KÖR AŞK
Birini görmeden aşık olmak mümkün,
Biliyorum!..
“İletişim becerisi” karşı taraf üzerinde en az görsellik kadar[1] çekicilik yaratıyor,
Bunu da biliyorum!..
***
Netflix’in Japonlara yaptırdığı “Love is Blind” yapımı
“birini görmeden konuşarak tanıyıp,
kişiliğiyle,
kurduğu iletişimle ilişki kurmanın doğru kişiyi seçmede önemli olup olmadığını” sorguluyor.
Bağlanma süreçlerini incelemesi açısından “deneysel” bir yapım olmuş.
Kuşkulu yaklaşsam da zihin açıcı.
Kendinizi anlamanıza katkıda bulunabilir, tavsiye ederim…
***
“Ruhun güzelliği bedenin güzelliği kadar kolaylıkla görünmez” der, Aristo…
Dizi şunu soruyor;
“Görüntü” kendimiz için “doğru kişiyi seçmede” bizi manüple ediyor mu?
Yakışıklı bir adamdan çıkan kadınsı bir ses,
Güzel bir kadından gelen kaba bir davranış o kişiye dair algımızı ters yüz edebiliyor.
Bir danışanın söylediği gibi
“İlişkide sıklıkla kendimi kötü hissetsem, değersiz, bazen yetersiz hissetsem ve sevgilimin davranışları kırıcı olsa da onu gördüğümde bu duygularımdan vazgeçiyorum. Ona bakıyorum. Ondan daha yakışıklısını bulamayacağımı düşünüyorum ve kendime ‘saçmalama’ diyorum, ilişkime devam ediyorum.”
Bir başka danışansa şöyle demişti
“Ondan uzaklaştığımda bu ilişkinin bana ne kadar iyi geldiğini fark etmeye başlıyorum. Onu özlüyorum, çekici bulmaya başlıyorum, ona karşı cinsel isteğim artıyor. Bana bir başka geliyor yani! Ona dönmek için yoğun istek hissediyorum içimde. Bu duygularla onu arayıp yanına gittiğimde ise içimdeki istek kayboluyor. İçimden burun kıvıran bir adam çıkıyor. Her yerine her davranışına her şeyine takmaya başlıyorum. Onun benim için yetersiz ve yanlış kadın olduğunu, bu ilişkinin bitmesi gerektiğini düşünüyorum, uzaklaşmak istiyorum.”
Dizide,
Birbirini görmeden yaşanan “evlilik arayışı” görüşmelerinde birbirlerine karşı hoşlantı, aşk geliştiren 10 erkek ve 10 kadın,
bir haftalık görüşmelerin ardından yüz yüze getirildi.
Sonrasında istiyorlarsa bir buçuk ay süren yüz yüze flört imkanı sunuldu.
Bir buçuk ayın sonunda;
Görmeden birbirlerine duygu geliştiren
10 çiftten 2 si evlendi, 8 i ayrıldı.
Ayrıntılar:
Katılımcıların pek çoğu[2] görmeden seçtikleri kişiler için “dışarıda olsa bu kişiyi seçmezdim” dedi.
10 çiftten 2 si, erkeklerin yaşlarının 23-24 olması nedeniyle bitti. Bu 2 çiftlerde kadınlar yaşça erkeklerden büyüktü ve genç erkekler evlilik meselesinin ciddiye bindiğini anlayınca ilişkiyi sabote ettiler. Karşı tarafı ilişkiyi bitirmeye zorladılar.
Bir başka ilişkinin bitiş nedeni ise aradaki 26 yaş farktı. Kadın yaş farkını sindiremedi. Kadına kalsa sindiremese de ilişkiyi evliliğe götürecekti, ancak adam hissettiği değersizliği sindiremedi ve ilişkiyi bitirdi.
Biten diğer 5 ilişki ise “iletişim çatışmaları ve beklenti uyuşmazlığını” çözümleyemediği için bitti.
Evlenen çiftlerden birinde kadın, ilk kez karşı karşıya geldiğinde büyük hayal kırıklığı yaşadı. Bu kadın evlilik kararı için verilen 1.5 aylık süreç boyunca hep kararsız kaldı. Karşı cins olarak çekim hissetmediğini düşündü. Ancak buna rağmen evlendi.
Bu deneysel çalışma;
İlişkilerde görselliğin temel belirleyici “olmadığını” gösteriyor.
Kişi aşık olmasa hatta hoşlantı geliştirmese, etkilenmese bile makul bir görsellik söz konusuysa “iletişim” bu duyguların hissedilmesini mümkün kılıyor.
Açık bir iletişimde kişiler kendilerini mutlu hissettiğinde;
cinsel çekim, hoşlantı, aşk hissedebiliyorlar.
***
“Kişi, bağlamada iyi ise, halatın düğümlerine ihtiyaç yoktur, yalnızca kalbin arkadaşlığı yeter.” Lao Tzu
Deneye katılan kişiler birbirlerini görmeden iletişim kurdukları süreç içinde sesi, iletişim biçimi ve yaşam öyküsüne sempati duydukları kişileri zihinlerinde canlandırmaya çalıştılar.
Bunu yapmaktan kendilerini alamadılar.
Bunu yapmalarının nedeni, kurdukları bu bağ sonrasında beğenmeme ya da kendilerinin beğenilmemesi durumunda ortaya çıkacak “zorlanmayı” tolere etmekti.
