MESULİYET & İSTEK VE DİRENÇ
75 yaşında bir hekim.
Hiç evlenmedi.
Satın aldığı seks ilişkileri dışında hep uzun ilişkileri oldu.
Ama ona göre, bitmesi gereken ama ayrılamadığı için sürdürdüğü ilişkilerdi bunlar.
Yıllar önce görüştüğü uzman ona bu yorumu yapmıştı
“Bağımlı bir kişiliğin var, bu yüzden aslında duygun olmadığı halde sürdürüyorsun bu ilişkileri, ayrılıyorsun, sonra geri dönüyorsun, gidiyor geliyorsun, kopamıyorsun.”
Gittiği bir başka uzman da bu fikri onaylayıp, üstüne eklemişti
“Kendine güvensiz bir kişiliğin var, bu yüzden aşık olacağın kadınlarla değil de sana aşık olanlarla ilişki yaşıyorsun, çünkü aşık olmadığın kadınlarla ilişkide, isteyip reddedilmekle ilgili kaygı yaşamıyorsun.”
Bu yorumları aldığı uzmanlardan yıllar yıllar önce, henüz otuzlu yılların başında görüştüğü bir başka uzmansa
“Yaşadığın ilk cinsel deneyimin travmasını yaşıyorsun. Orada yaşadığın ereksiyon(sertleşme) sorununun yaşayacağın her ilişkide tekrar etmesinden kaygı duyuyorsun. Bu yüzden flört seçimlerin bu korkuyu en az yaşadığın kişiler oluyor. Etkilendiğin kadınların seni yetersiz, eksik görmesinden endişe duyuyorsun. Arzu duyduğun kadınlara bu yüzden yaklaşmakta zorluk çekiyorsun. Yeterli arzu duymadığın kadınlarla bu kaygıyı taşısan da, zaten istemediğini düşündüğün için, ‘yetersiz görse ne olur, görmese ne olur’ diye düşünüyorsun. Bu düşünceler kaygını azaltıyor. Kaygı taşımadığın bu kadınlarla ilişkide de ereksiyon sorunu yaşamıyor, 20 yaşından bu yana arka cebinde taşıdığın hapları kullanma ihtiyacı hissetmiyorsun!”
Bundan 7-8 yıl öncesinde, bir başka terapistse ona şöyle demişti.
“Karşı cinsle yaşadığın sorun, annenle kurduğun ilişkiden kaynaklanıyor. Annenin baskıcı korumacı tutumuna karşı geliştirdiğin tepkisel davranış, bağlandığın tüm ilişkilerde tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Kaçıngan bağlanma sorunun var. Anneden kendini korumaya çalışır gibi korumaya çalışıyorsun kendini, sana bağlanan kadınlardan.“
Görüşmelerimizin ilk başlarında, kaygı sorununun olabileceğini düşündüğümü dile getirmiştim bir seansta,
“Kaygı duyduğun her durumdan kaçınıyorsunuz, mesele sadece bağlanmayla ilgili bir sorun olmayabilir. Eğer böyleyse, üstesinden gelmeniz gereken sorun, ilişkilerle ilgili bir sorun olmaktan çok kaygı yönetimiyle ilgili bir sorundur. Kaygı verici durumlardan kaçınmak ilişkilerinizi bu şekilde biçimlendiriyor olabilir.”
“Kaygıdan kaçınması gerekmez mi bir insanın!?” dediği anı hiç unutmuyorum.
Öyle ya bundan daha doğal ne olabilirdi!
Buna karşılık kaygı ve tehdit algılamaları arasındaki farkı anlatmıştım uzun uzun..
Anlamıştı ne demek istediğimi,
Lakin yine de bildiği gibi davranacağını anlamıştım, konuşmanın sonundaki ses tonundan…
Ne de olsa doktordu, benim kadar o da bilirdi bu işleri!
Son 30 yılını, tam olarak bitirmediği/bitiremediği bir kadınla geçirdi.
