HAVF ve RECA
Ç
Çevresindeki insanlarla onların onayı üzerinden ilişki kuran danışanım bir grup seansında haykırarak ağlamış
“Ben başka şekilde nasıl yaşanır, insanlarla nasıl ilişki kurulur bilmiyorum, nasıl sevilirim bilmiyorum” demişti.
Yıllar sonra böyle bir konuşmayı yine bir grup oturumunda benim söyleyeceğim aklımın köşesinden geçmezdi.
Ama oldu!
“Umut ederek yaşamak” da böylesi bir şey!
Başkasını bilmiyoruz.
Mayamıza ters herhalde!
“Umutla yaşanmaz ama umutsuz da olmaz” derken, bunu mu demek istiyoruz?
Balzac
“Yaşam, gelecekle ilgili planlar yaparken başımızdan geçenlerdir” cümlesiyle umut peşinde koşturmamızı mı kastetti?
&
Umutlu olmak kötü bir şey mi?
Yoksa Aleichem’in
“Umut bilgeler için bir rüya, aptallar için bir oyun, zenginler için bir komedi, fakirler için bir trajedidir” dediği gibi at sahibine göre mi kişniyor?
Şarap ehline helal mi?
Yoksa sorun,
Epiktetos’un
“Ne bir gemi ne de hayat tek umuda bağlanmamalıdır” sözünde olduğu gibi psikolojik yatırımın sepet yapılıp yapılmadığı meselesi mi?
Oysa Buda tüm bu cümleleri reddeder
“Geçmişte yaşamayın, geleceği hayal etmeyin, zihninizi şimdiki ana odaklayın” diyerek.
Hangisi doğru?
&
Bir süredir borsayla ilgileniyorum.
Hisseyi satın alırken zorlanmıyorum.
Üstelik aldığım hisse düştüğünde, daha düşük fiyattan o hisseyi tekrar alıyorum, daha da düştüğünde tekraralıyorum.
Aldığım hissenin fiyatının düşmesinden, ekranda gördüğüm zarar gösteren kırmızı rakamları umursamıyorum.
“Nasıl olsa çıkacak” diyorum.
Umudum var!
Çıkacak ve kazanacağım.
Bu düşünceyle dibe çekilmekten korkmuyorum.
Endişeleniyorum ama umursamıyorum!
Ben, aldığım hisse zarar ettiğinde değil kar etmeye başladığında geriliyorum.
Kar arttıkça stresim artıyor.
Bu stresi yönetemediğim için daha karlı bir şekilde satabilecekken hisseyi daha az karla satıyorum.
Ettiğim karı kaybetmekten korktuğum için rasyonel davranamıyorum.
Elimdeki azı kaybetmekten bu kadar korkarken, umutla beni dibe çekecek kararlar almaktan korkmamam, kaçınmamam şaşkınlık verici.
Ama tuhaf gelmiyor bana!
Sonunda her şeyi kaybetsem de (evliliklerim gibi) pişman da olmuyorum;
“ben istedim, yaptım” diyorum.
&
Malum uzunca bir süredir yazmakta zorlanıyorum!
Bazen
“Artık söyleyecek sözüm kalmadı, belki de bu yüzden yazmak gelmiyor içimden” diye düşünsem de gerçeğin bu olmadığını biliyorum.
Lakin gerçeğin bu olmadığını bilmem sorunu değiştirmiyor.
Kitap yazmayla ilişkim sarpa sarmış durumda.
Hastalıklı bir ilişkiye döndü.
Nevrotik bulduğum duygu durumum şu:
Kitap yazmam gerektiği düşüncesi sürekli zihnimde, ama yazmıyorum.
Yazmadığım için huzursuzum ama başlamıyorum da.
Başladığım çalışmalarımı bitiremiyorum (ya da bitirmiyorum).
Öylece duruyorlar bilgisayarımın klasöründe.
Kendimce mazeretlerle erteliyorum.
Yapmadığım için huzursuzum, suçlu hissediyorum, ama davranışımı değiştirmiyorum!
Madem değiştirmiyorum, demek ki yazmak istemiyorum, bırakayım diyorum, ama yazmam gerektiği düşüncesini de zihnimden atamıyorum.
Kendimi zihnimin içinde sıkışmış hissediyorum.
Grup terapide bu nevrotik duygu durumum üstünde çalışıyorum.
Birkaç hafta önce şunu farkettim:
Kitap yazmak zorunda olduğum düşüncesini zihnimde sürekli tutan ve yazmadığım için bana kendimi suçlu hissettiren şey:
kitap yazmayı bırakmaktan korkuyor olmam.
Kitap yazmasam işimi kaybedeceğimden korkuyorum!
