SAPLANTILI KUŞKU
David Rosenhan’ın meşhur deneyi..
Alana yakın olanlar bilir.
Psikiyatr, psikolog, pedagog, alana yakın öğrenciler ve alan dışından kişilerden oluşan ve herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan 8 kişi
Amerika Birleşik Devletlerinin farklı eyaletlerindeki farklı hastanelerine, Rosenhan tarafından yönlendirilen ve belli kavramları öne çıkartan psikiyatrik şikayetlerle başvururlar.
Deneyin amacı,
akıl hastalığı ile ilgili ölçütlerin ne kadar gerçekçi olduğu,
kriterlerin ne kadar gerçeği yansıttığıdır.
Sonuçlar çok şaşırtıcı olur:
Psikiyatrik rahatsızlğı olmayan bu 8 sekiz kişi,
sonrasında farklı farklı hastanelerde pek çok kez yinelenen bu deneyde her defasında ciddi psikiyatrik tanılar alırlar.
Ilk deneyde bu kişilerden 7’si şizofreni 1’i manic depressif psikoz tanısı alır örneğin…
Bundan daha şok edici olansa sonraki kısımdır.
Rosenhan deneye katılan kişilerden,
tanı alıp hastaneye yatırıldıktan bir kaç gün sonra iyleştiklerini beyan etmelerini, belirtilerin kaybolduğunu ve taburcu olmak istediklerini söylemelerini ister.
Hasta olmadıkları halde hasta olduklarını söyleyen bu kişilerin hemen hasta olduklarına karar veren doktorlar,
Aynı aceleciliği kişilerin iyileştiği yönündeki beyanlarında göstermezler.
Kişilerin hastanelerde yatma süresi iyileştiklerini söylediklerinden sonra ortalama 19 gündür.
52 gün çıkartılmayıp, yatırılan olmuştur.
Taburcu olma süreci ise hep sancılı ve zorla olmuştur.
Psikiyatrist David Rosenhan’ın bizzat kendisi de bu deneye katılmıştır ve deneyin sonuçlarını 1973’de yayınladığı makalesinde yazmıştır.
Deneyin akıl sağlığı ölçütlerindeki griliği göstermesi hususunu psikiyatr’lara bırakalım.
Benim dikkat çekmek istediğim husus;
Hasta olunduğuna dair hemen hüküm, iyileştiğine dair ise saplantı düzeyindeki kuşku…
***
Kendisine soğuk davranan ve hatta artık sevgi hissetmediğini söyleyen sevgilisinin bu ifadesiyle çelişkili görünen davranışları karşısında,
bağ içeren bu davranışların sevgiyle ilgili olmadığına inanmaya çalışması…
Etiketi hemen yapıştırması!
Üstelik,
bir yandan o kadar net ifade ederken, cümle arasında bana soru olarak gelen ve yinelenen “sizce de öyle değil mi? seven insan böyle yapar mı?” sözleri..
Soru gibi görünen ama soru olmayan cümleler…
Hüküm içeren ama içinde soru barındıran cümleler!
Kaygıyı, onaylanmayı bekleyen ve dışarıya kuşku olarak yansıyan ifadeler.
“Ben böyle düşünmek istiyorum, beni sevmediğine inanmak istiyorum, ama kuşkuluyum, lütfen beni ikna et, lütfen benim gibi düşün ve içimdeki bu şüphe dinsin!” mesajını veren sözler.
“Evet öyle” desem,
diner mi?
***
Güvensizliğe o akadar meyilli bir yapımız var ki!
Bir kez yaralandığımız zaman ve hatta yaralanmaya gerek bile yok,
Kuşku gözlüğüyle bakarız dünyaya.
Güveniyor gibi görünenlere aldanmamak gerek, onlar güvendiklerinden değil güvenmeye duydukları şiddetli ihtiyaç nedeniyle sevgi kelebeği gibi dolanırlar ortalıkta!…
Hadi canım, böyle mi gerçekten?
Al sana başka bir etiket!
Erken yargı, saplantılı kuşku.
Nasıl bir hastalık bu?
Nereden geliyor?
Hemen yargılamayın, kuşkuyu bırakın diyenlerin (uzmanların) bile söz konusu kendileri olduğunda kaçınamadıkları bu eğilim, nereden geliyor?
Gen’imizde mi var ne!?