Kabul edebileceği ya da kabul edilebileceği bir görsellik söz konusuysa bağ kurmakta kaygı yaşanmayacaktı.
Bu “canlandırma” çabasıyla kaygı tolere edilmeye çalışıldı.
Adaylarda gözlediğim, hep kendilerinin beğenmemesi üzerine kaygı yaşamalarıydı, üst cümledeki beğenilmeme kaygısını ben ekledim.
Adayların görmeden flört ettikleri kişilerle ilk karşılaştıklarında gösterdikleri tepkiler,
“ohh çirkin değilmiş!” diye iç geçirdiklerini düşündürttü.
Peki,
Neden kişiler görmeden flört ettikleri kişilerle ilk kez karşılaşmalarda “beğenmeme kaygısı” yaşarken, “kendilerinin beğenilmemesiyle” ilgili kaygı yaşamadılar?
Narsistik bir eğilim mi bu?
***
İletişim gücünü görselliğin gücünün üzerine çıkartan, görmeden flört eden kişilerin görüştükleri kişilerle iletişimdeki “kendini rahat hissetme” ihtiyacıydı.
Bu deneysel yapım bize, kişilerin bir ilişkideki 2 temel motivasyonunun
“görselliğin çekiciliği” ve “ilişkide kişisel konfor” olduğunu ortaya koyuyor.
“İlişkide kişisel konfor” tatmin arayışını
“ilişkide kendini rahat hissetme” olarak tanımladırlar.
Peki bu ne demek ya da kişiler bu kelimelerle ne demek istiyorlar?
Bir ilişkide “kendini nasıl rahat hissedersin?”
Bu sorunun cevabı aynı zamanda kendini o ilişkiye hangi koşul altında bırakabileceğinin de cevabıdır.
Aslında sorunun cevabı hiç de uzun değil.
Dinlenilmek, hissedilmek,
Duygu, düşünce ve yaşantılardan dolayı yargılanmadığını, kabul edildiğini hissetmek,
Hem geçmiş yaşantıyla ilgili hem de şu an ilişki kurulan karşıdaki tarafından suçlanmamak,
Onun dünyasında önemli, ihtiyaç duyulur ve değerli olduğunu hissetmek,
Talep ettiğinde yardım ve destek göreceğini bilmek, ondan bir şey isteme özgürlüğünü hissetmek, kendini güvende hissetmek,
İstediği an ilişkiden çıkıp gidebilme özgürlüğüne sahip olmak, ilişkiyi vicdan yüküyle yürütmek zorunda hissetmemek..
3-4 cümle..
Yazarken basit ancak arkasında kocaman bir ilişki ağı istiyor karşılanması için.
Ve bir geçmiş tarih…
Bu 3-4 cümle kişilerin bir ilişkide kendilerini rahat hissetmelerini, kendi gibi davranabilme, kendini yaşantılayabilme imkanını veriyor.
Anthony Robbinson
“İletişim güçtür, iletişimi etkili kullanabilenler, kendilerinin dünya deneyimlerini ve dünyanın onlar üzerindeki deneyimlerini değiştirebilirler”[3]
İşte bu nedenle iletişim becerisine sahip olan kişiler görsel olarak karşı tarafı etkilemeseler de
karşı tarafta kendilerine yönelik bir çekim oluşturuyorlar.
***
Biten ilişkilerde sorunun sevgisizlik olmadığı[4] düşüncesi bende çok yerleşiktir.
Böyle düşünsem de kişilerin görmeden flört etmelerini, bağlanmalarını izlerken, içimden hep o cümle geçti
“bu nasıl mümkün olabiliyor.”
Bazen bazı şeyleri bilseniz de sizde hayret uyandırır, bu da böyle bir durum benim için…
Üstelik geçmişte bunu deneyimlemişliğim de söz konusu.
Gençlik yıllarımda telefonda 2 hafta süren bir aşk yaşamıştım.
İnanılmazdı!
Gece başlayıp sabahlara kadar süren telefon görüşmeleri…
Kim olduğunu öğrenmek için ısrarlı çabalarıma rağmen, bunu öğrenememem.
Onun nasıl bir kadına benzediği üzerine kurduğum fanteziler…
Sesi, üslubu, düşünsel ve duygusal derinliği, bana olan ilgisi, beni dinlemekteki arzusu…
Büyülenmiş gibiydim.
Edebiyata duyduğu yoğun ilgi,
sanata olan yatkınlığı…
Hemşire ve aynı zamanda mühendislik okuyan bir kadın…
Yok yoktu yani!
Aşık olmuştum.
2 haftalık görüşmenin ardından, yüz yüze görüşme konusundaki ısrarcı tavrımdan sonra, kabul etti, karşılaştık.
Yaşadığım hayal kırıklığını anlatamam!
O an içimden geçenleri yazamam.
O kadar çirkin şeyler!..
Bir an önce uzaklaşmak istedim yanından!
Uzaklaştım da…
Bir daha görüşmedim, ama aylarca unutamadım onu!
Bugün bile 2 hafta boyunca konuştuğum o kadını hala özlerim!..
Bu ilişkiden bana miras kalan, görmeden flört edememek oldu!..
[1] Hatta daha fazla
[2] Daha çok kadınlar
[3] Anthoniy Robbinson ya da George Shinn’in cümlesi
[4] İlişkileri hasta eden şeyin sevgisizlik değil, sevgisizlik hissettiren “yetersiz ve çatışmalı” iletişim olduğunu düşünürüm.