İLİŞKİDE KİŞİSEL SINIRLAR
Flört de ya da evlilikte çiftlerin “kişisel alanlarının” olup olmaması, olacaksa sınırının ne olacağı meselesi ilişki sorunlarının önemli başlıklarından biridir:
İlişkide kişiler hangi durumlarda “çift” olarak davranacaklar hangi durumlarda bireysel hareket edecekler sorunsalı…
***
Yakın zamana kadar “sınırlar”la ilgili algı,
“kişilerin özellikle evlendikten sonra her noktada çift olarak hareket etmeleri” yönündeydi.
Bu bugün de yaygın bir algı.
Arkadaşlarla “birlikte” zaman geçirilmeli,
sinemaya, tiyatroya, eğlence mekanlarına birlikte gidilmeli,
ailelelerle birlikte görüşülmeli,
spor, tatil ve benzer aktiviteler birlikte yapılmalı… bu, “genel kabul”dür.
Elbette bu kabulün diğer tarafı,
ilişkide bireysel davranmanın “bencillik” olarak kabul edilmesi.
Bu “kabuller” çifti ilişkinin içinde belli basil davranış kalıplarına zorlar.
Bu zorlanma çoğu zaman mutsuzluk kaynağıdır
***
Edindiğimiz tecrübelerle birlikte ilişkiden beklentilerimiz de değişiyor.
İlişkilerin daha erken dönemi olarak sayabileceğimiz gençlik zamanlarımızda, evliliği “iç içelik” olarak algılama ve bunu isteme eğilimi daha yoğundur.
Mesleki gözlemlerim de kişisel yaşamımdaki tecrübelerim de bunu söylüyor.
Gençlik yıllarımda ilişkilerin “iç içeliği”ni savunurdum.. çiftin herşeyi “birlikte” yapması gerektiğini düşünürdüm.
4 Evlilik 4 hayal kırıklığı olsa da,
bu sayı aynı zamanda 4 kez hissedilmiş umudu, inancı, iç içelik arayışını gösterir.
Bugünse sıklıkla kendimi,
başlangıçta söylediklerimin “tersini” söylerken buluyorum.
Başlangıçta ilişkilerimde “tam bağlılık” ararken,
bugün hayatımı elletmek “istemiyorum”.. gündelik rutinimin bozulmasını “istemiyorum”.. bozacaksam da bunu kendim istediğim için yapmak “istiyor”, karşımdakini mutlu etmek için yapmak istediklerimden vazgeçmek “istemiyorum”, yapmak istemediğim şeyleri yapmak “istemiyorum”.. karşımdakini mutlu etmenin beni mutlu edeceğini hissetmediğim sürece “birisi için bir şey yapmak istemiyorum”.
Benim geçirdiğim evreleri geçirmiş pek çok kişiyle tanıştım, çalıştım.
İnsan değişiyor..
Doğal olarak bu değişim, ilişki içindeki “kişisel sınırlar”la ilgili talebi ve buna bağlı sorunları da tetikliyor.
Eskiden “iç içe geçmiş” bir ilişki algılayışı ve beklentisi hakimken,
muhtemel ki modern yaşamın bizde oluşturduğu bireyselcliğin uzantısıdır, ilişkide kişisel sınırlar talep etmek.
Sonuçta,
hepimiz bir toplum içinde doğup şekilleniyoruz,
kişiliğimiz böyle şekilleniyor,
ilişki algılayışımız,
beklentilerimiz bu doğrultuda şekilleniyor.
Toplum değişiyor,
toplum değiştikçe kişilerin algıları ve beklentileri de değişiyor, ya da tam tersi…
***
Genelleme yapmak ne kadar gerçekçi, bilmiyorum.
Ancak şu düşüncemi paylaşmak isterim;
Bireysel alanlara daha fazla vurgu yaptığımız bugünün ilişkilerinde “kişisel haz”lar daha öne çıkmış durumda.
Kişisel haz alanlarının “çeşitliliğinin” artmış olması,
kişisel haz talebini de artırıyor.
Kişilerin haz duydukları alanların benzerliğinin “fazlalığı”,
ilişkiyi kişiler açısından daha “doyurucu” kılıyor.
Aileyle ilişkiler,
Arkadaş ilişkileri,
İşe ayrılan zaman,
Spor,
Sanat,
Eğlence,
Tatil,
Ev içi yaşam alışkanlıkları… bunların çoğunda benzerlik olması kişisel hazların daha fazla tatmin edilmesine imkan sağlayıp ilişkiyi kolaylaştırırken,
farklılık arttıkça ilişkide kişisel sınırlar meselesi belirgin bir soruna dönüşmeye başlıyor.
Siz denize gitmeyi severken karşınızdaki ormanda çadır kurmayı seviyorsa,
siz dram filmi severken yanınınzdaki bilim kurgu filmi izlemek istiyorsa
bu yönetilmesi gereken bir “kriz” doğurur.
Bu kriz alanları ne kadar artarsa ilişkide kişisel hazlarınızı yaşamanız o kadar zorlaşır,
bunlarla ilgili o oranda sıkıntı yaşarsınız.
Sonuçta ya kendinizden vazgeçmek zorunda kalırsınız
ya da sürekli çatışma içinde olmayı kabullenmek..
Ikisi de mutsuzluktur.
***
Bu işin doğrusu nedir?
Doğrusu yok gördüğünüz gibi.
İlişki yaşam biçimileri bir tercihtir ve sonuçları vardır.
“Iç içe geçme”yi talep edenler bağımlı, gerici, sorunlu, hastalıklı değildir.
İlişkide kişisel sınır talep edenler de “bencil” olarak yargılanamaz.
Bu yargılamaların ne bir “gerçekliği” ne de bir “anlamı” vardır.
Bunlar görecelidir.
Göreceli olmasının ötesinde,
insanın kişisel yaşamının seyri açısından da sınırlar değişkendir.
“Bunların hangisini yaşamalı?” sorusu, “doğru” soru “değildir”.
Eğer bir doğru arayacaksak,
BENCE doğru olan,
insanın duygularının farkında olması ve bunları ilişkiye yansıtmasıdır.
Ister “iç içeliği” ister “kişiel sınırları” onaylayan biri olun;
eğer ilişkide kendiniz olamıyorsanız,
olumlu olumsuz duygularınızı karşınızdakine yansıtamıyorsanız,
mutsuzluğunuz kaçınılmazdır.