PAPATYA FALI; SEVİYOR MU SEVMİYOR MU?
“Seviyor mu, sevmiyor mu?”, “Seviyor muyum, sevmiyor muyum?” sorgulaması sadece çocukluk dönemine ait bir bilinmezlik, bir sorunsal değil elbette.
Gençlik, yetişkinlik dönemlerinde de yaşadığımız ilişkiler ilgili bu sorgulamayı yapıyor, bunun sıkıntısını çekiyoruz.
Bu satırları okuyan pek çoğunuz da gerek ilişki öncesinde gerek sürecinde gerek bitişinde bu sorgulamayı yapmışsınızdır.
***
“Seviyor-sevmiyor” sorgulamasının nedeni,
bu sorgulamaya neden olan içsel belirsizliğin sevginin varlığı ya da yokluğunun belirli hale gelmesiyle son bulacağı düşüncesidir.
Içsel belirsizlik;
“arzu” ve “bağ” arasındaki kaygı salınımıdır.
***
Kişinin kendi içinde (ya da dışından) bu sorgulamaya gitmesinin farklı sebepler var.
İlişkide yaşanan çatışma anlarında ve çatışmanın hemen ardından bu sorgulamaya gidilir örneğin.. karşımızdakinin kendimizi kötü hissettiren davranışlarının hemen ardından ortaya çıkması da başka bir örnektir.. ayrılık süreçlerinde de bu sorgulamanın içine düşülmesi bir başka örnektir.
Bu olayların yarattığı sevgi sorgulaması, “durumsaldır”.
Sorgulamaya neden olan durum ortadan kalktıktan sonra sorgulama da sona erer, kısa sürelidir.
Kişi o anda yaşadığı acının kabullenilemeyip acısını öfkeye dönüştürür, öfkeyle de hissedilen duygular değersizleştirilir.
***
Sevgi hususundaki bu sorgulamanın “durumsal” değil “süregen” olanında temel sorun;
“Arzu” ya da “Bağ” duygusundan birinin varken diğerinin yoksunluğu sorunudur.
Kişi kendi duygusu ya da karşısındakinin duygusu için kendi içinde sevgi sorgulamasına girdiğinde, bu iki duygudan birinin “yokluğunu” gündeme getirmektedir.
Ya “bağ” vardır “arzu” yoksunluğu söz konusudur ya da “arzu” vardır “bağ” yoksunluğu söz konusudur.
“Arzu”dan kasıt, kişinin karşı tarafa ilgi duyması, o ilişkiye karşı istekli olması, karşısındaki tarafından sevilmeye, onun ilgisine tutku duymasıdır(siz buna aşk diyebilirsiniz. Arzu’yu psikolojik bir terim olarak kullanıyorum).
“Bağ”dan kasıt, kişinin yaşadığı ilişkiye aidyet, sorumluluk geliştirmesi, ilişkiyle ilgili gündelik ya da gelecek planının yapılmasıdır.
Bu iki duygu aynı anda hissedilemez, biri varken diğeri yoktur…
Bu iki duygudan birinin varken diğerinin yokluğuyla ilgili sorun,
kişinin ya kendi duyguları için ya da karşısındakinin duyguları için ortaya çıkar.
İlişkisinde kendisinde “arzu” yoksunluğu yaşayan kişi, “yanlış” ilişkide olduğunu, hayatını heba ettiğini düşünür, bu düşünceler kaygı yaratır. “Arzu” hissedememek ve bu duygu durumunun yarattığı ilişkiden kaçınma düşünceleri kişide, karşısındakini sevmediği düşüncesinin yaşanmasına neden olur.
“Bağ” yoksunluğu yaşayan kişi ise güvensizlik hisseder, aidiyet geliştiremediği için huzursuz olur, kaygı yaşar.. Kaygının yarattığı bu düşünceler de onun karşısındakini sevmediği düşüncelerinin ortaya çıkmasına neden olur.
Karşısındakinin “arzu”suyla ilgili yoksunluk yaşayan kişi kendini değersiz hisseder, karşısındakinin başka bir arayışının olduğunu düşünür, bu düşünceler kaygı yaratır, kaygı sevilmediğini düşünmesine neden olur.
Karşı tarafın “bağ” yoksunluğunu yaşayan kişi, ilişkiye güvensizlik hisseder, ilişkinin her an sonlanacağı kaygısını yaşar.. Bu kaygı sevilmediğini düşünmesine neden olur.
“Arzu” ve “Bağ” aynı anda hissedilemediği için, taraflardan biri bu duygudan birini, diğeri diğer duyguyu yaşar.
“Arzu” ya da “Bağ” yoksunluğu sorununun sevip sevmeme sorunu olarak ortaya çıkmasının nedeni;
Kaygı’dır.
Kişinin içine düştüğü “endişe” durumunu “sevgi” sorunu olarak algılaması başka bir sonuç, bunu bir “kaygı” sorunu olarak algılaması başka bir sonuç doğurur.
Sevgi sorgulaması, “kaçınılan” kaygının bilince kabul edilmiş halidir.
Bu sorgulamanın sevgi üzerinden yapılıyor olması, bilinçaltının zihni manüplasyonudur.
Olası bir ayrılığı engelleme, ilişkideki gerilimden kaçınma, temelde acı verici verici durumdan kaçınma nedeniyle kişi,
bu sorgulamayla algısal ve zihinsel düzeyde bir çarpıtma yaşar.
Bu sorgulama, zihinde bir “kaygı çözümleme” sürecidir.
Kişi önce kaygıyı ifade eden sevginin yokluğu düşüncesini ortaya çıkartır, ardından da bu düşünceyi ortadan kaldıran delilleri üretir ve sevginin varlığına hükmeder. .sevginin varlığı düşüncesi ise başlangıçtaki kaygıyı dindirir.
Tüm bu nedenlerle sorunu sevip sevmeme etrafında dile getirmek gerçekçi değildir, sonuçsuz bir sorgulama, tartışmadır
Kaygıyı dindirme döngüsünü sevgi sorgulamasına dönüştürmek, içinden çıkılmaz kısır bir döngüdür.
Sevip sevmeme tartışması yapmak, aynı tartışmayı tekrar tekrar yapmaktır. Anlamsızdır…
Sonuçsuzdur…
***
Süregen sevgi sorgulamasıyla ilgili bir başka önemli husus, bu sorgulamanın “ne zaman” başladığıdır.
İlişkinin başından itibaren mi, yoksa ilişki başladıktan bir süre sonra mı ortaya çıkmıştır?
Bu sorgulamanın ne zaman başladığı meselesi,
Sorunun ne olduğu ve nasıl çözüleceği hususunda bize farklı cevaplar verir…