Bazen yakın bazen uzak, bazen flört ettiği bazen ayrı kaldığı, araya başka kadınlarla ilişkilerin girdiği, bir defasında başka bir kadına aşık olup 2 yıl flört ettiği, aynı zamanda sevgilisinin de başka flörtler yaşadığı 30 yıllık bir ilişki bu…
Hayatlarına başkaları girse de hep görüşmeye devam ettiler.
Bazen flört ettiler, bazen arkadaşça bir mesafede diğer sevgilileriyle olan ilişkilerini birbirlerine anlattılar.
Birbirlerine destek oldular, en dar zamanlarında,
Hep birbirlerinin yanında oldular…
Ve hala böyle…
Sevgilisinden ayrıldığını öğrendiğinde, büyük bir panik yaşadı.
“Neden?” dedim, “Sizden bir beklentiye mi girdi?”
“Yok” dedi. “Peki, sizi endişelendiren nedir, sevgilisinden ayrıldı, şimdi size yöneleceğini mi düşünüyorsunuz?”
“Evet, bir yandan bunu düşünüyorum. Bir yandan da sevgilisiyle flört ettiği son 4 yıl boyunca benimle birlikte olmadı. İlişkisi varken bunu yapamayacağını, ancak arkadaş olarak görüşeceğimizi söyledi. Şimdi sevgilisinden ayrıldı, onu bağlayan bir şey yok, istersem birlikte olabileceğimizi düşünüyorum. Ama o zaman yine bir kıskacın içine gireceğim, yine ayrılmak isteyeceğim. Kendimi bu kaygıdan alamıyorum ve aynı zamanda onunla birlikte olma düşüncesinden de alamıyorum kendimi.”
“Peki nedir sizi huzursuz eden? Onun sevgilisi varken onunla birlikte olmakla yokken birlikte olmak arasında nasıl bir fark var?”
“Hayatında biri yokken onunla birlikte olursam, mesuliyet hissediyorum” dedi.
“Mesuliyet?”
“Evet” dedi.
“Peki, neyle ilgili, nasıl bir mesuliyet bu?” diye sordum…
Sustu, düşündü, düşündü, düşündü…
Mesuliyet…
***
İnsanın çocuğuna karşı, işine, iş yerine, amirlerine karşı mesul olması anlaşılırdır.
Peki,
ya flört ettiğiniz ya da evli olduğunuz kişiye karşı mesuliyet?
Mesul müyüz flört ettiğimiz ya da evlendiğimiz kişilere karşı?
Hukuk “evet” diyor.
Biriyle birlikteyken evli olsak da olmasak da yasalara karşı mesulüz.
Bunu pek de dert etmiyoruz.
Lakin ya karşımızdakine karşı?
Mesuliyet…
Pek çok kişi için rahatsız edici bir kelime.
İşin içine sorumlulukları ve zorunlulukları sokuyor.
İnsanın içini darlıyor, bunaltıyor.
Babam, çalışmaktan erinmediğini, rahatsız olmadığını, ancak borçlu olduğu zamanlarda hissettiği “çalışmak zorunda olma” hissinden nefret ettiğini söyler.
Borçlu olduğun zamanlarda çalışmak, insana kendini değerli hissettiren, güven veren bir eylem değil, bıktırıcı, tüketici, kaygı verici bir sürece dönüşür.
Zorundalık, mecburluk, insanda itici bir direnç ortaya çıkartıyor.
Tıpkı pandemi yasaklarında insanların dışarı çıkma hususunda yoğun bir istek duyması gibi.
Mesele, insanın belli bir davranış kalıbına zorlanmasıyla ilgili.
Mesele, zorunluluk ve sorumluluk içinde olmakla ilgili.
İşte bir ilişkiden arzulanmayı, ilgi duyulmayı, aşkı, heyecanı, tutkuyu beklediğinizde sizi böylesi bir açmaz bekliyor.
Size karşı sorumlulukları ve zorunlulukları olduğunu düşündüğünüzde, onun arzusunu kaybediyorsunuz.
Kaçınılmaz bir sonuç bu.
Bu sizin için de böyledir.
