ALDATMA, YAKALANMAK İÇİN YAPILIR
Hapishane insanı “iyi” biri yapmaz.
Hapishaneden çıkan insanların yüzde 60’ının ikinci bir suç işleyip tekrar cezaevine girmesi bunun göstergesidir.
Hapishane olsa olsa suç işlemekten korkutur.
Lakin, ikinci kez suç işleme oranındaki yükseklik;
Hapishanenin korku yaratmadığını ya da yarattığı korkunun veya korkunun bizzat kendisinin işlevsizolduğunu gösterir.
Hepimizin üzerinde mutabık olduğu toplumsal sözleşmemiz şunu söyler:
“Aldatmak, ceza gerektirmese de diğerinin cezalandırması gerektiren bir suçtur.
Tazminat da bunun içindir.”
Cinayet kriminologların beylik sözü “Her katil mutlaka cinayet mahalline geri döner” mottosundan haberi olmayan katil vardır.
Ancak, suç mahallini merak etmeyen suçlu yoktur.
Merak kaygıdan da olsa narsistik bir yüceltmeden de olsa suç ve suçlu arasında “bağ” yaratır.
Bağ, görünür olmaya ihtiyaç duyar.
Ortaya çıkmamış bir aldatma yok hükmünde, hükmü olmayanın kendisinin de varlığının söz konusu olmayacağını göre,
Aldatmanın ortaya çıkmış olması, ortaya çıkmak istediğini gösterir.
Öyleyse;
Aldatmak, yakalanmak için yapılan bir eylem midir?
Öyleyse aldatan yakalanarak;
ne yapmak istemekte, nereye varmak istemektedir?
Bu soruların cevabına şu soru ışık tutacaktır;
Aldatırken, yakalanmayı arzulamayan biri var mıdır?
“Hiçbir aldatma sürpriz değildir” desem de ben,
İnsanlar birbirlerinin kalplerindekini bilseler her şeyin değişeceğini ya da bir şeyleri değiştireceklerinidüşünürler.
Emin olamadıkları için kuşku içinde yaşadıklarını, kararsız kaldıklarını düşünürler.
“Evet, eşin/sevgilin seni aldatıyor, filan kişiyle şurada şu zamanda şu şekilde şöyle aldatıyor” diyecek bir aynası olsa insanın,
değişir mi gerçekten her şey ya da bir şey gerçekten?
Yoksa değişen sadece zorlanmanın biçimi mi olur!..
Azın yetmediğine çok yeter mi?
Aldatıldığında ayrılmamak suç değildir elbette, bu yargı yargıda bulunanın korkusunu yansıtır.
Lakin,
Aldatılıp ilişkisini sürdüren herkes aynı zamanda aldatma “eğilimine” sahiptir.
Kalbini yarıp baksan görürsün;
Aldatanla aldatılanın “iç konuşmaları” aynı tornadan çıkmıştır.
Buna ışık tutacak soru da şudur:
Aldatıldığını öğrendiğinde bundan mutluluk duymayan biri var mıdır?
Yazının başındaki paragrafa dönüp, analoji yapıp,
“Aldatma” ve “Suç” arasında metaforik bir bağ kuralım:
Saklanmak ve hapsolmak aynı duvarın iki yüzüdür.
Birinde bedenin diğerinde ruhun esirdir.
Özgürlük hapishaneden “kaçmakla” kazanılmaz:
Suçluluk ve sonucunda ortaya çıkan pişmanlık;
kaçtığın hapishaneye geri dönmek demektir.
Belki de başı ezilmesi gereken,
“çocuklara bir miktar suçluluk duygusunun öğretilmesi gerektiğini” söyleyerek, kültürün taşıyıcılığına soyunan anne kılıklı uzmanlardır.
Kuşkusuz,
Suçluluğu öğreten, suçu da öğretir.