İSTANBUL SÖZLEŞMESİYLE ERKEKLERİN NE ZORU VAR?
Annem, babam ve ben, kahvaltı ediyoruz…
Bu haftaki yazımı “Kadem ve İstanbul Sözleşmesi” üzerine yazacağımı söyledim.
Derdim, babam ne düşünüyor onu öğrenmek.
Bir hışımla tepki gösterdi,
“Bu sözleşme ahlakımızı bitirdi!”
Kadınlar artık anne gibi davranmıyor’dan başladı, evden uzaklaştırmaların erkekleri bunalıma ittiğinden,
cinsel taciz suçlamalarının kanıtsız, şahitsiz şekilde erkeklerin itibarını yerle bir ettiğinden çıktı.
“Bu sözleşme çocuklara cinsel tacizle ilgili de düzenleme getiriyor” dedim.
“Orada da aynı şey var” dedi.
“Bir sürü asılsız iddiayla insanlar mağdur ediliyor, kanıtsız, şahitsiz insanlara leke etılıyor” dedi.
Dedim ki
“Torunun ‘Dede şu adam benim şuramı buramı elledi’ dese, ne yapacaksın, çocuktan şahit mi isteyeceksin?”
Yasaların kötüye kullanılmasından dolayı mağdur olan insanlar elbette vardır, olmuştur ve bundan sonra da olacaktır.
Erkeklerin itibarını korumak için, çocukları mağdur mu edelim?
Hukukun işi bunları çözmek değil mi?
***
Geçen hafta Sakarya’da 46 STK bir araya gelip, “İstanbul Sözleşmesi”ni eleştirdi.
2011 de yayınlanmış,
hukukumuza 2014 de yerini almış bu sözleşmenin,
aradan 8 yıl geçtikten sonra bugün eleştiriliyor olmasını nasıl yorumlamak gerek?
Bildiriyi yayınlayan ekibin fotoğrafı da yansımış yerel basına.
46 STK adına,
28 Erkek basına poz vermiş.
Kadına şiddetin engellenmesi nedeniyle yayınlanmış bildiriyi eleştirmek için bir araya gelmiş,
28 Erkek!..
***
Eleştirilerin diğer hedefi ise “Kadem” (kadın ve demokrasi derneği).
Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu görünse de ortak algı başkan yardımcısı olan Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın derneğin gerçek başkan olduğu yönünde.
Kadem’i eleştirilerin odağı haline getirense
2011 de İstanbulda düzenlenen ve Avrupa Konseyi üyeleri tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesini sahiplenmesi,
iç hukukumuza girmesi için çabalaması.
Muhafazakar camia aradan 8 yıl geçtikten sonra şimdi hedefine aldı sözleşmeyi ve Kadem’i.
Neden bugün neden şimdi?
***
Eleştirilerde temel hedef,
geleneksel kadın rolünün hukuksal düzenlemeden çıkarılması.
En azından ben böyle yorumluyorum bu tepkileri.
Isteniyor ki eski düzen devam etsin.
Sözleşme, kadına şiddetin engellenmesi için;
geleneksel kadın rollerinden kadının çıkarılmasını,
Şiddet, taciz, tecavüz suçlamalarında mağdurun lehine bir hukuk sürecinin işletilmesini,
geleneksel temaların işlenen suçlarda ceza indirimi oluşturmamasını,
sığınma evleri, şiddet uygulayan erkeğe evden uzaklaştırılma gibi cezaları kapsıyor.
Bir diğer husus “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı ki henüz mevzunun bu kısmı yeterince kavranmış değil.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı kadın erkek eşitliği olarak algılanıyor ki böyle değil.
***
Kadın erkek eşitliğine itiraz eden muhafazakar camia yıllardır,
kadın ve erkeğin eşit olamayacağını çünkü farklı olduklarını,
aralarında eşitlik değil adalet olabileceğini söylerler.
Bence bu sözler gerçeği yansıtmıyor.
Bu cümleler erkek egemen kültürün devamını isteyen, kadına geleneksel kadın rolüne uygun davranmasını söyleyen ataerkil iktidara ait.
Bunu açıkça söyleyemedikleri için eşitliğe adalet üzerinden itiraz ediyorlar.
Üstelik “Eşitliğe adalet üzerinden itiraz etmenin garipliği” ortadayken.
Ahmet Şahin,
tüm bu tartışmaları İslami camianın, İslam Kültürünün “kadın sorunu”yla yüzleşmesi olarak değerlendiriyor.
Dikkat çekici bir tanımlama bu.
***
“Kadem”e baskılar daha da artacak.
Konuya hassassiyeti olan herkesin “Erdoğan” öfkesini kenara bırakıp,
Kadem’in geri adım atmaması için destek vermesinin önemli olduğunu düşünüyorum…
En azından konuyu takip etmenizde fayda var…
Iyi haftalar…