“ÖZÜR DİLEDİM YA NE UZATIYORSUN!”
Diyorsun ki
“özür diledim ya daha ne uzatıyorsun!”
Ne yapmalıyım?
İçim kırgınken, öfkem dinmemişken, sırf sen özür diledin diye bu duygularımdan vaz mı geçeyim?
Kendimi mi bastırayım!
Ne oldu yani özür dileyince!?
Sorun çözülmüş mü oldu, mesele bitti mi!
Diyorsun ki
“Dilemese miydim?”
Yok bir de dilemeyecek miydin?
Hem canımı yakıp hem de bununla ilgili bir sorumluluk almayacak mıydın?
Özür dileyerek, hata yaptığını, canımı yaktığını kabul etmiş oldun,
ben de bunu farkettiğini anladım.
Özür dilemen öfkemi yavaşlattı ama dindirmedi, kırgınlığımı azalttı ama yoketmedi.
Dilememiş olsaydın daha çok öfkelenir daha fazla kırılırdım.
Ne mi bekliyorum senden?
Duygu durumuma saygı göstermeni, yapmak içinden geliyorsa gönlümü almanı. O kadar!
ÇOCUKLARIMIZA GÜVENMELİ MİYİZ?
Yaşları büyüdükçe çocuklarımızdan sıklıkla gelen şikayetlerden biri,
“Bana güvenmiyorsunuz” yakınmasıdır.
Sorun,
başlarına olumsuz olaylar gelebileceği ya da onların kendi başlarına olumsuz olaylar getirebileceğiyle ilgili kaygılarımızdan kaynaklanıyor.
Çocuklarımız için kaygı duymak;
bizim işimiz.
Bu, bizim ebeveyn olarak;
görevimiz.
Onlar adına duyduğumuz kaygıylaonların gelişimine katkıda bulunuyoruz.
Onlarla “onlara güvenmek” diye bir ilişki biçimimiz yok.
“Güven” tartışması eşinizle, müşterinizle, arkadaşınızla, ortağınızla ve hatta kendinizle ilişkinizle ilgili açılabilir, anlamlıdır.
Ancak çocuğumuzla ilişkimiz bu “kavram” etrafında tartışılamaz, bu gerçek bir tartışma olmaz.
Çünkü mesele bu değildir.
“Ben sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum” gibi çalının etrafından dolanan, samimiyetsizlik hissettiren ifadelerle durumu geçiştirmeye çalışmak da hiç gerçekçi değil.
Mesele çocuğumuz için endişeleniyor olmamızdır ve bundan daha doğal da bir şey yoktur.
Tartışma şudur;
duyduğumuz endişe onu geliştiriyor mu, onun yararına mı, yoksa gelişimini engelliyor mu?
İşte bu tartışmaya açıktır çocuk ve ebeveyn arasında.
Bu zemin haklılık zemini değil,
duyguların paylaşılacağı, iki tarafın birbirini anlayacağı, birbirini göreceği zemindir.
“Görmek” sorunu çözer, endişe etmeyin!
İÇKİNİN MANÜPLASYONU
Içkiliyken normalde sergilenmeyen davranışlar ortaya çıkar.
Kişiler daha istekli daha öfkeli, daha üzüntülü ya da daha arzulu olur.
İçkinin beyni manüple eder, kaygı yavaşlar, zihin kaygıdan arınarak işlemeye başlar.
Peki kişi hangisidir?
İçkili olunduğunda ortaya çıkan duygular ve davranışlar mı?
Yoksa ertesi gün hissedilenker midir gerçek olan?
Kişi içki içtiği için mi yoldan çıkar?
Yoksa yoldan çıkmak için mi içer?
“İçkliydim” açıklaması
“ben bir şey hissetmiyorum aslında” demek midir,
yoksa
“yaşadığım hislerin yaratacağı kaygıyı üstlenmek istemiyorum” mu demektir?
Konuya dair son soru;
Kaygı “ben”e mi aittir, yoksa ben’i maniple eden arızi bir durum mu?