KORKU SEVDAYA DAHİL Mİ?
Kaybetme korkusunu sevginin bir alameti olarak görenler olsa da kamuoyunda oluşmuş genel algı;
kaybetme korkusunun “sevgi”nin değil, “bağımlılığın” bir göstergesi olduğudur.
***
Durumun böyle olup olmadığını anlamak için konuya daha derinlikli bakalım..
“Kaybetme korkusu”nun ne olduğunu hepimiz biliriz.
Bu korkunun gerçekten sevginin “belirtisi” olup olmadığını anlamak için şu önemli soruları sormak gerek:
Sevgiliniz/eşiniz sizi kaybetmekten “korkmasa” ne hissedersiniz? Kaybetmekten “korksa” ne hissedersiniz?
***
Şurası açık ki;
“Kaybedilmekten korkulmamak” hepimizi rahatsız eder.
Bu korkunun yaşanmaması kendimizi “önemsiz”, “değersiz” hissettirir.
Bu önemsizliği, değersizliği sevgisizlik olarak yorumlama eğilimi içinde oluyoruz.. Bu düşünceden hareketle de kaybetme korkusuyla sevgi arasında bir ilişki kuruyoruz.
Ayrıca;
Kaybedilmekten korkulmamamızın yarattığı rahatsızlığı irdelediğimizde, önemsizlik/değersizlik duygusunun altından “kendi” kaybetme korkumuz ortaya çıkar.
Kaybedilmekten korkulmamak böyle hissettiriyor,
Peki,
Ya “keybedilmekten korkmak” ne hissettiriyor?
Kaybetme korkusunun sevginin “belirtisi” olup olmadığını asıl aydınlatacak yer burası.
Ancak,
bu soruyu sorduğumuzda ortaya “tatmin” edecek bir cevap gelmiyor.
Çünkü kaybedilmekten korkulmamız bizde, belli belirsiz, ağzımızda mayhoş bir tat bırakıyor.
Bize dair hissedilen bu korku, bizi ne memnun ediyor ne de rahatsız!..
İçten içe hepimiz, hissedilen korkunun bize dair bir duygudan çok kişinin kendisine durum olduğunu biliriz.
Yani kaybetme korkusunun temelinde biz yokuzdur, korkuyu hissedenin “kendisi” vardır.
Bu düşüncemiz nedeniyle de bunu üstümüze almıyoruz.
***
Kaybetme korkusunun “olmamasından” duyduğumuz rahatsızlık bizim kaybetme korkumuzu tetiklemesi nedeniyle iken,
Kaybetme korkusunun “olmasından” duyduğumuz garip memnuniyet hali ise kaybetme korkumuzu dizginlemesi nedeniyledir.
Yani bu korku karşılıklı olarak “memnuniyet” ya da “rahatsızlık” üretir.
Taraflardan birinin hissediyor olması diğerinin endişesini azaltır, hissetmiyor olması diğer tarafın kaygı yaşamasına neden olur.
Açık ki bu durum,
ilişkide yaşanan bağın doğal süreci olan ayrılık endişesinin çiftten “birine” yıkılmasıdır.
***
Tartışmanın buraya kadar ki kısmında ne kaybetme korkusunun olmamasının yarattığı rahatsızlıkta ne de olmasından duyulan garip memnuniyet halinde sevgiyle ilintilendirecek bir durum görmedik…
Bu bence şunu gösteriyor:
Kaybetme korkusunun sevdaya mı yoksa psikopataolojiye mi “ait” olduğu tartışması, teorik bir tartışma olmaktan çok bunu sorgulayanın duygu durumu ile ilgilidir, bir önceki yazımda belirttiğim gibi.
Ne demek mi istiyorum?
Kaybetme korkusu “yargıya” açık bir alan..
“Bağımlılık bu” deniyor.
“Gerçek sevgi değil” deniyor..
“Gerçek aşk, sevgi bağımlılıktan uzak bir duygudur” deniyor..
“Yoksunluk” sevgiden, aşktan “ayrı” bir duygusal süreçtir deniyor..
***
Oysa bence mesele gerçekte böyle değil.
Çünkü bu sorgulamayı ya da yargılamayı yapanın duygusal motivasyonundan “bağımsız değildir” bu süreç.
Kuantum mekaniğini hatırlayın.
Elektronu gözlemlemek isteyen gözlemci tuhaf bir ikilemle karşılaşır:
Parçacığı gözlemek isterse hızını ölçemez, hızını ölçmeye kalkarsa parçacığı göremez.
Bu durum baktığınız yere göre elektronu parçacık ya da dalga yapar.. Elektronun “ne” olduğunu elektronun kendisi değil, ona bakan belirler..
Bence benzer bir durum ilişkiyle ilgili sorgulamalarda da kendini gösterir.
Kişi “durduğu yere” göre kaybetme korkusunu sevdanın bir belirtisi olup olmadığı hakkında kanaat belirtir.
Bu, gerçekte;
bir tespit değil bir yargıdır.
Kişi:
Kaybetme korkusunun sevdanın bir parçası olduğu yorumuna ihtiyaç duyuyorsa bu düşünceyi geliştirir, bu yöndeki yorumlara açık olur
Ya da korkunun bağımlılığın bir özelliği olduğunu yorumuna ihtiyaç hissediyorsa bu düşünceyi geliştirir ve bu yöndeki yorumlara açık olur.
Mesele kaybetme korkusunun “ne” olduğu değil, kişinin “neyi duymaya ihtiyaç hissettiği”dir.
***
Peki bu sorunun “gerçekte” bir cevabı var mı?
Bu soruya 10 sene önce verdiğim cevapla bugün verdiğim cevap farklı.
Neden miJ
Nedeni açık.
Bugün şöyle düşünüyorum;
Bu soruya duygusal bir motivasyonla “bakmadığınızda” ortaya çıkan;
Cevapsızlıktır.
“Kaybetme korkusu sevdaya dahil midir, değil midir” sorusunun saçma bir soru olduğu sonucunu doğuran bir cevapsızlık.
Bugün,
bana bu soruyu sorana cevap vermek yerine, bana bu soruyu neden sorduğunu sormayı tercih ediyorum.
“Bu soruyu neden soruyorsun?”