OLASI DAHA İYİ SEÇENEĞİ KAYBETME ENDİŞESİ
Sizce,
Adem ve havva birbirine bağlanırken,
“bağlanma korkusu” ya da “özgürlük” sorunu yaşamışlar mıdır?
Sorular saçma mı geldi?
Anlamsız mı oldu?.
Neden?
“Özgürlük iki kişiyle başlar” der, Hans Peter Hesse.
Böyleyse,
Bizim için bugün gündelik hayatın ana sorunları haline dönüşen bu konular eğer varoluşsal,
neden Adem ve Havva olduğunda anlamsız hale geliyor?
***
Özgürlüğün gündelik dildeki tanımı;
Herhangi bir koşulla sınırlanmaya, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumudur.
Felsefi tanımı ise;
Insanın her türlü “dış etkiden” bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumudur.
***
Bugün ilişkilerde yaşanılan “özgürlük sorunu” bu tanımları kapsıyor mu?
Şu “dış etki” meselesi nedir?
“Dış etki” olarak görülen “şey”in gerçekten dışarıdan mı yoksa kişiye ait bir süreç mi olduğunu belirleyecek bir ölçek var mı elimizde?
Hiçbirimizin kafasına silah dayanıp ilişkiye zorlanmadığımıza göre,
hem toplumun bireye dayattığı özgürlük sorunu hem de ilişkilerinin dayattığı özgürlük sorunu bu tanımların neresine oturuyor?
Toplumun yargılaması karşısında yaşanan sıkışmışlık ve bu kaygı nedeniyle “kendi olmaktan vazgeçme” durumunu;
neden özgürlük sorunu olarak görüyoruz da bireyin onanma ihtiyacı, bağımlılığı, kişisel kaygısı olarak tanımlamıyoruz?
Neden bireyi değil de toplumu değiştirmeye çalışıyoruz?
“Yargısız” bir toplumda yaşadığında acısı dinecek, sorunları bitecek mi insanın?
Bu bakış nedeniyle;
“Neden kendi özgürlüğünü korumakla ilgili sorumluluk almıyorsun” eleştirisi değil de
“Neden onu özgür bırakmıyorsun” eleştirisi öne çıkıyor.
O bizi özgür kılmadığı için özgür olamadığımızı düşünüyoruz.
Sanki özgürlük birinin bize lutfedeceği bir şeymiş gibi!
***
Bugün 40 yaş altı erkek ya da kadınların en önemli ilişki sorunlarından birisi olan bu meselenin önemli bir ayağı;
“Olası daha iyi bir seçeneği kaçırıyor olmakla ilgili kaygıdır”.
Herhalde bu kaygı öteden beridir varolan bir kaygı durumu değildir.
Bundan bin sene iki bin sene önce insanlar bu kaygıları yaşıyor değillerdi.
Peki, bu endişe nasıl bu kadar “önemli” halde geldi bugün?
Bence açık;
Rekabet üzerine oluşmuş toplum yapısı, ilişkiye ulaşma imkanının ele sığan bir telefon kadar yakın olması
ve flört’e/ayrılığa dair toplumsal yargıların incelmiş olması..
Bunlar karşımıza yepyeni bir ilişki fenomeni çıkarttı ve bu fenomene dair ihtiyaç ve kaygılar belirdi…
Babam annemle evlenirken “yarın daha iyisiyle karşılaşır mıyım, karşılaşırsam ne yaparım” kaygısını herhalde yaşamamıştır.
Bunu soru olarak babama sorduğumu hayal ediyorum da
“Ne saçmalıyor bu oğlan” diye alık alık yüzüme bakardı muhtemelen!..
***
Bu bize şu “sorunsalı” getiriyor;
Ilişkiler elimizdeki telefon kadar bize “yakınken”,
Kafamızın içi rekabetle doluyken,
daha iyisi olma çabası ruhumuzu dinamitlenmişken;
bir ilişkiye kendimizi nasıl bırakacağız?
Olmaz bir şey mi istiyoruz,
bugünün araçlarını kullanıp geçmişin ilişki bağlarını istemekle?
***
“Daha iyisinin olma ihtimalini kaybetme endişesi”
nasıl bir gerçekliğe gönderme yapıyor?
Olası daha iyi seçeneğin karşısına çıkma kaygısını yaşayan kişinin kaygısının dinme ihtimali var mı?
Bence, Hayır!
Peki,
Bu gerçek bir kaygı mı?
Bence, hayır!
Biz psikolojide buna “nevrotik endişe” diyoruz.
Anxiety’nin psikopatolojideki tanımı da budur;
“Nedensiz kaygı”.
“Yola çıkarsam ve başıma bir saksı düşerse”,
“Caddede kaldırımda yürürsem ve yoldan çıkmış bir araba gelip beni ezerse”,
“Cinnet geçirir ve evdeki bıçaklarla çocuklarımı, en yakınlarımı doğrarsam” kaygıları…
Cümle olarak mantıklı, ancak gerçekliğe dair içi boştur..
Olma ihtimalinin hiç olmamasından değil.
Olma ihtimali milyonda bir de olsa vardır.
Gerçekliğe dair içinin boş olmasının, asıl kaygının bu olmamasıyla ilgili.
Kaygıyı yaşayana bunlar çok gerçekçi gelse de bu kaygı başkaca bir kaygının yerini tutmaktadır.
***
“Kendimi bu ilişkide özgür hissetmiyorum” diye tanımladığınız şey,
çoğu zaman aslında nevrotik bir kaygıdan başka bir şey değildir.
Kaygınızı hiçkimse dindiremez.
Kaygı, dindirilen şeye bağımlı hale gelir.
Kaygıyla ancak, onu tanıyarak,,anlayarak başa çıkılabilir..
Demem o ki “kendimi özgür hissetmiyorum” derken, aslında ne demek istiyorsunuz,
bence bir daha düşünün!..