EŞCİNSEL ERKEKLER’DE BAĞLANMA SORUNU
EŞCİNSEL ERKEKLER’DE(GAY)[1] BAĞLANMA SORUNU
Eşcinsel erkeklerin partner bulması için yığınla “tanışma” uygulaması var..
Match, elith singles, okcupid, ourtime en bilnenleri.. bunların dışında da onlarca uygulama var.
Ayrıca “Tinder” gibi sosyal medya uygulamalarında eşcinseller için alt başlık açılıyor..
Facebook da kapalı gruplar da oldukça yaygın şekilde kullanılıyor.
Tanışma platformlarında ve sosyal medya uygulamalarının kapalı gruplarındaki tanışma ritüelleri ve burada geliştirilen ilişkilerde olup bitenler,
eşcinsel erkeklerin ilişkiler açısından önemsenmesi gereken boyutta bir bağlanma sorunuyla karşı karşıya olduklarını gösteriyor:
İstinaları kenarda tutarak, sıklıkla gözlediğim;
“erkek eşcinsellerin cinsellikle kurduğu sıradışı/sorunlu bir ilişkisi var.
***
Hiçkimsenin cinsel hayatını yargılayacak/tartışacak değilim.
Hakkım olduğunu da düşünmem,
ayrıca bu beni de başkalarını da ilgilendirmez.
Konuyu ele almamın nedeni, bu ilişkilerde gözlediğim bağlanma sorunu…
Bu gruplarda ve sosyal mecralarda eşcinsel erkekler arasında kurulan ilişkilerde “cinsellik” belirleyici rol oynuyor.
Eşcinsel erkekler birbirlerine cinsellik üzerinden yaklaşıyorlar;
cinsellikle ilgili beklentilerini, bedenlerinin görüntüsünü paylaşıyorlar..
Bu durum heteroseksüel ilişkilerde olsa da heteroseksüel ilişkilerde ilişkinin bu boyuta gelmesi için zamana ihtiyaç duyuluyor,
zamanı kişilere göre değişen bir flört zeminine ihtiyaç duyuluyor,
ayırıca ilişkilerin bu yönü eşcinsel erkeklerde olduğu kadar yoğunluğa da[2] sahip değil.
Bu mecralardak iletişim süreçlerine dışarıdan baktığınızda görünen;
eşcinsel erkekler bu mecralarda,
“bağlanma ihtiyacı”nı karşılamak için değil de “cinsellik yaşamak” için bulunyor gibi duruyor.
Bu açıdan bakınca,
eşcinsel erkeklerin hayatlarında partner seçiminde en temel motivasyon, “cinsellikmiş” gibi görünüyor![3]
Öyle mi gerçekten?!
Bu mecralarda meydana gelen “tanışmalar” heteroseksüel ilişkilerden farklı olarak,
hızlıca yüzyüze ilişkiye geçiliyor ve genellikle “ilk görüşmede” sex yaşanıyor.
Ki zaten görüşme planı cinsellik yaşamak üzerine şekilleniyor.
Flöft, aşk ilişkilerinde önce ilişki, bağ, ardından cinsellik meydana gelirken;
bu ilişkilerde “önce” cinsellik sonra “bağ” arayışı söz konusu gibi görünüyor.
Doğal olarak bu durum, ilişkilerin hem “yapısını” hem de “seyrini” manüple ediyor[4].
Elimde istatistik bir veri yok, ancak “gözlemlerimden” yola çıkarak şunu söyleyebilirim;
erkek eşcinsellerin flört ömrü, diğer tüm cinsel kimliklerin flört ömründen çok daha kısadır.
Bu genellemeye kadın eşcinselleri de dahil edebilirim.
Kadın eş cinseller erkeklere görece çok daha az bir yoğunlukta sosyal medya mecralarında ilişki arayışındalar.
Ayrıca bu ilişkilerde cinsellik belirleyici değil;
Onlar partner seçiminde cinsellik değil bağ arıyorlar.
Erkek Eşcinsellerin “cinsellikle” kurduğu sıkı ilişkinin nedeni?
