HER BİRİMİZ İÇİN “BİRİSİ” VAR MI?
Bağlanmanın kurgusal bir süreç olduğunu düşündüğümü belirttiğim yazıya Gülcan İnce şu yorum ve soruları getirmişti:
“Peki neden insanlar bazen mutsuz olacaklarını bile bile nasıl olsa değiştiririm diye kendilerini ateşe atarlar. Kafasında kurguladığı iç sesinin onayladığı kişi belki de tamamen yanlış. Ya da “asla böyle bir kişiyle evlememeliyim” diye düşünürken aynı kişi için bir başkası “hayatımı paylaşabileceğim insan” diyebiliyor. Bu durumda ilişkilerde zorlamanın, o kişiyi değiştirmeye çalışmanın, sadece duygulara kapılarak karar vermenin son derece yanlış olduğu sonucu çıkıyor. Bir ömür boyu düşüncesi bile güven probleminden dolayı insanı evlilik kararından caydırabiliyor. Günümüzde güvenilmez olmak ve yalnız kalabilmek marifetmiş gibi algılanıyor artık.”
***
Bu yorum pek çok tartışmaya gönderme yapıyor.
Yorum son cümlesine kadar durum tespiti gibi görülüyor,
ancak son cümlede Gülcan, paragrafın başlangıç kısmında eleştiriyor gibi görünen olgulara katıldığı imasında bulunuyor..
Şöyle bir yargısı varmış gibi hissettim:
“Duygu hissederek seçim yapmak, ilişki yaşamak doğru olandır ve insanların bu duyguyu araması gerekir.”
***
Netflix’in meşhur dizilerinden “Block Mırror” un 4 sezonun “Hang the DJ” başlığıyla verilen 4 bölümü tam da bu düşünceye gönderme yapıyor.
Dizide,
insanların ilişkilerinin “kimlerle” “ne zaman” “nerede” başlayacağına ve bu ilişkilerin ne kadar süreceğine karar veren bir bilgisayar sistmeninin ilişkieri düzenlediği sürreel bir dünya kurgulanmış..
Sistemi kurgulayanın amacı,
kişilerin farklı ilişki deneyimleri yaşaması sağlanıp,
hem onları ideal ilişkiye hazırlamak hem de bu süreç içindeki deneyimlerden de o kişiler için “ideal eşin” kim olacağına bilgisyarın karar vermesi için “veri toplamak”.
Filmin sonunda verilen mesaj,
insanın ihtiyaçlarına dönük doğru ilişki arayışının matematiksel açıdan iflasla sonuçlanacağıdır,
insanın böyle bir doğrusallığı reddettiğidir.
Filmde,
Doğru ilişkinin bulunma yöntemine dair bilgisayar tarafından yürütülen 1000 simülasyonun 998 tanesi iflas ediyor.
Gerçi ben ikisini merak ettim, ancak dizide buna yer verilmemiş:)
Yani dizi bize,
insan için doğru olanın duygu hissederek seçim yapmasının doğru olduğunu,
salt ihtiyaçları karşılamanın insan için yeterli olmadığını söylüyor.
İnsan,
ihtiyaçlarına değil ne olduğunu bilmediği başkaca bir şeye odaklanıyor, diyor.
Belki de tersten gidersek,
Freud’un söylediği gibi insanın doğasının nevrotik olduğunu söylüyor.
***
“Doğru duygu hissedeceğimiz doğru birisinin olduğu” düşüncesi,
yaygın bir inanç.
Ben bunun bir “inanç” olduğunu düşünüyorum.
Bir cennetin olduğuna inanç gibi bir inanç.
İnsanın duygu sahibi bir varlık “olmadığını” söylemiyorum.
Kastettiğim;
kişinin doğru duyguyu bulacağına, bir doğru kişinin olduğuna ve onunla olduğunda kendisi için doğru ilişkiyi yaşamış olduğuna dair inanç.
Böyle bir şeyin olduğuna dair pek çok iddialı argüman getirebilirsiniz.
Ben de bunları çürütecek pek çok argüman öne sürebilirim.
Bu duyguyu hissettiğimizi düşündüğümüz her defasında yaşadığımız “hayal kırıklığını” sorarım örneğin…
Hepsinin sonunda “doğru kişi sen değilmişsin” dememize neden olan o hayal kırıklığını…
Sorunu duygularımızın yanılmasında gören o hayal kırıklığımızı…
“Sorun duygumda değil, benim yanılmış olmamda” diyen o hayal kırıklığını…
Bu,
sadece yanılgı ile açıklanıp bırakılacak bir husus değil benim için.
Duyguya masumiyet atfedip,
sorunu yanılgıda görmek, kabul edilebilir bir yaklaşım değil.
Bu insanın kendini kandırılabilir, aldatılabilir bir saftirik moduna indirgemesidir.
Insan kandırılamaz.
Insan aldatılamaz.
Insan ancak buna “izin” verebilir.
Bu bakış açıma göre;
Ilişkiler açısından “insan zannettiği gibi mağdur da değildir sorumsuz da değildir zayıf da değildir”.
Yanlış seçime neden olan duyguyu “aklayıp”,
seçimi “karalamanın” gerçekçi bir yanı yok.
Siz elbette farklı düşünebilirsiniz…