“EVLİLİK HEVESLİSİ” KADINLAR
Tanışalı henüz bir hafta olmadığı flörtüyle ilgili kurduğu evlilik hayalini anlatırken,
bir hayli zorlandı!
Kendisi de kendini yargılıyor muydu, emin değilim.
Ama benim onu yargılamamdan ciddi bir endişe duyuyordu,
bunu görüyordum.
“Biliyorum bunu garipseyeceksiniz ama” dedi, gülerek…
Gülerek paylaşacağı şeyle ilgili utancını gizlemeye çalışıyordu.
“Neyi yargılamamdan endişe ediyorsun” diye sordum.
“Çok erken biliyorum ama ben onunla evlendiğimizi düşündüm” dedi.
“Evlenmek mi istiyorsun” diye sordum.
“Aslında evet” dedi.
“Henüz çok erken, bir hafta oldu tanışalı ama uzasın istemiyorum, birkaç aya bir şeyler olsun istiyorum” dedi.
Bir şeylerden kastı söz, nişan, düğündü!
“Peki bu düşünceni ona söyleyecek misin” diye sorduğumda,
“Hayır” dedi, endişeyle.
“Neden” dedim.
“Ne düşünür hakkımda, beni yanlış anlar!” dedi.
***
Yanlış anlar!
Yanlış anlaşılacak ne var?
“Evlenmek” istemenin nesi yanlış anlaşılacak bir durum?
Söylemeye çalıştığı, karşısındakinin kendisi hakkında “evlilik heveslisi[1]” olduğunu düşünmesi, kendisini böyle görmesinden çekinmesiydi.
Peki,
“evlilik heveslisi” olmanın kötü tarafı ne?
Kuşkusuz sadece yargılanmaktan endişe değildi evlilikle ilgili düşüncesini söylemekten kaçınmasının nedeni.
Daha huzursuz eden düşünce;
erkek arkadaşının bunu öğrendiğinde korkup ilişkiden geri çekilmesiydi.
Erkeklerin bu tutumunu rasyonalize edecek bir yafta da geliştirilmişken üstelik!
Kezban!
Kim Kezban?
Köyde yetişmiş,
dünyadan bir haber,
eğitimsiz,
görgüsüz,
kültürsüz,
yetersiz,
değersiz,
derinliksiz,
hayattaki tek varoluşu evlenip çocuk sahibi olmak olan,
Köylü kızı!..
Bu yargıyı kadınlar mı üretmiş erkekler mi bilinmez,
ama kadınların bu yargıyı çok güçlü şekilde satın aldıklarını gözlemliyorum danışanlardan…
***
Evlilik erkekler için seçim, kadınlar içinse bir zorunluluktur.
Bu gerçek nedeniyle kadın erkek popülasyonunda kadınlar erkeklere oranla sayıca daha az olmalarına rağmen,
ilişkilerde “erkek kıtlığına kıran girmiş” gibi bir hava estiriliyor.
49 a 51 kadın lehine bir popülasyon olsa da;
ilişkiyi kaybetmekten yoğun kaygı duyan, düşüncesini, beklentisini, isteğini erteleyen,
büyük oranda kadın oluyor.
Neden böyle olduğunu “kadın nevrozu” başlıklı yazımda açmıştım, burada detaya girmeyeceğim.
Yukarıda paylaştığım danışan kaygıları (evlilik hevesli görünüp yargılanmak ve evliliği duyan erkeğin ilişkiden kaçınacağı kaygısı) işte bu zorunluluk durumundan kaynaklanıyor.
Bu nedenle evlilik konusunu konuşmak kadın için büyük bir stres durumuna dönüşüyor.
Ancak stresin başkaca ayakları var.
Biriyle “evlilik amaçlı” görüşmek de rahatsız ediyor kadını.
İlişki yaşayıp evlenmeyi becerememiş hissetmek utanç duymasına neden oluyor.
İhtiyaçla utanç arasındaki sıkışmaya kaygı da eklenince, durum daha da sıkıntılı bir hal alıyor.
Erkeğin bunu istemeyeceği kaygısıyla durumu öteliyor.
“Biraz alışsın, biraz zaman geçsin söylerim” diye düşünüyor.
Ne olacak zaman geçince?
Bir ay sonrasında olan ya da olmayan ne olacak da zaman geçince evliliği mümkün hale getirecek?
Bunun bir tarihi mi var?
Evlenmek için ilişkide ne kadar zaman geçirmeli;
6 ay mı, 1 yıl mı, 5 yıl mı?
Bu sürede ne olacak da evliliğin mümkün olduğu düşüncesine varılacak?
Oysa,
Şu an olmayan hiçbir zaman olmaz,
mesele bu kadar açık!
Flört ettiği erkek evliliği 6 ay sonra kabul edecekse şimdi de kabul eder.
Şimdi itiraz edecekse 6 ay sonra da itiraz eder.
Zaman meselesinin özü kaygıdır.
Şimdi değil de 6 ay sonrasına tehir edilen, yüzleşilmesi gereken kaygının ötelenmesidir.
Erkeğin
“biraz zaman geçsin” lakırdılarının da zemini kaygıdır.
Ne kadar zaman geçince anlayacaksın evlenmek istediğini?
Bu sorunun net bir cevabı olmaz hiçbir zaman, “biraz zaman geçsin” denip geçiştirilir.
Olan,
ilişkiyi kaybetmekle bağlanmaktan korkan erkeğin yüzleşmesi gereken kaygısını ötelemesidir.
***
Sorun kaygıları yönetmekle ilgilidir.
Bugün kaygıdan kaçınan yarın da kaçınır.
Kadını tanıdıkça kaygı azalmaz.
***
Başa dönelim…
Kadının evlilik konusunu konuşmak istediği zamanı ötelemesi,
erkeğe zaman vermek için değil kendi kaygısından kaçınmak için sergilediği bir davranıştır.
Kendi kaygısını yenemediği için “erkeğe fırsat verir” gibi görünür.
Aslında yaptığı, tutunduğu umuttan olmamaktır.
Umut etmeyi sürdürebilmek için, hayatı ıskalamayı göze alır!
***
Şimdi bu kadın arkadaşlara diyeceğim o dur ki:
Evlenmek istemenin kötü bir yanı yok.
“Kezban”, “köylü kızı” yaftalarına aldırmayın.
Sizi manüple etmelerine izin vermeyin.
Aksine, ne istediğini bilmek kadar insana huzur veren bir düşünce yoktur.
Kendini bilen ve açıkça ifade eden biriyle ilişki yaşamak kadar kişiyi özgür ve güvende tutan başka bir şey de yoktur.
Evliliği konuşmanın “doğru zamanı” yoktur!
Önemli olan bunu sizin konuşmak istemenizdir, buna hazır olmanızdır…
[1] Takıntılı