İlk kitabım 2002 de çıkmıştı.
2005 ve sonrasında diğerlerini yazdım.
Kitap yazmaya başlamamdaki en önemli motivasyon, takdir görmek, danışan sayımı artırmaktı, böylece ekonomik kaygımın dineceğini düşünmemdi.
Öyle de oldu.
Kitaplarım sayesinde hem takdir gördüm hem de danışan portföyüm genişledi.
20 yıl öncesine göre işimle ilgili kaygım oldukça azaldı.
Sorun burada başladı; işimle ilgili kaygım azaldıkça yazma konusundaki motivasyonum da azaldı.
Yazmak zorlayıcı bir edim.
Stres yaratıyor.
Şu an yazarken hissettiğim gibi, içsel bir gerilim yaratıyor:
Bu gerilimi beynimde, göğsümdeki sıkışmada ve birkaç dakikada bir aldığım derin nefeste hissediyorum.
Geçmişte,
hayatla ilgili kendimi var etme çabam, kendimi yetersiz hissetmem, yeterli olmak için çaba içinde olmam, onanmaya dair duyduğum ihtiyaç ve yaşadığım ekonomik kaygı; kitap yazarken yaşadığım stresten çok daha yoğundu.
Bu kaygıların baskısı daha yoğun olduğu için yazarken duyduğum gerilimi görmezden geliyordum, tolere ediyordum.
Bugünse beni o zaman yazmaya zorlayan kaygı şu an yazarken yaşadığım gerilimden daha yoğun değil,
doğal olarak motivasyonum düşmüş durumda.
Yılıp, kenara çekiliyorum.
Peki bu kadar mı mesele?
Böyleyse yani artık kaygım azalmışsa yazmayayım, mesele bitsin.
Neden bitmiyor?
İşte benim için dramatik olan bu:
Kendimi kitap yazmak zorunda hissediyor olmam.
Bırakırsam işimi kaybedeceğimden korkmam.
Geçmişte,
Umutla-hayallerimle bağlandığım yazma edimimin, bugün korku nesnem olduğunu görüyorum.
Umudum korkum olmuş, ne tuhaf!
Zaten böyle değil midir;
Her şeyin iyi olacağını umut edip sarıldıklarımız, bir süre sonra kaybetmekten korktuğumuz nesnelere(ilişkilere) dönüşmüyor mu?
Şöyle demişti danışanım
“Ben bir zamanlar aşık olduğum bu adamı sevmiyorum artık. Beğenmiyorum, ilgimi çekmiyor, onunla vakit geçirmekten sıkılıyorum. Ama adama istemiyorum seni diyemiyorum. Neden diyemiyorum, neden korkuyorum ona bunu söylemekten bu kadar, anlamıyorum kendimi!”
&
Zorunda hissetmek içimde direnç oluşturuyor.
Yazacağım varsa da bu zorlanmayı/baskıyı hissetmek geri çekiyor beni.
&
Yazmayı bıraktığımda ortaya çıkan bu korku, yeni değil!
Onu hatırlıyorum!
2009 yılından!
O gün kent iş merkezindeki ofisimin merdivenlerinden inerken kendime sorduğum
“Bir Tanrının var olduğuna inanmazsam ne olur” sorusunun cevabının bende yarattığı korkuydu bu!
&
Tasavvuf ehli bir Müslümanın havf ve reca üzere yaşamasını salık verir.
Meursault gibi Raquentin gibi değil,
“korku ve ümit” arasında yaşamalı insan!
Ne işlenen günahtan ötürü Allah’ın merhametinden ümit kesmeli,
Ne de affedileceğinden emin olmalı.
Sırat köprüsünde yaşamalı hayatı!..
Öyle mi?
&
Bilmem, öyle midir.
Ben,
17 Ağustos 1999 dan beridir bu ikisi arasında yaşamamaya çalışıyorum.
Tercihimi hep umuttan yana kullandım.
Bu tercihim seçimim miydi, zorunluluğum mu, emin değilim!
Sonuç iyi mi oldu?
Onu da bilmiyorum.
Bildiğim, başa dönsem yine aynı şeyi yaparım!..
&
Yazma konusundaki nevrotik duygu durumumun ne olduğunu gördüm.
Peki, şimdi ne olacak?
Vaz mı geçeceğim yazmaktan?
Yoksa yazmaya mı başlayacağım?
Bilmiyorum…
Bildiğim üstümdeki baskının ve zorlantının azaldığı.
Kitaplarımı kendimden ayrı bir nesne gibi görüyor olmam, olumlu olduğunu düşündüğüm bugünü yaratanın ben değil de onlar olduğu algısına kapıldığımı farketmem;
zihinsel saçmalığımı yüzüme vurdu…