İthal Metafizik Hayranlığı
Hatırlanacağı gibi önceki yazının konusu; yaşadığımız coğrafyanın, ruhsal sorunlarını çözme biçimleri karşısında modern psikoloji ve psikiyatrinin/psikolog ve psikiyatrların aldığı tavır ve tavrın nedeni ile ilgili çıkarımlardı.
Meselenin sadece bir “Pazar meselesi” olmaktan ibaret olmadığını vurgulamaya çalışmıştık! Gerçekten de mesele, bir pazar meselesi değil! Bu problemin “düşünsel alanı” irdelendiğinde görülecektir ki, “bilim disiplini” adına hapsedilmeye çalışılan; sadece “şaibeli” bir ilim ve onun şarlatanlık kokan uygulamaları değildir.
Mahkum edilen/edilmeye çalışılan şey bir din midir? Yada/yoksa o dinin salt sömürüye açılmış bazı alanları mıdır? Uzun zamandır, Türkiye’de yürütülmeye çalışılan “batılılaşma” projesinin sosyal hayata iz düşümü müdür tüm bu yaşananlar?
Belki biraz daha geriden bakabilirsek, hem halkın hem de bilim çevrelerindeki bir çok kişinin, “batı yada uzak doğu” tandanslı “mistik uygulamalara” kaşı hem ilginç, ilginç olduğu kadar da pozitif bir bakış açısına sahip olduğunu görürüz.
Bu hadiseler “TV”de “ulusal basın”da da aynı mantıkla işliyor. Yerel kültüre dayalı “metafizik” olgular/uygulamaların çağ dışılık, gericilik, yobazlık vs. kavramlarıyla alanları daraltılırken, batı/uzak doğu tandanslı tüm faaliyetler, “ilginç” kelime başlığı altında toplanıp, alttan alta; “yönelinmesi” gereken yerler olarak lanse ediliyor!
Hindistan’dan gelen bir kadının İstanbul sosyetesine uygulamış olduğu garip bir sürü yöntemler (tabi bize göre garip), basında ballandıra ballandı anlatıldı. Orada olanlar olmayanlara, uygulamanın ne kadar “gizemli” bir şey olduğundan ve yaşadıkları deneyimin “hoş” yanlarından bahsetti.
Başka bir yerde bilmem kim; Hintlilerin “şakra”larından, başka birisi “biyoenerji”den başka birisi gizemli başka bir şeyden bahsetti. Kuzey Kafkasya’da, Rusya’da, Avrupa’da, Amerika’da, Avustralya’da, Afrika’daki uygulamalar gizem noktasında ele alınıp pohpohlanıp yüceltilirken, “nazara inanıyorum” demek bile suç addedildi yaşadığımız toplumda! “Okuma”nın insana fayda verdiğini söyleyebilmek için “gericilik” yaftasını göze almalıydı söyleyecek herkes!
Parapsikoloji kürsülerini kurarak, hayatlarında, rasyoneliteyle açıklanamayan olayları masaya yatıran batı düşüncesi, bizi yine etkileyerek, bizdeki bazı insanları da aynı yola çevirdi. İşin ilginç tarafı milletimiz, bu coğrafyanın insanları yüzyıllardır zaten bu algı durumlarıyla yoğrulmuştur. Yani onların hayatındaki “metafizik” hayatlarının bir parçasıdır.
Hatta o kadar içselleştirmiştir ki, “cin tuttuğuna” inanılan bir insanı cinciye götürmek olağan bir davranıştır (en azından yakın zamana kadar böyleydi). Ancak bu hadiseleri “uzayda ufo görmek” kadar garipseyen “batı düşüncesi”, ona yaklaşırken bile tuhaf gider. Çünkü batı düşüncesi uzun zamandır “akıl” ve onun uzantıları olan “beş duyuya” hapsolmuştur!
Bizim kültürümüz yüzyıllardır bu konuda özgünlüğü ve dinginliği içinde yaşarken, saçma sapan sebeplerle tezahür eden bir “ilericilik” ve “geri kalmışlık” tartışması yüzünden terk etmeye çalışılmıştır. Toplumun önderleri olan aydınları, bilim adamları bu kültürü yadsımayı kendilerine bir görev, hatta bilimselliğin “ilk” ve “yeter” koşulu olarak görmüşlerdir. Şu anda da durum tam da böyle değil midir?
Ancak her ne hikmetse, kendi kültüründeki bu olguları reddedenler, batıdan yada batının ilginç ve incelemeye değer bulduğu “kültürlerden” gelen “ithal metafizik ilintiler”e oldukça ilgili bir tavır sergiliyor!
İlgilenilen şeyin adı “İngilizce”, “Latince” ise bu, onun meşrulaşması yada talep edilmesi için yeterli oluyor. Buna ek olarak, artık son zamanlarda “uzak doğunun” kavramları, sembolleri de hayatımızda daha sık değer olarak yer alıyor, talep ediliyor. Bu bir tezat oluşturuyor gibi görünse de bu tezatlık, “uzak doğu” ve buna benzer kültürlerdeki motiflere batı düşüncesinin bakış açısının değişmesinden kaynaklanıyor.
Onlar da “rasyonel akıl”la yaklaştıkları halde, neden bizdeki yönlendirici taife gibi yaklaşmıyorlar bu olgulara türünden bir soru akla gelirse, buna binaen şu söylenebilir;
Onların “aklı” en azından özgür, yani karşılaştıkları olgulara tarafsız bakabilme şansına sahipler. Tam da “pozitif aklın” verileriyle hareket ediyorlar, ancak bizdeki “zevat”; “rasyonel akla” sahip gibi görünse de komplekslerinin kurbanı olmuştur yıllardır!
“Bizimkilerin” aklı, kompleksleri tarafından tutsak edilince, içinde bulunduğu daire kendine ne kadar imkan tanımışsa ancak o kadar düşünebilmiş ve yargıda bulunabilmişler.
Tüm bunlar ne demektir biliyor musunuz?
Batı, bizim kültürümüze değer verip onu anlamaya çalışıncaya kadar bizde “dar düşünce” devam edecek, devam edecek çünkü tüm toplumu yönlendiren mekanizma ne yazık ki komplekslerimiz olmuş!
Batı düşüncesi “nazarın” ne olduğunu, “okuma”nın neden ona iyi geldiğini anlamaya çalışana kadar bizimkiler bu hadiselere malum zihniyetle bakmaya devam edeceklerdir. Ve sonra batı düşüncesi, içimizdeki bu kültürel motifleri bir gün gelecek garip bir nesneyi inceler gibi inceleyecek, ve bizimkiler de; kendine ait bir olguyla ilgileniyor gibi değil, başka birine ait bir özelliğe bakar gibi bakacaklar kendi insanının metafiziğine!