklenti” olduğu hususundaki karmaşayla ilişkilidir.
Sorumluluk ve değer ilişkisi
Taraflardan biri için diğerinin sorumluluğu olan bir davranış diğeri için değer olduğunda, “değer verici davranış” olduğu düşünülen söz konusu davranış,
iki tarafı da memnun etmeyen bir sonuç ortaya çıkartır.
Yapana yaptığının “değerli görünmemesi” nedeniyle,
yapılana ise “sorumluluğu olduğu düşünülen bir davranışın değer olarak görülmesinin yarattığı lütufta bulunulduğu düşüncesi” nedeniyle,
kendini değersiz hissettirir.
Değer verici olduğu düşünülen bir davranışın iki tarafa da kendini değersiz hissettirmesi sorunu,
Ancak iki tarafın da bu konuyla ilgili düşünce ve duygularını açıkça ifade etmesiyle çözülür.
Konuşma sonucunda “durumun” değişmesi gerekir;
Ya davranışı sergileyenin o davranışı yapmayı bırakması ya da davranışın muhatabı olanın söz konusu davranış hakkındaki düşüncesinin değişmesi gerekir.
Bu konuşma bir değişim yaratmıyorsa;
söz konusu davranış sergilenmeye devam ediyor ve aynı zamanda diğer tarafın bu davranışın sorumluluk olduğu düşüncesi devam ediyorsa,
kişiler gerçek duygu ve düşüncelerini tam olarak ifade “etmemiş”,
konuşma bitmemiş demektir.
Beklenti ve değer ilişkisi
İkinci husussa “değer verici davranış”la “beklenti” arasındaki ilişkidir.
Beklentiyle yapılan bir davranış, davranışın hedefinin karşı taraf değil de kişinin kendisi olduğunu düşündürtür,
bu da davranışın muhatabına kendini değersiz hissettirir.
Yukarıda sorumluluk üzerinden yaşanan çatışma, bu açıdan bakıldığında beklenti üzerinden de yaşanır;
Değer verici davranışı sergileyen bunu “karşı taraf için yaptığını” düşünürken, davranışın muhatabı yapanın bunu “kendisi için yaptığını, bir beklentiyle yapıldığı” düşünür.
İki taraftaki bu düşünce farklılığı, davranışı “sergileyene” de “muhatabına” da kendini değersiz hissettirir.
Peki, beklenti olmadan değer verici bir davranış sergilenebilir mi?
Değer verici davranışı sergileyen kişi, “hiçbir şey beklemese de” en nihayetinde yaptığı davranıştan memnun olunduğunu, çabasının fark edildiğini görmek istemez mi?
Bunu beklemez mi?
Burada da sorunu çözecek olan, iletişimdir, konuşmaktır.
Bu konuşma,
değer verici davranışı sergileyenin davranışını değiştirmiyorsa,
muhatabının yapılan davranışın beklenti içerikli olduğu düşüncesi değiştirmiyorsa,
iletişim halen gerçekleşmemiş,
duygu ve düşünceler açıkça ifade edilmemiş,
konuşma henüz bitmemiş demektir.
***
“Değer verici davranışlar” hepimiz tarafından bilinir;
hediye almak, sürprizler yapmak, birlikte yapılan seyahat planları, karşıdakine kendini güvende hissedeceği alanlar, imkanlar yaratmak vs…
kuşkusuz bunlar önemlidir ilişkide..
kişilerin zaman zaman içsel olarak düştükleri “varoluşsal değersizlik” çukurundan çıkmalarını sağlarlar.. İlişkilerin doğal seyrinin yarattığı tükenmişliğe ilaç olurlar.
Ancak,
bunlardan görece daha bağlayıcı olan “değer verici davranışlar” söz konusudur:
“Dinlemek”, “soru sormak”, “karşı tarafın duygularına karşı duyarlı olmak” gibi..
Son olarak Yalomun kulağımın bir kenarına iliştirdiğim “gerçeklik ve değer” ilişkisine gönderme yapan sözleriyle bitireyim yazımı;
“Kadını sevmek demek yasamdan nefret etmek demektir! …
İnsan güzel bir tenin altındaki çirkinliği görmemek için gözlerini kör etmeden bir kadını sevemez.
Aşık insan kendi gözlerini çıkarmalı, gerçeklerden feragat etmelidir.
Benim için böyle bir gerçekdışı yaşam, yaşarken ölmek demektir!
Benim için aziz olan şeylere değer vermeyerek!
Bazen yaşamın o kadar içini görebiliyorum ki birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum.”