İLİŞKİ VE AHLAK; ERDEMLİ BİR İLİŞKİ MÜMKÜN MÜ?
Ahlak’ın ne olduğu ve kökeni konusu tüm felsefe tarihinin en çetrefilli konularından biridir.
Bu tartışmaları kökten etkileyenlerden biri Alman flozufu Immanuel Kant’tır.
Kant ahlaki davranışları (yazı boyunca iyi ahlaka ahlaklılık, kötü ahlaka ise ahlaksızlık diyeceğim, Kant gibi) davranışlar açısından ele almaz, ahlaklı olmak için bu davranışları yeterli bulmaz.
Niyeti sorgular.
Kant, ahlaklı davranış kişisel çıkar niyetiyle yapılmışsa o davranış “ahlaksız”dır der.
Örneğin,
kapınız çaldı ve yolda kalmış birisi sizden yardım istedi.. Yardım etmeye niyetiniz yoktu.. Ancak konuşma içinde karşınızdaki kişi size yakınınızdaki bir hastanede doktor olduğunu söyledi.. Bir an için bu yardımın işe yarar bir sonuç getireceğini düşündünüz ve yardım ettiniz. Kant, bu iyilik davranışının ahlaklı bir davranış olmadığını söyler.
***
Karşı cins ilişkilerindeki ahlak meselesini bir kaç erdemli davranış üzerinden tartışacağım;
Aldatmamak,
yalan söylememek,
iyilik (ilişkide vericilik) ve
adil olmak (ilişkide eşitlik).
Bu erdemlerle kadın-erkek ilişkilerine yaklaştığımızda karşımıza ilk çıkan, içinde yaşadığımız kültürdür.
Kültürümüz, karı-kocayı barıştırmak, onları bir arada tutabilmek için gerekirse “sır tutulabileceğini” hatta “yalan” söylenebileceğini salık verir.
Kültürümüz evliliği sürdürmek için gerekirse “erdemli” davranıştan “vazgeçilebileceğini” söyler.
Kültürümüzün uzantısı mıdır bilmiyorum, ancak bu tavrın bir benzeri bu alan üzerine çalışan “danışmanlar”da da söz konusu.. Eşini/sevgilisini aldatmış biri bunu eşine/sevgilisine söyleyip söylememesi gerektiği hususunda fikrini sorduğunda, uzmanların cevabı genelde “hayır paylaşma!” olur.
***
İlişkide “aldatmamak”, “yalan söylememek”, “sır saklamamak”, “iyilik yapmak(vericilik)”, “adil olmak” davranışlarını sergilemeniz değil
bunları neden yaptığınız sizin o ilişkide ahlaklı olup olmadığınızı belirler (Kant’a göre ki ben de böyle düşünüyorum).
Neden aldatmıyorsunuz?
Bunu yanlış bulduğunuz için mi, yoksa yaptığınızda kendinizi karşınızdakine suçlu hissedeceğinizle ilgili endişeden ya da yakalanıp suçlanmaktan korktuğunuz için mi?
Neden vericisiniz?
İyilik yapmayı erdemli bir davranış olarak gördüğünüz için mi, yoksa karşınızdakinin sizi sevmesi (sevilme arzusu), size bağlanması için mi?
İlişkide eşitliği neden savunuyorsunuz?
Gerçekten adil olduğunuz için mi, yoksa karşı cins tarafından bencil, geri kafalı görülmek yani yargılanma endişesi duyduğunuz için mi?
Neden yalan söylemiyorsunuz?
Erdem bunu gerektirdiği için mi, yoksa yalanınız ortaya çıktığında göreceğiniz tepkiden ya da karşınızdakinin de size yalan söyleme ihtimalini zihninizde açtığı için yaşadığınız kaygıdan mı?
Bu sorular üzerinden yürüdüğümüzde, “kimin ilişkisinde ahlak var ki” diyebilirsiniz..
Haklı bir tepki, haklı bir sorudur bu.
İlişkilerimizi ahlaksız şekilde yaşarken kendimizin ahlaklı olduğunu düşünüp karşımızdakini ahlaksızlıkla suçlamak,
içten içe hissedilen rahatsızlığın yansıtılması (savunma mekanizması) olsa gerek.
Kişinin kendine ve kendi ilişkisine bakmadan başkalarının ilişkileri yargılaması yine bir başka yansıtma değil mi?
***
Karşı cins ilişkileri ahlak sorunsalının en derin en yaygın şekilde yaşandığı yerdir.
İnsan bir ilişkiye ne kadar bağımlıysa, ahlaktan/erdemli davranmaktan da o oranda uzaklaşır.
Bu noktadan hareketle yalnızlığı Kabul etmekle erdemli davranmak arasında sıkı bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.
***
Bu konuyla ilgili son husus, ahlak ve güven duygusu arasındaki ilişkidir.
Bu tartışmayı şu sorularla açabiliriz;
Erdemli olmayan davranışlarla yaşanan bir ilişkide güven duygusu oluşur mu?
Kaybetme korkusundan, suçlanma, yargılanma korkusundan, sevilme arzusundan kaynaklanan erdem davranışlarına güven geliştirebilir miyiz?
Size sorayım, siz geliştirebilir misiniz?
Karşınızdakinin sizi aldatmama nedeninin size kaybetmekten korkusu olduğunu hissederseniz, bu aldatmama eylemine güven duyup “eşim benim aldatmaz ona güveniyorum” diyebilir misiniz?
Sorunun cevabı açıktır;
Güven duygunuz, karşınızdakinin bu korkuyu hissettiğini hissettiğiniz sürece var olacaktır.
Ya bir gün artık sizi kaybetmekten korkmazsa?
İlişkide kaybetme korkusu, taraflardan birinin diğerine “yeterince bağlı değilim” mesajını vermesidir.
Ya gün olup kendinizi bırakmak isterseniz ve “ben ilişkime bağlıyım” mesajı verirseniz, verdiğiniz bu mesajla karşınızdakinin korkusunu dindirirseniz ne olacak?
Sonuç olarak;
Karşınızdakinin size kaybetmekten korkmasına, size olan duygularının yoğunluğuna, toplum içindeki itibarını koruma ihtiyacına;
Güvenemezsiniz!
İşte o zor soru burada karşımızda çıkıyor:
Peki,
Biz ilişkiden ahlak beklemek yerine herkesin ilişkiyi kendisi için yaşadığını düşünüp, tetikte bir ilişki yaşamayı tercih mi etmeliyiz?
Erdemli bir ilişki mümkün değil mi?