“HİKAYE” NEYİN HİKAYESİ?
İnstagram, whatsapp ve facebook da hikaye paylaşma ve hikayeye bakma davranışı,
ortalama 3 saat kaldığımız sosyal medya kullanımında önemli bir “zaman” teşkil ediyor.
Bir önceki yazımda bahsettiğim “stalklama” davranışı için de güçlü bir zemin oluşturuyor.
Hikaye paylaşma ve hikayeye bakma davranışının, sosyal medya kullanımının diğer özelliklerinden farklı bir yanı var ve
bu farklılığı nedeniyle “saplantı geliştirme” eğilimini destekliyor.
Şöyle ki:
Birinin hikayesine baktığınızda bu davranışınızı “başkaları” görmüyor,
ama “baktığınız kişi” görüyor.
Sosyal medya paylaşımlarında karşınızdaki tarafından görünür olmak için başkalarının da göreceği bir davranış sergilemeniz gerekiyor.
Oysa hikaye paylaşımı ve hikaye bakma davranışı üzerinden biriyle ilgilendiğinizi başka birine/birilerine göstermeden yapabiliyorsunuz.
“Hikayeye bakma” davranışı,
yapılan bir paylaşıma yorum yapmak gibi özel bir ilgi içermediği için, yapan kişi açısından bağlayıcı bir yanının olmadığı düşünülüyor.
Yani hikayeye bakan kişi bir paylaşımı beğenmenin sorumluluğunu üstüne almadan, “hikayeme neden baktın” sorgulamasına muhatap olmadan ilgisini gösterme imkanını elde ediyor.
Bu imkan,
ilgi duyulan kişi tarafından reddedilme endişesinden ya da beklentisine karşılık verme zorunluluğundan korunmayı sağlıyor, kişi kendini bu zırhla ifade etme imkanını elde ediyor.
***
Hikaye paylaşımı ve hikayeye bakma davranışını motive eden duygu,
“vazgeçilme kaygısı”dır.
Pek çok kişi tarafından bu kaygının toleresyonu için kullanılıyor.
Bu noktadan bakıldığında hikayeyi paylaşan vazgeçilip vazgeçilmediğini öğrenmeye çalışıp kaygısını dindirmeye çalışırken,
Hikayeye bakansa vazgeçmediği mesajını karşı tarafa vererek kendisinden vazgeçilmesini engellemeye çalışıyor.
***
Bu davranış bazı istisna ilişki durumlarını kenarda tutarsak, ilişkiye dair bir tutum değildir.
Rasyonel de değildir.
O kişiye dair bir ilgi, o kişiye dair bir kaygı gibi görünse de, o kişi önemseniyormuş ve bu davranış bu nedenle sergileniyormuş gibi dursa da durum tam olarak böyle değildir.
İlk olarak şunu belirtmek gerek;
Vazgeçmediği mesajını alan, gönderen bu kişiler, karşıdaki kişiye kişisel hayatlarında “gerçek anlamda” ihtiyaç hissetmiyorlar.
O kişinin varlığı ya da yokluğu kendi kişisel hayatlarında önemli bir eksiklik yaratmıyor.
İlgisi takip edilen kişi için asıl mesele, ilgi duyulup duyulmadığı oluyor.
İlgi duyduğu ve vazgeçmediği sürece kişinin gündelik yaşamı yolunda gidiyor gibi hissediliyor.
Krize sokan kişinin hayatındaki fiziki yokluğu değil, vazgeçmesi oluyor.
Danışanım iki ay önce aşık olduğu kişiyle ilgili anxiety yaşarken,
şimdi yeni sevgilisi için anxety yaşıyor.
2 ay önceki sevgilisinin hikayelerine bakıp, onun kendi hikayelerine bakıp bakmadığını kontrol ederken, şimdi yeni sevgilisi için bunu yapıyor, stres yaşıyor.
Ne demek bu?
Nesne değişiyor, ama duygu ve davranış neden değişmiyor?
Ayrıca,
Bu davranışlara ihtiyaç duyanların;
ya mevcut ilişkileriyle ilgili krizde oldukları ya da yalnız oldukları düşünülür.
Bu da yanıltıcıdır.
Aksine evli ya da sevgilisi olan pek çok kişi bu davranışları sergiliyor.
Kişi hayatında biri varken neden başka birinin kendisiyle ilgilenip ilgilenmediğine, kendisinden vazgeçip vazgeçmediğine odaklanır, buna dair stresi neden yaşar?
***
12 yıl önce yazdığım bir yazıdan alıntı yapayım…
Neden Vazgeçemiyorum?
Ayrıldık…
İşte tam da burada önüme çıktı “neden ayrılamadığım” sorusunun cevabı:
İlkini deprem günü enkaz üstünde yaşadığım sinir krizinin ikincisini yaşadığım ve kabus gibi geçen, ölmeyi istediğim salı gecesi anladım neden ayrılamadığımı…
Ondan vazgeçemiyordum!
Berbat geceden, kendime bu duyguyu itiraf ederek çıktım.
Böyle hissetmek kendimi zayıf, güçsüz hissettirse de
gerçek bu, yaşadığım, hissettiğim bu…
Nedir onu vazgeçilmez yapan?
“Hiç kimse vazgeçilmez değil” desem de onunla ilgili hissettiğim bu değil.
Dönmeli!
Dönünce ne olacak?
Hiç.
Aynı şeyler…
O halde neden dönmeli?
Sorunun cevabı yok içimde.
Kendime sağır olmaktaki direncim, şaşkınlık yaratıyor içimde!
***
Vazgeçilme kaygısının saplantısal şekilde yaşantılanması hakkımdaki
Düşüncem:
Kuşkusuz bu davranışın bir yanı gelecekte bir gün bir şeylerin bugünden daha iyi olacağına dair umut etmeye duyduğumuz ihtiyaca yaslanıyor.
B planımız.
Asıl nedense onaylanma ihtiyacı…
Bu nedenle bir kez bakmak, bir kez vazgeçilmediğini görmek yetmiyor.
Bir kişiden karşılandığında yenisi aranıyor.
Bakılıyor, tekrar bakılıyor, tekrar bakılıyor, tekrar bakılıyor..
“Onaylanma” ihtiyacının tekrarı yaşanıyor.
Annenin sevgisini kaybetme endişesinden kaçıştır,
annenin sevgisini diri tutma çabasıdır, bu onay ihtiyacı.
Beni seviyor musun anne?
Evet seni seviyorum, buradayım.
Benden vazgeçtin mi anne?
Hayır vazgeçmedim, buradayım.
………?
………
……..?
………
Hikaye bunun üzerinedir…
Konu karşıdaki değildir çoğu zaman…
Seninle ilgilidir…
Annenle yaptığının gizil/saplantısal ilişkinin tekrarıdır….