Eşcinsel erkeklerin cinsellikle kurduğu yoğun bağ, cinsel dürtüler ve bunların doyumuna yönelik bir davranış değil.[5]
Bu durumun nevrotik bir yanı var.
Masturbayon takıntısının erkeklerde anxiety giderici bir yönü olduğunu hatırlamamız gerek.
“Erken cinsellik”[6] genelde cinsellikle ilgili bir arzuyu değil, öncekli ilişkikinin “tükenmemiş yasını” ya da kişinin “bağlanmaya duyduğu yoğun ihtiyacı” gösterir.
Bu iki duygunun zorlamasıyla ortaya çıkan davranış;
“bir an önce” bağlanmaktır.
Oysa bağlanmak zaman ister.. tanımayı, tanıtmayı ve bunların oluşturacağı güveni ister. Bunların olmadığı bir durumda yaşanan cinsellik ise patolojik[7] bir yakınlaşmadır ve bağ yaratmak yerine kişilerde baskı, özgürlük sorunu ortaya çıkartır ve ilişkinin aynı hızda yani hızlıca sonlanmasına neden olur.
Eşcinsel erkeklerin hızlı cinselliğe bu kadar yoğun odaklanmış olmalarının nedenlerinden biri, “bastırılmış” olmanın getirdiği “kışkırtılma” durumudur.
Bastırılan, geriye daha “yoğun” bir arzuyla döner[8].
Freud’un düşüncesinde bir gerçeklik var:
Ben de nevrozun böyle bir yapısının olduğunu,
durumun sadece bastırılmış olanın farklı[9] bir dille ifadesi değil,
duygunun sansüre uğrayarak daha yoğun şekilde geri geldiğini düşünüyorum.
Bu açıdan bakınca,
eş cinsellerin cinsellikle kurduğu sıkı bağ;
kendilerini yargılyarak bastıran kültüre karşı bir tepki, bir isyandır başka bir açıdan.
Yargılanma ve bastırılma,
kişinin kendini hem anormal hissetmesine hem de yoğun yalnızlık yaşamasına neden olur.
Yalnızlık kendini sadece kişilerarası ilişkilerden sakınma olarak göstermez;
kendini farklı, anormal görmenin getirdiği içinde bulunduğu topluma yabancılaşma olarak da gösterebilir.
İşte cinsellik,
hissedilen bu yoğun yalnızlıktan kurtulma çabasıdır da aynı zamanda.
Yaşanan bu yoğun cinsellik,
eşcinsellerin eşcinsel olmaları nedeniyle hissettikleri/hissettirildikleri suçluluğun tolerasyonu için de kullanılır.
Böylece cinsellik;
suçluluğun yarattığı anxiety[10],
gelecekle ilgili kaygı,
toplumla yaşanan gerilimin[11] yarattığı stresten kurtulma aracı olarak da kullanılır.
Bu açıdan cinsellikle
orgazm olmanın getirdiği fiziksel çözülme halinin yarattığı rahatlamaya sığınılır.
Ve böylece cinsellik aynı zamanda kendini onaylama aracına dönüşür.
Şöyle ki;
Hem bastırmaya hem yargılanmaya maruz kalmış cinsel kimlik
ya yargılamayı kabul eder ya da bununla mücadele eder.
Mücadele, kendini “ispat çabası” olarak gösterir:
Cinsel kimliğinin gerçek bir kimlik olduğunu, kendisinin sapkın olmadığını,
anormal olmadığını,
herkes gibi sevilebilir, değerli olduğunu,
yalnız olmadığını;
kendine ve çevresine “kanıtlamaya” çalışır.
Böylece cinsel ilişki eşcinsel erkeğin iç dünyasındaki cinsel kimliğiyle ilgili kuşkuyu,
yarglamanın getirdiği aşağılık kompleksini,
yetersizlik ve değersizlik hissini[12] tolere etmek için kullanılır.
Bu ilişkilerde kişi,
her cinsel deneyim sırasında kendisiyle ilgili duyduğu kaygıları, acı verici duyguları[13]uzaklaştırdığını düşünse de çoğu zaman bu düşünce/duygu gerçeği yansıtmaz;
cinsel ilişki sonrası yaşanan rahatlama duygusu nevrotik bir yaşantıdır, kişi kendini manüple etmektedir.
