“HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ YAPMAYACAKSAK, NE YAPACAĞIZ?
“Ne yapmamı bekliyorsun benden” dedi kadın.
“Yaşadıklarımızı yaşamamış gibi mi yapayım, nasıl yapacağım bunu! Ben mutlu muyum bu halde olmaktan, ben de unutmak istiyorum olan biteni, bunları hiç yapmamışsın gibi hissetmek istiyorum, ama olmuyor!”
“Peki” dedi adam.
“Ne yapacağım, ne istiyorsun benden? Ne bedel ödemem gerekiyorsa söyle, ödeyeyim ve bitsin artık bu konu! Hergün hergün aynı sözler, aynı suçlamalar, aynı sorular, duymaktan bıktım, usandım!”
Bir kayıp, bir ayrılık, bir iflas, sonuçları olan ciddi bir başarısızlık, bir organ kaybı, bir yalan, bir aldatma, çevrenin yargıladığı yüz kızartıcı bir durumla karşı karşıya gelmek…
Bu durumlar nedeniyle; yoksunluk, değersizlik, yetersizlik, endişe içine gömülmek.
İşte böyle anlarda ortaya çıkıyor “hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etme” arzusu.
O olay hiç olmamış gibi davranmak, böyle hissetmek istiyoruz.
Böyle davrandığımız ve hissettiğimiz zamanlar var.
Ancak, zihnimiz bunu yapabildiği zamanlarda bizden başka şeyleri alıyor.
Bu duruma “post travmatik stres bozukluğu” diyoruz.
Ego, yaşanan o elim durumla başedebilmek için o olayı ya da o olayın yarattığı acıyı siler, yokmuş gibi yaşanmamış gibi algılar.
Adamın dediği gibi “Peki, hiçbirşey olmamış gibi yapmayacaksak, ne yapacağız?”
Gerçekte, ortada ne bir soru vardır ne de cevabı.
Cevabı gibi olan sorular yanıtlansa da soruların ardı arkası gelmez…
Mesele duyguları travmaya uğramış kişinin yaşadığı acı verici duygu durumudur.
Travmayı yaşayan kişi, söz konusu olayı kendisi için “milat” gibi kabul eder.
Bu algılama kişide o olayın “olmadığı” döneme dönme arzusu yaratır.
O sorun yokken herşey normalmiş, iyiymiş, herşey olması gerektiği gibiymiş de o olay olunca tüm hayat konforu “bozulmuş” gibi algılar.
Aldatma örneğinden gidersek;
Aldatılan kişinin sorunu gerçekten bu eylem midir?
O olay olmamış olsaydı, herşey iyi, güzel, normal miydi?
Sanmam!
Çünkü böyle olsaydı, zaten bu olay olmazdı!
Herşey iyi olsaydı, herşey olması gerektiği gibi olsaydı, aldatan aldatmaya neden ihtiyaç duysun ki?
“Eskiye dönme arzusu” gerçekten eskiye dönme arzusu değildir.
Kişinin yapmaya çalıştığı şey, o olayın olmadığı ana geri dönmek değildir.
Böyle gibi görünse de gerçek bu değildir.
Peki, gerçek nedir?
Gerçek;
acıdan kaçınmadır.
O olaydan önce de kişi, kaygıdan, zorlanmadan, güvensizlikten, değersizlik, yetersizlikten zorlanır ve bunlardan kaçınıyordur.
Bunlara dair kurduğu savunma düzenekleriyle ayakta kalıyordur.
Söz konusu olay kişinin kurduğu düzeneği yıkar.
O olaydan sonra yeni bir düzenek kurmanın getirdiği zorlanmadır, yaşanan şey.
İnsan çekebileceğinden daha fazla acı çekmez, çekemez!
“Dağa taşa verilmeyen yük insana verilmiştir” sözünün psikolojik bir karşılığı vardır bu nedenle.
Çünkü insan kendisi başa çıkamadı mı kendisinin bile haberinde olmadığı bilinçaltı devreye girer ve acıyı kaldırabilir seviyeye indirir.
Yapamazsa ne mi olur?
Kişilik dağılır!
Karşılaştığım vakalarda bu algıyı hep görürüm.
O olay, o kişinin ya da o ilişkinin dönüm noktası gibi algılanır.
Çözümlenmesi, atlatılması gereken bir nokta gibi algılanır.
Yanılgıdır bu düşünce.
Peki ne yapmak gerek böylesi elem verici bir durumla karşılaştığımızda?
Adamın dediği gibi olayı arkamızda bırakalım mı?
Lakin kadının dediği gibi nasıl yapacağız bunu?
Yapabiliyor olsak zaten yapılmıştır ve ne bu yazıya konu olur ne de çiftin tartışmasına nesne olur.
Yazılarımla ilgili şu eleştirilari alıyorum zaman zaman.
“Soru soruyor ama cevap vermiyorsunuz.”
Doğru…
Neden böyle yapıyorumdur sizce?