KAYIP KAYBEDİLEN YERDE ARANIR
KAYBINI KAYBETTİĞİN YERDE ARA
Önceki hafta insanın kendini nasıl maniple ettiğini bir danışanımın gönderdiği mektup üzerinden somutlaştırmaya çalışacağımı belirtmiştim.
Mektubu kendisinden izin alarak hiç değiştirmeden yayınlıyorum.
Danışanım 30 yaşında kadın bir hekim.
İstanbulda, ailesiyle yaşıyor.
Sosyal olarak çekinik, ekonomik olarak herhangi bir zorluk yaşamayan bir ailenin üç çocuğunun sonuncusu..
***
“Hayatımda hiç bu kadar sigara içmemiştim, önceki dönemlere kıyasla hiç bu kadar kötü hissetmemiştim.
Hayatımda git gide daha kötü hissediyorum.
Hatta en kötü hissettiğim dönemimde olabilirim.
Enerjik olmamı işime odaklanmamı engelleyen şeyler var.
İnsanların hayatlarına bakıyorum en kötüsü benimki gibi geliyor.
Baktığım insanlar genelde evli veya iyi görünen bir ilişkileri var.
Hayatımda, istediğim birinin olmaması beni çok kötü hissettiriyor.
Sanki hiç bir zaman istediğim erkekle beraber olamayacağım.
Benim tanımak istediğim erkekler beni tanımak istemiyor.
İsteyenleri de hiç bir zaman ben istemedim ve varlıkları hep külfet gibi geldi, sonra da derin bir yalnızlık hissine kapıldım.
Bu yalnızca bir his değil gerçekten yalnızım.
Arkadaş bu boşluğu doldurmuyor.
Arkadaştan öte istediğim erkekle beraber olmak istiyorum artık.
Hayatımdaki bu eksiklik sahip olduklarımı görmemi engelliyor.
Hiç birşeye sahip değilmişim gibi hissediyorum, sanki hiç birşeyim yokmuş gibi. Hayatımda istediğim erkek olmayınca kendimi hiç birşeye sahip değilmiş gibi hissediyorum.
İçim daralıyor, kalbim çarpıyor.
İçimi kaygı kaplıyor.
Nefes alamadığımı hissediyorum.
İnsan bir defa bile mi istediği kişi ile bir ilişki yaşayamaz?
Bir defa bile mi bu ilişki, ilişki boyutuna ulaşmaz anlayamıyorum.
Karşılıklı istenmek nasıl bir duygu anlayamıyorum.
Neden ben yaşayamıyorum, bu karşılıklı istenmek duygusunu ve neden ben böyle bir ilişki yaşayamıyorum?
Dahası da var, neden böyle bir ilişkiyi evlilikle sonuçlandıramıyorum?
Neden…
Buna sahip olmadığım için dünyanın en mutsuz insanıyım.
En mutsuzu ve sahip olduklarımı göremiyorum.
Yaşıtlarımın evli ve hamile olmasını görmeye tahammül edemiyorum.
Acımı arttırıyor.
İçimde müthiş bir ağlama isteği doğuyor.
Neden ben hala bu denli yalnızken insanlar mutlu?
Ve neden ben istediğim erkekle birlikte olamıyorum?
Dayanılmaz bir acı, yaşıtlarımın evli ve mutlu olması, dayanılmaz.
Bu, acımı arttırmakla kalmıyor, kendime olan tahammülsüzlüğümü de ikiye katlıyor. Kendime olan tahammülsüzlüğümü, evet.
Hayat böyle çok “zor” ve çok “sıkıcı”.
Birine günaydın demeden ve o kişiden günaydın beklemeden yaşamak, mutlu olduğun anları paylaşacak birinin olmaması, dayanılmaz bişey.
Bu yüzden sosyal medyada sürekli bir şeyler paylaşan bir insan halini aldım.
Mutlu hissettiğim anları, biriyle paylaşmak istediğim anları sosyal medyaya yansıtarak kapatıyorum içimdeki bu açığı.
Hayatımda hiç bir zaman sosyal medyayı bu kadar aktif kullanmamıştım, hiç bir zaman.
Boğulduğumu hissediyorum.
Her yeni ilişki dayanılmaz acı veriyor bana, her yeni yürümeyen deneme çok daha fazla acı veriyor.
Tahammül edilemez.
Dayanılmaz acı yaşıyorum.”
***
Dışarıdan bakınca ne kadar açık, somut bir sorun değil mi?
Bu kadar açık, somut görününce çözüm de çok net gibi görünüyor.
Kendisini seven, onun da sevdiği biriyle bir ilişki yaşayacak ve tüm sorun çözülecek, mutlu olacak..
İlişkisi olmayan ya da yürütemediğini düşünen kişilere tanıdık gelecektir bu duygular.
Bu nedenle onlar için de benzer bir çözüm, hedeftir.
Peki, böyle mi gerçekten, danışanım duygu hissettiği kendisine de duygu hisseden biriyle flört ettiğinde bitecek mi sorun?
Mutlu olacak mı?
Böyle birinin olmaması büyük bir kaygı yaratıyor ve dayanılmaz bir acı yaratıyor diyor, danışan,
Peki böyle birinin olmaması hangi açıdan dayanılmaz bir acı?
“Hayat böyle çok zor ve çok sıkıcı” derken ne demek istiyor?
Ona göre herkesin hayatında sevdiği ve sevildiği kişilerle ilişkiler var, ancak onun yok, peki, neden böyle olduğunu düşünüyor?
Kader mi?
Tanrı mı?
Onu sevmeyen bir düşmanının sihri mi?
Sevimsiz olması mı, nedir onu başkalarından ayıran şey?
Ayrıca, geçmişindeki şu anda da yaşadığı ilişkilerin;
ya kendisinin yoğun duygu hissettiği ama karşısındakinin benzer bir duygu yaşamadığı
ya da karşısındakinin yoğun duygu yaşadığı ama kendisinin yoğun olmadığı ilişki biçimlerini ortaya çıkartan nedir?
Bunu bilinçaltımızın bir seçimi olarak alırsak,
Danışan neden böyle ilişkileri TERCİH ediyor?
Bundan çıkarı ne?
Danışanım bu mektubu bana neden gönderdi?
Ne bekliyor benden, bu mektupta çözüm beklentisi yok, amacı nedir?
Bu mektubu yayınlama iznini neden verdi?
***
Soruları severim..
Bir görüşmede dikkatim karşımdakinin söyledikleri kadar bana söylemediklerine odaklanır.
Benden neyi saklıyor?
Beni nasıl maniple ediyor?
Neyi sis içinde bırakıyor?
İletişime böyle bakınca, sorular soruları takip ediyor, şimdi yaptığım gibi..
Son sorum da size olsun;
Siz bu danışanın sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?