Cinsel kimliğini her cinsel ilişkide bir kez daha doğrulamak, hissettiği kaygıyı her ilişkide bir kez daha dindirmek;
“geçici” bir sakinlik yaratır.
Gerçekçi değildir, sorunu çözmez.
Aksine kişiyi rahatsız olduğu sorunlardan, rahatsız edici acı verici duygulardan uzaklaşmak için cinsellik yaşamaya “bağımlı” hale gelir.
Eşcinsellerin bağ arayışı sorunları
Eşcinsellerin büyük kısmı flört etmeyi, bağlanmayı patolojik biçimde yaşıyor…
Çok azının,
daha entellektüel, kendi duygusunun farkında olanlarının tutumları diğerlerinden farklılık arzediyor.
Bu patolojinin nedeni salt cinsellikle kurulan anomali ilişki değil!
Eşcinsel erkeklerin ilişkilerinde bağlanma süreçlerini manüple eden alanlardan biri,
“pasif” ya da “aktif” eşcinsel olmakla ilgilidir.
“Pasif” ve “aktif” ayrımı erkek ve kadın cinsel kimliklerinin erkek cinsel kimliğine yansıması gibi duruyor:
Bu açıdan bakıldığında,
pasiflik ve aktiflik bir ilişkide erillik ve dişilliğin ifadesi midir?
Pasiflik ve aktiflik feminen[14] ya da maskülen[15] eğilimlerin “erkek” cinsel kimliğine yansıması mıdır?
Pasiflik ve aktiflik ayrımı erkek eşcinselliğindeki kadar yoğun olmas da kadın eşcinseller[16] için de söz konusudur.
Ancak kavramlaştırmayı “pasif” ya da “aktif” kelimleriyle değil,
ilişkide feminen ya da maskülen kavramlarıyla dile getiriyorlar diyebilirim, genelleme yapacak olursam…
Östrojen hormonu erkeklerde, erkeğin daha sakin ve toplumsal yaşama daha uyumlu olmasını sağlar.
Östrojenin, etkilediği geometrik ve duygusal zeka ile birleşerek erkeğin iş hayatında veya akademik hayatta üstün başarı sağlamasına neden olduğu düşünülür.
Buradan yol çıkılarak östrojen fazlalılığın erkekte feminen davranışlara da neden olduğu hatta erkek eşcinsellerdeki “pasif” eşcinsel olma eğiliminin buradan kaynaklandığı yorumları yapılır.
Gerçeklik payı nedir, tartışılır.
Eşcinsel davranışlarla hormon düzeyleri arasında bir ilişki var mıdır?
Bunun üzerine bir istasitiki veriye rastalamadım…
Erkek cinsel kimliğini oluşturan testosteron ve kadın cinsel kimliğini oluşturan östrejen hormonları her insanda vardır.
Pasif ve aktif, feminen ya da maskülen oluşumunun biyolojik zeminini buraya dayandıranlar var.
Her kadında, östrojen olduğu gibi testosteron hormonu vardır.. Ancak yukarıdaki yorumu mümkün kılacak düzeyde değildir, kadınlardaki testosteron hormonu erkekte varolan hormonun ancak yüzde 5 i kadardır.
Erkek bedeni testosteron hormonun yanı sıra östrojen de salgılar. Ancak bu hormonun varlığı kadının bedenindekine göre çok daha düşük seviyededir.
Yani bence,
hormonlar üzerinden yola çıkarak “pasif” ya da “aktif”, “feminen” ya da “maskülen” eşcinsel olma üzerine yapılan yorumlar gerçeği yansıtmaz.
Şimdi gelelim bu durumun bağlanma sorununa yol açmasına…
Gündelik dilde eşcinsel denince daha çok “pasif eşcinseller” akla gelir.
