NEDEN HEP BİRİNİ DÜŞÜNÜRÜZ?
Düşünmenin zihnin “doğal” bir eylemi olduğu düşünülür.
Midenin yemek sindirmesi, kalbin kan pompalaması gibi beynin bir işlevi olan zihin de düşünür.
İlk satırda “düşünülür” dedim,
çünkü düşünmenin nedeni henüz anlaşılabilmiş değil.
Düşünme “psikoloji” ve “tıbbın” olduğu kadar felsefenin de ilgi alanındadır.
Descartes’ın “cogito ergo sum” u düşünüyor olmayı varlığın delili olarak ortaya koyar.
“Her şeyin varlığından kuşku duysam da kuşku duyuyor olmamdan, kuşku duyuyor olan bir ben’in var olduğundan kuşku duyamam” diyerek bu delili ortaya koyar Descartes.
Sırf bu cümle bile insanın “ne” olduğu hakkında çarpıcı bir yansıtmada bulunur.
Benim düşüncenin nedeniyle ilgilenmemin kişisel bir yanı var.
Düşünmenin irade dışı olan kısmı oldum olası rahatsız etmiştir beni.
Bir konuya aktif şekilde odaklandığımız durumların dışında zihnimiz bizden bağımsız şekilde düşünür.
Gün içinde zihnimizden geçenlere baksak, görürüz ki düşünme faaliyetimizin çok büyük kısmı irade dışıdır.
Ve hatta irademiz içinde olduğunu düşündüğümüz anlarda bile çoğu zaman irade dışı düşünme arka bellektekendini sürdürür,
zihin ikili düşünme biçiminde çalışır.
***
Zihnimizin arkasında sürekli “birini” ya da bir “şey”i düşünürüz.
Biri yerine düşünülen “şey”,
aslında düşünmeyi motive eden sebebin “şey”in üzerine transfer edilmesidir.
Altı kazınsa düşünülen “şey”in birinin yerine ikame edildiği görülür.
Bu kişinin kim olduğu ve onu neden düşündüğümüz kişiseldir.
Ancak ergenlik sonrası süreçte düşünme eyleminin nesnesi “cinsel kimliğimizle” yöneldiğimiz kişilerdir.
Hayat içinde bizi heyecanlandıracak ya da endişelendirecek bir durum yaşadığımızda o kişiyi düşünmeyi bırakırız, duygumuz yavaşladığında düşünmeye kaldığımız yerden devam ederiz.
***
Bundan 11 yıl önce bir köşe yazımda açmıştım bu tartışmayı ilk kez.
“Dur” başlıklı yazımın konusu buydu.
Denemelerimin içine almayı unuttuğum yazım, “Yenihaber” gazete arşivinde vardı, ancak yazılar silindiği için oradan da ulaşamadım.
Yazıya ulaşabilseydim o dönem bu konuyla ilgili neyi nasıl düşündüğümü görme fırsatım olacaktı.
Kendimi bugünle kıyaslama imkanım olacaktı.
Olmadı.
Bu yazıdan 2 yıl sonra yani bundan 9 yıl önce,
yaklaşık bir yıl süren ve neden birini düşündüğüm üzerine kendime yazdığım mektupları okudum.
Halen okuyorum.
O dönemki ilgimin nedeni, ayrılık döneminde yaşadığım zorlanmammış.
Bu da düşünmemin nedeni anlamakta kendimi görmeme engel olmuş.
Bugün anlamak istediğim şey, ayrılık döneminde neden zorlandığım ya da neden o kişiyi sürekli düşündüğüm değil.
***
Düşünme biçimimi anlamak için, bugünden geriye doğru 1.5 yılı,
zihnimde kimleri hangi aralıklara düşündüğümü hatırlayıp, taradım.
Bu süre içinde zihnimi irade dışı meşgul eden, 6 kişi oldu.
Bu altı kişi asgari 1 ay süren zaman aralıklarıyla zihnimi meşgul ettiler.
Zihnimin bir tür haritasını çıkardığım bu 1.5 yıllık irade dışı düşünme durumumun bana söylediği,
fark ettirdiği şunlar oldu:
- Bu geçen bir buçuk yılı zihnimde hep biriyle geçirdim (daha öncesinin böyle olmadığını göstermiyor bu durum), biri bittiğinde diğeri başladı ya da biri başladığında önceki bitti.
- Zihnimi meşgul eden kişiler, sadece flört nesnesi olan kişiler değildi.
- Flört nesnesi olan kişilerin hepsiyle ilişki yaşamadım, bazısı sadece zihnimde vardı, bazısıyla kendimi paylaştım, bazısıyla ilişki yaşadım.
