İYİ EŞ’TEN NASIL BOŞANILIR?
Bu sorunun sorulmasına neden olan “zorlanmayı” yaratan,
bu sorudan önceki sorudur.
Önceki soru,
“nasıl “ sorusu değil “neden” sorusudur.
Neden sorusunun cevabı,
boşanmak isteyen kişinin kendisi için de uzunca bir süre kabullenilmesi, anlaşılması zor bir süreç içerir.
Kişi bu cevabı kabullendiği süreçte,
sıklıkla ortaya çıkan “karşısındakine haksızlık ettiği düşüncesinin yarattığı suçluluk hissi”yle mücadele eder.
Kişi cevabı kabullendiği durumda bile suçluluk hissinden tamamen kurtulamaz.
Bu kabulün ikinci aşaması, “toplum” tarafından da kabul edilme sürecidir.
İlişkide “yapıcı/fedakar/tolere edici/bağlı” olan eşin bu tutum ve davranışları
çevre tarafından gözlenmektedir ya da
bizzat diğer eş tarafından çevreye bu özellikleriyle tanıtılır/takdim edilir.
Yaratılan bu algı,
boşanma talebi söz konusu olduğunda “neden” sorusu öne çıkartır.
Bu sebeple “iyi eş” hakkında,
ailede çocuklar ve çevre haksızlığa uğradığını düşünür.
Bu düşünce nedeniyle boşanmak isteyen eş, suçlanır.
Önce çocuklar bu boşanma talebine itiraz ederler,
boşanmak isteyen ebeveyni suçlarlar,
sonra da toplum…
Boşanma talebinin ortaya çıkmasından önceki süreçte, boşanmayı düşünen eş uzunca bir süre bu suçlamalarla karşılaşacağı kaygısını yaşar ki genelde hissedilen bu kaygı gerçektir, tüm bu suçlamaları yaşar.
Çocuklar tarafından suçlanma korkusuna onların sevgisini kaybetme endişesi de eklenir,
toplum tarafından suçlanma korkusuna “sorunlu/değersiz” biri olarak görülme kaygısı da.
Tüm bu sorunlar nedeniyle
İyi bir “KADIN/ADAMDAN” boşanmak isteyen eş,
far görmüş tavşan gibi donakalır.
“Donma” o kadar uzun surer ki çözülme için
pek çok kişiye bir ömür yetmez!
***
Bu durumu ortaya çıkartan, toplumun gözleminden çok diğer eşin yansıttığı algıdır.
“Iyi eş” üzerinden kişisel rant oluşturma sürecinin faturası,
boşanma sürecinde ağır şekilde ödenir.
Çevreye karşı
“sizin ilişkileriniz kötü olabilir, ama benimki iyi”
“Ben kıymetli biriyim ki hayatımdaki kişi bana çok özeniyor, bana çok düşkün, beni çok seviyor” algısını yaratıp, bunun üzerinden değerlilik oluşturmanın faturasıdır bu.
Kişinin kendini “yüceltmek” için başvurduğu bu tanımlamalar,
gün gelip ayrılmak istendiğinde kişinin çelişkili biri gibi göründüğü kaygısını yaratıyor.
Bu kaygı da frene basılmasına…
Oysa hiçbir ilişki mükemmel değildir, mükemmel ilişki diye bir şey de yoktur.
Bir ilişki diğeriyle değerlilik açısından “hiçbir şekilde” kıyaslanamaz.
Kıyaslansa da bu kıyasın gerçekliği yoktur.
Bir ilişkide “çatışmanın” olmaması “iyi” olması “kötü” değildir.
Benzer şekilde ilişkide “seviliyor”, “yüceltiliyor” olmak kıyasın konusu değildir.
Böyle olması ya da olmaması kişiyi “daha” değerli ya da değersiz yapmaz.
Bu değerlendirmeler çocukluk döneminin “alışkanlıklarıdır”!
Kardeşle büyüyen ya da anne baba tarafından başkalarının çocuklarıyla kıyaslanarak büyümüş çocukların zihinsel işlevidir bu.
Kendini değerli hissedebilmek için ötekinden “daha” iyi olmaya ya da diğerinden “eksik” olmamaya ihtiyaç hisseden çocukların yetişkin halleridir kıyaslar…
***
Peki bu algılar ne kadar gerçek?
Bir önceki paragrafta bunun gerçekçi olmadığını, yapılan kıyasların ne kadar “saçma” olduğunu ifade etmeye çalıştım…
Ilişkide “iyi” eş yoktur.
Kişinin ilişkideki çatışmayı “absorbe” ediyor olması onu ilişkide “iyi” olan taraf yapmaz,
zayıf, bağımlı biri yapar!
Çoğu zaman ilişkideki bu duruş karşı tarafın özgürlüğünü manüple ettiği için “arzu”nun ortaya çıkmasını engeller, boğulan arzu ilişkiyi krize sokan bir süreç yaratır.
Ilişkide taraflardan birinin daha çok seviyor olması,
diğer tarafı kişi olarak “yüceltmez”,
bu o eşin daha çok sevdiğini de göstermez.
Sevilme arzusu, istenmek bir sevgi göstergesi değildir.
Çünkü,
“daha çok seviyor” gibi görünen taraf,
tüm davranışları bir beklentiyle yapar.
Karşılık gelmediğinde gelen tepkiler ya da tepki göstermeyerek yaratılan mağduriyet, ilişkide karşı tarafın vicdanına, suçluluğuna yatırım yapmaktır. Hedef;
eş tarafından ihtiyaç hissedilip, bağlanmasının sağlanmasıdır.
Çok rahatsız edicidir bu söz, ama ne yazık ki gerçek;
İlişkileri hepimiz “kendimiz” için yaşarız.
Fedakarlık, değer verici davranışlar ve daha pek çok karşı taraf için yapılıyormuş gibi görünen davranışlar,
yapanın “kendisi” için yaptığı davranışlardır.
Nietzsche’nin “acımak, gizli bir sevinçtir” söyleminde olduğu gibi..
Edinilen kişisel kazancın duygusal yansımasıdır,
acıma ve acımanın uzantısal davranışları..
***
Nasıl mı boşanırsınız “İYİ EŞ’ten?
Önce karşınızdakiyle ve ilişkinizle ilgili zihninizdeki “iyi” algısından kurtulmalısınız.
Gerçekliği olmayan bu algı kırılmadığı sürece,
boşansanız da zihninizde, duygunuzda o kişiden ayrılamazsınız!
Boşanıp hayatınıza başkaları girse de onları hep ayrıldığınız “iyi eş”inizle kıyaslarsınız.
Pişmanlık, suçluluk, haksızlık ettiğiniz düşüncesi yakanızı bırakmaz.
Kendinize bile kabul ettiremediğinizi başkalarına nasıl kabul ettireceksiniz!?
Boşanma sonrasında yaşadığınız her mutsuzlukta “iyi eş” size hatırlatılacaktır!..
Hayatınıza giren herkes onunla kıyaslanır.
Önce,
gerçekliği “olmayan” bu algıyı kırmalısınız!
Neden böyle görmeyi tercih ettiğinizi kendinize itiraf etmeli,
sonrasında da çevrenize bunu anlatmalısınız…
İyi pazarlar…