“NAPIYOSUN?”
İnternet kullanan telefonlar sorun çözmede “çözümü hızlandıran” bir araç oldu.
Bir ürünü tanıtmak, alıcı kitleye ulaşmak, bir bilgiye, mala, ürüne, hizmete, yer bilgisine, çeşitliliğe ulaşmada hayatı kolaylaştırdı, hızlandırdı.
Devrim yaratıcı etkisini ise sosyal medyayla gösterdi.
Bugüne kadar sosyal medyaya gelen eleştirileri “uyum sağlayamamanın” tepkisi, mevcut düzene “bağımlılığın kaygıları” olduğunu düşünürdüm.
Ancak bir süredir bu düşüncem sarsılmış durumda!
İnternet kullanan telefonlar “kişilerarası ilişkilerin” aracısı oldu.
“İlişki kurmanın”, “bağ kurmanın” aracısı…
Artık kişiler arası ilişkiler “sesle, görerek ve dokunarak” değil görmeden, duymadan, dokunmadan bir “aracı” vasıtasıyla yapılıyor çoğu zaman.
Ekrandaki kelimeler ve onların sağına soluna iliştirilmiş emojilerle…
Telefon ve internet bize yeni bir “ilişki ağı” sundu, ama içinde insan var mı, şüpheli!
Pek çok kişinin işine gelen bu “ilişki kurma” biçimi (iletişim kurma biçimi değil; iletişim kurmakla ilişki kurmak birbirinden farklı şeylerdir) ilişkileri nasıl etkileyecek, zaman ilerledikçe daha derinden kavranacak.
Kişilerin sosyal medyayla kurduğu bağ üzerine yapılan araştırmalarda, Whatsapp bildirimlerindeki azalmanın kişilerin kendilerini değersiz ve yalnız hissetmesine neden olduğu tespit edildi.
Bu durum kişilerarası ilişkilerin bir aracı üzerinden yapıldığının açık göstergesidir;
İlişki kurma, bağlanma ihtiyacının artık kişilerle direkt olarak (sesle, görerek ya da dokunarak) değil bir aracıvasıtasıyla yapıldığının göstergesi…
Yani;
Artık bağlı ya da bağımlı olduğumuz nesne “kişi” olmaktan çıkıyor, bizzat “aracının” kendisi yani sosyal medya oluyor demektir.
Stolklamak da “ilişkiye” olan bağımlılığın bir “nesneye” transfer edildiğinin göstergesidir.
***
Sosyal medya üzerinden ilişkilenmek çekingenler, iletişimi devam ettirmede zorluk çekenler, çatışmadan kaçınanlar için “konfor” sağlasa da, bu konfor kış uykusuna benziyor…
Giderek netleşen gözlemim ve düşüncem:
Sosyal medya uygulamaları üzerinden bir ilişkiye “ilişkilenmek”,
“bağ kurmayı” manüple ediyor.
Karşı tarafın sesiyle görüntüsüyle fiziksel varlığıyla “ilişkilenmemek”,
bağ oluşumunu zedeliyor.
Karşıdakinin duygularını görmek, ona dokunmak, sesini duymak “empatiyi” derinleştirir.
Ekrandaki kelimelerle “empati kuramazsınız”, kursanız da karşınızda birisi olmadığı için bu empati yetersiz ve kusurludur.
Kişi sosyal medya üzerinden bağ kurmaya çalıştıkça ve bu davranışı “içselleştirdikçe”,
yüzyüze iletişim becerilerini geliştiremez, olanı da kaybeder.
Sosyal medya üzerinden kurulan bağlantılarda kişiler “kendi algılarına” odaklanırlar.
İlişkide süreç ilerledikçe de kendi algısına odaklanma durumu derinleşir.
Böylece kişi karşısındakiyle yaşadığı olayları “kendi düşüncesi, kendi algısı, kendi duygusu” üzerinden tanımlamaya başlar, süre ilerledikçe bu durum kökleşir, keskinleşir.
Karşıdakinin ne düşündüğünün ne hissettiğinin giderek önemini kaybettiği bir “bağ kurma” süreci ortaya çıkar.
“Oyun bağımlısı olan çocukların ilişki kurmalarındaki ben merkezcilik buradan kaynaklanır.
Çocuklara tabletin ve telefonun verilmesinin “kısıtlanmasına” dönük tedbirler de aynı içeriği barındırır.
İnsan oğlu ilişki kurdukça “ilişki kurma becerilerini” geliştirir, kendini, ötekini ve karşı cinsi ilişki kurdukça tanır.
Tanıdıkça beklentileri, ilişki kurma becerileri değişir ve gelişir.
İlişi kurma becerisinin gelişmesi;
daha az çatışma, çatışmanın daha hızlı çözülmesi, daha fazla güven, daha açık ilişki demektir. Bu da hayatın daha derinli kavranması, yaşantılanmasını mümkün kılar.
Bu gelişim, ancak yüzyüze ilişki kurduğunuzda, karşıdakinin sesini duyduğunuz, onu gördüğünüz, ona dokunduğunuzda mümkün olur.
Bazı kişiler sosyal medya uygulaması üzerinden iletişim halinde olmayı ilişki yaşamak, karşı tarafı tanımakolarak değerlendiriyor.
“Görüntülü görüşmenin sürekli açık olması, her dakika mesajlaşmak” yoğun/derinlikli yaşanan bir ilişki gibi algılanıyor.
Karşıdakine bu denli vakit ayırmak, onunla birlikte olmayı istemek o kişiye verilen değerin, hissedilen sevginin göstergesi olarak görülüyor.
Oysa bu “kusurlu” bir bakış açısıdır.
Bu ilişkiler bağ kurma çabası içerse de bağ oluşturmaz.
Çünkü,
bir arada yaşamak zorlukları içeren bir ilişkidir, özgürlük kaygısını, çatışmayı, karşılıklı duyguları hissetmeyi ve daha pek çok şeyi içerir. Tüm bu süreçler ilişkide bağ oluşturur, ilişki derinleşir.
Ekranla birliktelik yaşamak, sadece kişinin ilişki adına kaygısını dindirir ya da yalnızlık duygusundan kaçınmasını sağlar. Ve bu ikisi de ilişkiye dair değildir!
***
Kelimeler soğuk ve cansızdır.
Bu aracılarla “bağ” kurmaya çalıştığınızda, karşı tarafın “duygularını” görmüyorsunuz.
İçinde duygu olmadığı için “yanlış anlamalara” ve “yanlış anlatımlara” müsait bir alan ortaya çıkıyor.
Yanlış anlamalardan kaynaklanan bu sorunları yine buna neden olan ortamda ya da aracıyla çözmeye çalışmak sorunu daha da derinleştiriyor.
Ve görünen o ki
Bir ilişki sosyal medya üzerinden ne kadar “iletişim” kuruyorsa bağlanma hususunda o kadar çok risk altındadır…