Hangisi Daha Zor?
HANGİSİ DAHA ZOR?
Hangisi daha zor?
Yanında kalıp, kendi varlığımı korumaya çalışmak, özgürlüğümle ilgili kaygılarımla boğuşmak, seni kırma korkusunu her an ensemde hissetmek, sürekli bir gerilim durumunda yaşamak mı?
Yoksa senden ayrılıp, bu gerilimden kurtulup, yalnızlığımla boğuşmak mı?
Hangisi daha zor?
İkisinin de can yakıcı tarafları var.
Peki, hangisini tercih edersem kendimi “daha iyi” hissederim?
Benim için “iyisi”, bu seçeneklerden hangisi?
Bugün değilse de, gelecekte bana “huzurlu hayatı” hangisi getirir?
Sorulara dışarıdan baktığımda, kendimi güven altına alma ihtiyacımı görüyorum.
Nasıl atarsam atayım, “tura gelsin!
Kendimi, şimdi değilse de ileride bir gün rahatlayacağım bir güne hazırlama, yarına yatırım yapma, cenneti yeryüzüne indirme gayreti görüyorum.
Cenet de, bir nevi, bu dünya da bulamadığımız ya da bulmaktan umudu kestiğimiz “huzurun”, arayışı/umudu değil mi?
Bize cehennem gibi gelen bu hayatı yaşanılır kılmak için, tutunduğumuz bir umut değil mi?
Cennet gelir mi yeryüzüne?
Ölüm değil mi, varolmanın yarattığı kaygının cenneti?
Kabul etmen gereken tek şey, kendin olmaktan vazgeçmek değil mi, ölüm cennetinde huzur bulmak için?
Hem varolup, hem de kaygısız olmayı beklemek!..
Karşılığı var mı, bu beklentinin?
Evet,
Bir bilmeceye sıkışmış hissediyorum kendimi.
İlişkinin içinde kendi varlığımı korumakta zorlanıyorum.
Her an kendimi sorgulama ihtiyacı hissediyorum.
Kendimi sorgulamaya iten iki sebebim;
Kendimi kaybetme korkum, karşımdakine kendini değersiz hissettirme kaygım.
İlişkiye, ilişki kurmaya olan bağımlılığım, kendim gibi olmamı zorlaştırırken, bu zorlanmayı en çok o’nunla yaşıyorum.
Benim istediklerimi o, onun yapmak istediklerini ben istemiyorum çoğu zaman.
İsteklerimizin aynı olduğu şeyleri de, aynı zamanda ve aynı yoğunlukta istemeyebiliyoruz.
Onun istediğini yapmak, an için gerilimi önlese de, kendimi “istemediğim” bir durum içinde buluyorum.
Benim için sorun haline gelen; istemediğim durumda olma nedenimin, o’nun için yapılmış fedakarlık değil, gerilimden kaçınıyor olmam.
Kaçınmayı, “zayıflık” olarak algılıyorum.
Rahatsızlığım:
Onun için yaptığım şeyleri, istersem kesebilirim, bundan vazgeçebilirim, ancak zorunda olduğum için, kaygılandığım, korktuğum için yaptığım şeylerden vazgeçemem.
Çünkü orada iradem dışı bir davranışım var.
Beni yönlendiren ve kontrol edemediğim bir duygum var.
Bu bana kendimi zayıf hissettiriyor.
Kaygıma, korkuma karşı hissettiğim zayıflığı üstüme almak yerine, buna neden olan kişiye aktarıyorum.
Bu yüzden kendim gibi olamamayı, onu kaybetmekten korkmayı, kaygbetme korkusuyla bir davranış sergiliyor olmayı zayıflık olarak, mağlup olmak olarak “algılıyorum”.
Oysa, kaygı ve korku, sadece bir duygu…
Ben onları “zayıflık” olarak algılıyorum.
Yalnızlıkta, hayatımızı devam ettirmeyle ilgili kaygılar duymak; ilişkinin içinde kendimizi yitirmek ve karşımızdakinin eksenine girmekle ilgili kaygılar duymak.
Açmazımız bu…
İkisinde de huzur yok!
Biri diğerinden daha az acıtıyor değil.
Huzur arayışı içindeysen, bunlardan birini tercih etmek, çözmüyor sorununu.
Huzuru, ne yalnızlık getiriyor, ne de ilişki.
Yalnızken ilişkinin yokluğu, ilişkideyken yalnızlığın yokluğunu hissediyoruz ve bu yokluk, bizi huzursuz ediyor.
Yalnızken ilişkiyi istiyor/özlüyoruz, İlişkideyken yalnızlığı…
Her ikisinde de huzur bulunamıyorsa, sorun ne yalnızlıktadır, ne de ilişkide.
Sorun, sendedir, sorun bendedir.