İLİŞKİ TERCİHİMİZİ AÇIKLAYAN BİR MODEL VAR MI?
Bağlanma modelimizin siyasi parti tercihlerimizi “nasıl” etkilediği/belirlediği üzerine bir analiz yapacak değilim değilim bu yazıda.
İkisi arasında bir ilişki var mı, bundan da emin değilim.
Uzun zamandır “ilişki” üzerine çalışıyorum.
Bu, romantik ilişkilere koçluk yapmanın çok ötesinde bir çaba.
Bir “nevroz teorisi” üzerinden yükseliyor.
“Kişilerarası ilişkilerin insan davranışlarının temel belirleyicisi” olduğu düşüncesini savunan Hary Stuck Sullivan’ın sav’ını kastediyorum.
Bunun sonucunda kendimi “karşı cins ilişkileri”ni (bunu nasıl tanımlayacağımı şaşırmış durumdayım. “Romantic ilişki” desem yetmiyor, “karşı cins ilişkisi” desem eşcinseller konu dışı kalıyor, “duygusal ilişki” desem her ilişki bir duygusal itkiyle ortaya çıkar o da saçma geliyor.. Neyse!) açıklayacak bir model arayışında buldum kendimi.
Bu arayışa girmemde, kişisel serüvenimin ciddi bir etkisi olduğunu da yadsıyamam elbette!..
Sorularım şunlardı:
Ilişkilerdeki zorlanma nedenimizi açıklayacak bir model var mı?
Karşı cins seçimlerimiz, bir modelle açıklanabilir mi?
***
Belki de insan varolalı beridir ortada olan bu anlama çabasının temelinde, “belirsiz olanı belirli hale getirme çabası” mı yatıyor?
Yoksa acıdan kaçınmanın ya da varluşsal kaygının bir zorlaması mı bu anlama çabasının nedeni?
Bilmiyorum.
“Birincil aile ilişkilerinin (0-8 yaş dönemi aile ilişkimiz) karşı cins ilişkilerindeki seçimlerimizi ve sorunlarımızı belirlediği” teorisi halen yaygın bir görüş.
Önerme hakikate bir atıf yapsa da tüm gerçek bundan mı ibaret, bu model tüm ilişkileri açıklıyor mu?
Hayır.
“Erken dönem travmalarının seçimlerimizi ve sorunlarımızı belirlediği” teorisi de aynı akibete uğradı.
“Öğrenmenin seçimlerimizi ve sonuçlarını doğurduğu” düşüncesi de aynı şekilde sonuçlandı.
“Biyolojik kuram” ise zaten başlı başına açmazları olan bir konu, söz konusu ilişkiolunca.
Kuramlar ve modeler bir kez yanlışlandığında işi biter.
Bir yorum olarak kalır.
Bence bu teoriler & modeler defalarca yanlışlanarak bugün ayakları yerden kesilmiş durumda,
her ne kadar yerine başka bir şey koyamadığımız için ısrarla bunların yarattığı güvenli limana sığınsak da…
Gökhan Kortan’ın “çeyrek bilim” dediği psikoloji, bir model bulamasa da model arayışında olmaktan kaçınmıyor halen.
Bulur belki de kimbilir!
Ben de 20 yıl öncekinden çok başka düşünüyorum bugün.
Bugün bir modelim yok.
“İnsanın anne ilişkisindeki bağımlılığını yetişkinliğe transfer ettiğini, seçimleri ve ilişkilerdeki zorlanmaların temelinin bu bağımlılık olduğu” önermem;
büyük oranda karşılık bulsa da defalarca “yanlışlandı”, gördüm.
“Kaybetme korkusu”nun en temel korkumuz olduğu ve hunun üzerine giderek meydana getirilecek bir “özgürlük” durumunun tüm ilişki sorunlarını çözeceği”modelimse,
şu an itibariyle direklerinden sallanıyor!..
“Herbirimizde çalışangenel bir bağlanma modeli olmasa da kişiye özel bir bağlanma modeli var mıdır?” sorusunu da gündemimden çıkartmanın eşiğindeyim.
Bugün,
ilişkilerin seçimi hususunda bir modelim yok,
buna dair yorumlarım var.
İlişki sorunlarının çözümü hususunda ise bir modelim var,
onun da “yanlışlanmasını” bekliyorum.
Bakalım olacak mı!
Çöp kutum da dolu ya, hayırlısı!