- Bu kişilerle ilgili hissettiğim duygular farklı olsa da hiçbirini diğerlerinden daha az ya da daha yoğun şekilde düşünmedim, yoğunluk hep aynıydı.
- Her düşündüğüm kişi benim için gerilim yaratan ve sonlanmasını istediğim bir süreçti.
- İlişki yaşadıklarımı ilişki yaşamaya başladığım andan itibaren de düşünmeye devam ettim ya da ya da ilişkiyi yaşarken zihnim başka birini düşünmeye başladı.
- Arzu duyduğum insanları da aynı yoğunlukta düşündüm, benden vazgeçmesinden kaygılandıklarımı da kendimi suçlu hissettiklerimi de öfkelendiklerimi de. Düşünme yoğunluğum farklı değildi, farklı olan hissettiğim duyguydu.
- Dikkat çekici bir başka husussa, A kişisini bir dönem düşünüp sonra B kişisini düşünmeye başlamam, B kişisinden sonra A kişisini tekrar düşünebiliyor olmamdı. Hatta aynı kişiyi araya farklı farklı kişileri alarak tekrar tekrar döngüsel olarak düşünebiliyor olmamdı.
***
Gözlediğim/fark ettiğim bu hususlar üzerine şunları söyleyebilirim:
- İrade dışı düşünme durumu canımızı acıtır. İrade dışı olması bize rağmen meydana geliyor olması demektir aynı zamanda,
gerilim yaratır ve bu durumdan kurtulmaya çalışırız.
Üstelik birini düşünmeye eşlik eden duygular da ayrıca gerilim yaratır.
Kaygı, öfke, tutku gibi duygular düşünceye eklenerek hem fizik bedenimizde hem zihnimizde gerilim yaratır.
Bizi rahatsız eden bu duyguların düşüncelerimizden kaynaklandığını düşünür,
bu düşünceleri zihnimizden atmak için daha büyük çaba harcarız.
- Çoğu zaman sürekli o kişiyi düşünüyor olmanın bizi esir aldığını, bir daha asla onu unutamayacağımızı, hep zihnimizin bir kenarında bizi kemireceğini düşünürüz.
Unutamama endişesi, içimizde panik yaratır.
Acıyı çekilmesi zor bir durum haline getirenin “acının hiç geçmeyeceği” düşüncesi olması gibi; unutamama, hep zihinde var olacağı düşüncesi gerilimi, zorlanmayı artırır.
- Ancak görünen şudur, düşünmenin nedeni düşündüğümüz kişi ya da ona hissettiğimiz duygu değildir. Düşündüğümüz her kişiden önce de birileri düşünülmektedir, düşündüğümüz kişiyi düşünmeyi bıraktığımızda da onun yerini bir başkası alacaktır.
O halde…
Soru şudur;
eğer düşünme eylemi kişinin o anda hissettiği duyguyla ilgili değilse
ve o kişiyle ilgili de değilse;
Biz neden “birini” düşünüyoruz?
Bu düşünme eyleminin nedeni, “birini” düşünmeye ihtiyaç duymamız mı?
İhtiyaçsa bu neyin ihtiyacı, bizdeki neyi karşılıyor?
Yoksa düşünmenin nedeni umut arayışı/beklentisi mi?
Eğer öyleyse neyin umuduna arıyoruz?
Yoksa flört ettiğimiz ilk ilişkinin tamamlanmayan yas’ını mı transfer ediyoruz biri’lerine?
Ya da yoksa “biri” ilk ilişkimiz olan annemizin yerine mi ikame ediliyor zihnimiz tarafından, anneyle ayrılığın“ertelenmiş yasını” mı yaşıyoruz, birini düşünerek?
Anne değil de ilişki bağımlısı oluşumuz mu sorunun cevabı?
Yoksa, insan olmanın ancak biriyle mümkün oluşu mu bu cevap?
Yoksa, Yalom’un söylediği gibi ölümden kaçınma, varolma çabasının kaygısını mı yansıtıyoruz birine?
Ya da yoksa Fredu’un söylediği gibi uygarlıkla doğamız arasında yaşadığımız sıkışmanın nevrotik bedeli olan kaygının tolerasyonu mu, birini düşünüyor olmamız?
Liste uzar gider…
Ama cevaplar havada..
İnsan neden sürekli “birini” düşünür?
İnsanın kendisinin hem öznesi hem nesnesi olması zor.
“Meselenin düşündüğüm kişiler değil de ben olduğumu” zihnimde düşünsem de kavramam 10 yılımı aldı.
Umarım bir 10 yıl daha birini düşünmeye neden ihtiyaç hissettiğimi anlamak için beklemem…
Görüşmek üzere…