Zorunluluk, sorumluluk hissetmeye başladığınızda, ilginizi, arzunuzu, tutkunuzu, aşkınızı kaybedersiniz.
Sorumluluklar ve zorundalıklar olmadığında ilişkiler nasıl kurumsallaşır, evlilikler nasıl olur?
Kurumsallaşmalı mıdır?
Sorumluluklar ve zorundalıklar olmazsa, arzu, ilgi, tutku, heyecan, aşk olur ama aynı zamanda güvensizlik ve kaygı içinde bir ilişkide olmaz mıyız?
Anlaşılır sorgulamalar bunlar…
Belki bir ara formül bulunabilir.
Zorunluluk ve sorumluluk konusunda kişiyi zorlayan husus, bu sorumluluk ve zorundalığın karşısında “kazancının” ne olduğu hususudur.
Örneğin işle ilgili sorumlulukları yerine getirdiğinizde karşılığında para kazanırsınız?
Peki ilişkinizde?
Elbette kişisel çıkarımız vardır, ama tanımlanmamış çıkarlardır bunlar, sınırları çerçevelenmemiştir.
Bu nedenle kişilerin kendi düşünce ve yargılarıyla esnettikleri bir süreç oluşur.
Bu da rahatsız edici duygular ve tartışmalar yaratır.
Bu noktada belki dile değiştirmek sorunu yumuşatabilir.
Sorumluluklar,
kişinin bir ilişkisi olduğu ya da evli olduğu için,
ya da cinsel kimliği nedeniyle gereği yapmak zorunda olduğu eylemler, duygular ve düşünceler bütünü değil de,
karşısındaki talep ettiği, o istediği için yapılan şeyler olduğunda;
rahatsız edici sorumluluk hissi yumuşayabilir.
Görevi olduğu için değil de,
o istediği, o böyle mutlu olduğu için yaptığından dolayı,
yapılan şeyler ilişki ve karşıdaki için bir çaba, fedakarlık olarak görüleceğinden dolayı, sorumluluk hissinin kişiye verdiği yük azalabilir.
Yaptıklarının hayatta bir karşılığının olduğunu görmesi, kişiye kendini değerli hissettirir.
Ve ayrıca harcadığı bu çaba karşısında kendisinin de bu ilişkiden bir şeyler isteme hakkının olduğunu görmesi, talep etme hakkını kendinden görmesi, kişinin bağını güçlendirir.
İşte bu iletişim süreci,
arzunun, ilginin, aşkın azalışını “durdurmasa da” yavaşlatır,
ve daha önemlisi aradaki bağı derinleştirir…
***
Başa döneyim.
Şimdi siz, sorunun sizde olduğunu düşünüyorsunuz.
30 yıldır biriyle birliktesiniz ve bu ilişkiyi bir evliliğe dönüştürmediniz.
Evlenebilirdiniz ve bugün çocuklarınız olurdu,
aileniz olurdu!
Onun hazır olduğunu, tüm bu huzur ve mutluluk projesinin hayata geçmesindeki tek engelin siz olduğunu düşünüyorsunuz.
Öyle mi gerçekten?
Ya karşı taraf?
Sizinle 30 yılı “bu şekilde” geçiren, karşı taraf?
Zannediyor musunuz ki, siz aidiyet geliştirdiğinizde sorun çözülecek,
bu ilişki huzurlu ve mutlu bir ilişkiye dönüşecek?
Sorunun sizmişsiniz gibi görünmesinin nedeni,
Karşınızdakinin istiyor sizin direniyor oluşunuz.
Olması gereken bir şeyi engelleyen kişiymişsiniz gibi göründüğünüz için sorun sizmişsiniz gibi görünüyor.
Sizin direnmeniz dikkat çekiyor da karşınızdakinin isteği konusundaki ısrarı dikkat çekmiyor.
Karşınızdaki istediğini aldığında, neyle karşılaşacağınızı biliyor musunuz?
Nasıl bir ilişkiyle karşı karşıya kalacağınızı biliyor musunuz?
Hiç sanmam!