“İNSANI BAĞLILIK İYİLEŞTİRİR”
BİTMEYEN YAS…
Kişisel bir yazı…
***
Hangi zorlanmanın mirası anlayabilmiş değilim bağlandığımda ölüm korkusu yaşıyor olmam.
Bağlandığım anlamına gelecek evlilik, yüzük, toplum içine çift olarak çıkmak gibi durum ve davranışlar, karşımdakinin bana bağlandığını düşündürten bana dair gelecek planları ben de ölüm korkusu yaratıyor.
Bu korkuyu nevrotik bir ifadeyle mi yoksa Yalom’un “varoluşsal psikoterapi”de işlediği insanın en temel dört sorununda biri olarak mı yaşıyorum, bilmiyorum.
Açayım…
Bağlandığımı düşündüğüm anda ölecekmişim gibi bir korku değil yaşadığım.
O an hemen ölecekmiş gibi bir korku yaşamıyorum.
25-30 yıl daha yaşayacağımı düşünüyorum[1].
Ölüm korkusu, yaşayacağım bu 30 yılın hızlıca geçeceği, ben fark edemeden 30 yıl sonrasına varacağım ve bir gün ölümü anlayamadan karşımda bulacağım üzerine ortaya çıkıyor…
Öleceğim zamana kadar geçecek olan zamanı hissedemeyeceğim, hayat çok hızlı akacak, hayatı yaşamış gibi hissetmeden ölümle karşı karşıya kalacağım!
Bu korku belli belirsiz bir kaygı, depressif bir karamsarlıkla ortaya çıkıyor ve hayat enerjimi azaltıyor.
Sonrasında huzursuzluğumu ilişkiye yansıtıyorum.
Yansıtma;
ya ilişkiden geri çekilerek
Ya da ilişkiyi sabote ederek ortaya çıkıyor.
Ya aramalarımı, birlikte geçirdiğimiz zamanı azaltmaya çalışıyorum
ya da ilişkide sorun çıkartıyorum.
Sorunu,
ya karşımdakini kışkırtacak bir davranışla [2]
ya da karşımdakinin beni rahatsız eden bir davranışını olduğundan abartılı bir şekilde algılayıp ilişkide kriz yaratarak ortaya çıkartıyorum.
Bunları yapıyorum, çünkü ilişkide bağ ortaya çıkmaya başladığında “kriz yaratmadan kendimi güvende hissetmiyorum”.
“Rahat battı” deyimi sanırım tam da bunun için söylenmiş bir deyim.
İşlerin yolunda gitmesi güzeldir ama işlerin yolunda gitmesi bilinçaltında kaygı yaratır. “İyi hale alışırsam ve bozulursa!”
Pazartesi sendromu yani!
***
Bugün ölüm korkusu olarak yaşadığım bu sorun, eskiden ilişkide boğulduğumu hissederek kendini gösterirdi.
Sıkışmışlık, özgürlüğümü kaybettiğim düşüncesi, hayat renksizleşmiş, duygularımı kaybettiğim endişesi, artık hayat bundan sonra böyle duygusuz geçecek düşüncesi, rutinliğin içinde kaybolacağım kaygısı…
***
Neden yaşıyorum bu korkuyu?
Kabullenemediğim kardeş kıskançlığı,
Depremin travması,
Varoluşsal anxiety,
Bizatihi ölümün kendisine dair kaygı…
Bir sürü sebep sayabilirim mantıklı görünecek…
Bir işe yarıyor mu bu yorumlar?
***
“Korkup kaçtığım” düşüncesi gururumu incitse de yaptığım bu.
Önümde duran soru şu:
“Korkup kaçmayacağım da ne yapacağım?”
Kaçmak beni hep kaçtığım yere, yani başa döndürüyor.
Peki ne yapacağım ilerlemek için?
“Korkularının üstüne gitmek” cümle olarak mantıklı duruyor, ancak hareket etmemi sağlamıyor.
Yıllardır böyle yapmam gerektiğini bildiğim halde yapmıyorum[3].
Ayrıca,
bu soruları sorup cevap aramak itici bir rahatsızlık oluşturuyor içimde.
“Bağlanmaktan korkuyorum ama bu sorunumu çözmek istemiyorum” diyerek sızlanan danışanın çaresizliğini hatırlatıyor bu rahatsızlık!..
Söylemekten utanç duymasam,
“Şikayet ettiğim sorunuma bağımlıyım” diyeceğim.
***
Flört ettiğim kişilerin flörtöz kişiler olduğuyla ilgili aldığım yorum, tam olarak gerçeği yansıtıyor mu bilmiyorum.
Ancak şunu biliyorum, flörtöz biriyle ilişki yaşamak bağlanma korkumu tetiklemiyor,
bana kendimi güvende hissettiriyor.
Trajedim de burada ortaya çıkıyor;
böyle bir ilişkide kendimi güvende hissetsem de bir yanım eksik, yalnız kalıyor.
***
Irvin Yalom haklı mı?
İnsanı bağlılık iyileştirir mi?
Belki bu cümleyi sık sık tekrarlarsam, kimbilir!
İnsanı bağlılık iyileştirir!
Bağlılık insanı iyileştirir!
***
Son olarak,
Bağlanmanın yarattığı ölüm korkumun paradoksal bir yanı var:
Bağlandığım bir ilişkinin ölümü hızlıca getireceğini, zamanın hızlıca akıp ölümü hemen önüme getireceğini düşünüyorum. Bu düşüncem nedeniyle sorun yaşamak, sorunlarla uğraşmak güvende hissettiriyor. Bu yüzden hayata dair yapılacak iş planlarım hiç bitmiyor. Biri bitmeden öbürünü hazırlıyorum zihnimde. Böyle yaşayarak sanki zaman ağır akıyormuş gibi, ölüm uzaktaymış gibi geliyor. Ama Balzac’ın söylediği gibi hayatım gelecekle ilgili planlar yapıp bunları gerçekleştirme çabası içinde kaybolup gidiyor. Aslında hayatımı asıl hızlandıran sürekli sorun çözmeye çalışmak, plan yapıp uygulamaya çalışmak.. Yaşadığım anı kaçırmamama sebep olan şey bu.
Korkumun kehaneti;
Ölümü hızlıca önüme getirme kaygısıyla bağlanmaktan kaçınarak, ölümü hızlıca önüme getiriyorum!..
[1] Cahit sıtkı da böyle düşünüyordu 30’lu yaşlarda birkaç yıl sonra öldü, trajik bir heves olabilir benimki de
[2] böylece onun göstermiş olduğu tepkiyi bitme sebebi olarak görüyorum
[3] Yapamıyorum değil!