ÖZÜR VE AF
Bakire olmadığını henüz ilişkinin ilk ayında belirtmişti, sorduğu soruya cevaben…
İlişkinin birinci yılında aşkı, tutkusu yüzünden sorgulayamasa da erkek, kadının ilişkiye bağlandığını hissettiği anda başladı içindekileri kusmaya!
Kiminle yattın, kaç kez yattın, nerede yattın, kaç kişiyle yattın, haz aldın mı!
Sevişme pozisyonlarına kadar kadında tiksinti uyandıran her ayrıntı binlerce kez sorgulandı!.
Sorgulanmalarda yaşadığı suçluluk, korku ve panik yüzünden paylaşmaktan kaçındığı ve sonrasında itiraf ettiği her ayrıntı her detay erkek tarafından bir şeyler sakladığının kanıtı olarak yüzüne vuruldu!.
Suçlu muydu değil miydi bilmiyordu,
ama baskı karşısındaki her bocalama suçluluğunun delili olarak görüldü.
Baskı ve panik durumu öyle bir boyuta ulaştı ki yaşadıklarıyla ilgili kuşku duymaya başladı.
Doğru mu hatırlıyordu.
Ya başkaları da varsa hatırlamadığı.
Hatırladığı detaylar doğru muydu, ya başka detaylar varsa.
3 yıl süren baskıların ardından,
geçmişte neyi varsa ve çoğunun öyle olduğundan bile emin olamadan
erkeğin baskısıyla olmayan şeyleri varmış kabul etti.
Geçmişe dair sürreel bir gerçekli yarattı kendine, neredeyse geçmişini yeniden yazdı.
3 yıllık bu yoğun boğucu atmosferin ardından,
erkek bitirdi ilişkiyi,
“Sen güvenilmez bir kadınsın” diyerek.
Kadın açısından sonraki süreç baskıdan kurtulmanın huzuru olmadı, aksine tam bir kabus oldu ayrılık!..
Sürekli geçmişi düşünüyor, ayrıntıları hatırlamaya çalışıyor, ayrıldığı erkek arkadaşının bunları öğrenip kendisine geri dönmeyeceğiyle ilgili kaygılar yaşıyordu…
Geçmişin ayrıntılarını hatırlama çabası nihayetinde obsesif bir hal aldı.
Artık evden çıkamaz, kimseyle görüşemez oldu.
Çünkü,
gördüğü ve duyduğu her şeyi geçmişiyle bağdaştırır,
bir anlam bulur oldu.
Altı ay sürdü tedavisi.
Şimdilerde daha iyi…
Ayrılığın üstünden 1 yıl geçtikten sonra erkek arkadaşı aradı.
Onsuz yapamadığını ve ilişkiyi yeniden istediğini söyledi.
Kadının ne yaşadığından haberi bile yoktu!
Kadın ne hissedeceğini bilemedi.
Derininde bir yerde hala onu istediğini biliyordu.
Yargılıyordu bu isteğini ama istiyordu.
Peki,
yaşadığı onca acıdan sonra onu hayatına nasıl alabilirdi?
Ailesi, arkadaşları yaşadığı psikolojik sorunların ayrıldığı erkek arkadaşıyla ilgili üzüntüden kaynaklandığı düşünse de,
detayları bilmiyorlardı.
Çünkü, onlar da bilmiyordu bakire olmadığını!
Yine de ailesini arkadaşlarını bir şekilde ikna ederdi.
“Çok seviyor”,
“Çok pişman” der, onları sustururdu…
1 Yıl ayrılığın ardından yaptığı ilk görüşmede, onu affedeceğini düşündü.
İlişkiyi istiyordu.
Onu seviyordu ve çok özlemişti.
Ancak,
sonraki günler eski kaygılarını yeniden hatırlamasına neden oldu.
Erkek özür dilese de içindeki korku dinmiyordu.
Bir gün bir yerden eski flörtlerinden biri çıkıp erkek arkadaşına bunu hatırlatacaktı.
“Ben senin sevgilinle geçmişte flört ettim, hatta onunla seviştim” diyecekti.
Bu olacaktı ve ilişkisi mahvolacaktı.
Belki evli olacaktı bu olduğunda, belki de çocuğu olan bir anne.
Hayatı mahvolacaktı!
Madem böyle olacaktı, bu ilişkiyi hiç denememeliydi!
Öyle mi yapmalıydı?
Yakınlarına bu soruları sorsa da hiç kimse yaşadığı her şeyi bilmiyordu.
Bu yüzden tavsiyelerine kuşkuyla bakıyordu.
Bana sordu.
Sizce özrünü kabul etmeli miyim?
Affetmeli miyim onu?
İnanmalı mıyım özrüne, gerçekten bir şeyleri değiştireceğine?
Ona cevap vermedim!
Çünkü bir soru değildi sonu soru işaretiyle biten bu cümleler…
Kaygıydı!
Peki kaygıyı ne yapmalıydı?
Bir söz, bir özür neyi değiştirirdi, değiştirmeli miydi?
Ona söylemedim.
Size söyleyeyim.
Özür bir niyet beyanıdır, bu kadar!
Buna itibar edip, kendinizi bırakamazsınız.
Bırakmamalısınız.
Özür karşısında kendinizi bırakmışsanız, bu o kişiye güvendiğinizden değil,
Sizin güveneceğiniz bir ilişkinin ortaya çıkıp çıkmayacağını görmek için beklemeye tahammülünüzün olmamasındır.
Bekleyememenizdendir!
İnsan böyledir çünkü.
Belirsizliği sevmez, ölümün zamanı dışında!