Yine gözlemlerime göre eşcinsel erkeklerin “büyük” kısmı pasif eşcinsel,
bir kısmı hem pasif hem aktif eşcinsel,
çok azı ise ilişkide aktif eşcinsel tutum/davranış sergiliyor.
Cinsel kimlikleri eşcinsellik olsa da bu farklılıklar geliştirdikleri ilişkilerin yapısını ve seyrini önemli ölçüde etkiliyor.
Yazının başında belirttiğim gibi ilişkinin cinsellikle başlıyor olması zaten bir patolojinin göstergesi.
Daha alt katmana ilerledikçe başka sorunlar kendini gösteriyor.
Bir kaçından bahsedeyim:
İlk sorun;
kişilerin bağlanamayacakları seçeneklerle ilişki yaşamasıdır.
Kişiler, ilişkiye cinsellikle başlasalar da bu ilişkilerde amaç,
bağ arayışıdır.
Örneğin,
pasif eşcinsellerin heteroseksüel erkeklerle cinsellik yaşadıklarını ve bu cinsellğin ardından da onlara bağ geliştirdiğini pek çok gözlemledim.
Pasif eşcinsel bir erkeğin yine pasif bir erkek eşcinsele ilgi duymaması,
ama heteroseksüel[17] bir erkeğe ilgi duyması, bağ geliştirmesini nasıl yorumlamalıyız…[18]
Burada dikkat çeken bir şey yok mu?
Çünkü,
pasif eşcinsel erkek için heteroseksüel bir erkek bağlanamayacağı bir seçenektir.
Bi seksüel erkekler bile bağlanma arayışı hususunda pasif eşcinsel erkekler için zorlayıcı seçeneklerdir.
Bu ilişkiler, pasif eşcinsel erkekler için
sürekliliği olan bir bağlanma kaygısı demektir.
Buna rağmen bu ilişkilere yönelinmesini nasıl yorumlamak gerek?
Bir başka husus aile kurmakla ilgili…
Çalıştığım pek çok eş cinsel erkek,
geleceğe dair kendi cinsel kimliğine bakışıyla ilgili kaygı duyuyor, karmaşa yaşıyor.
“Çocuk sahibi olmayı” isteyen pek çok erkek eşcinsel,
ileride bir gün bir kadınla evlenip çocuk sahibi olma düşüncesini barındırıyor içinde.
Bazıları bunu açıkça ifade debiliyor.
Bir kısmı ise bu düşünceleri nedeniyle eşcinsel kimliği hususunda yargılanacağı endişesiyle bu isteği kendine bile söylemiyor,
terapi sürecinde kişi kendini tanıdıkça bu duyguları ortaya çıkıyor.
Çünkü çocuk sahibi olmak toplumsal bir eğilim olduğu kadar içgüdüseldir de.
Her insan,
Yalom’un belirttiği gibi kendisinden sonrasına uzanmak ister.
Sonsuz olmak ister.
Varlığını sonsuzluğa “çocuk sahibi olarak” taşımaya çalışır.
Bu inkar edilemez bir duygudur.
Kişi bu düşünceyi reddetmeye çalışabilir, başka şekilde düşünebilir,
ancak bu duygunun zorlanmasını kaçınılmaz olarak yaşar.
Bu sözlerim “böyle olmalıdır” anlamında değil, bunun kaçınılmaz olduğu anlamındadır.
Çocuk sahibi olma arzusu eşcinsellerin hayatındaki büyük karmaşalardan biridir ve bu istek, bu arzu, bu düşünce;
eşcinsel kişinin yaşadığı ilişkiye bağlanmasını manüple eder.
“Bir gün karşı cinsten biriyle evlenip çocuk sahibi olma” düşüncesini bilinçli ya da bilinçaltı bir süreçle yaşamak,
kişinin yaşadığı ilişkiye karşı bariyer oluşturmasına neden olur,
kişi kendini ilişkiye bırakamaz.
Doğal olarak bağlanmakta zorluk çekerler.
İleride bir gün bir kadınla evlenip çocuk sahibi olmayı düşleyen bir eşcinsel erkek,
mevcut eşcinsel ilişkisine kendini ne kadar bırakabilir?
Bir gün ayrılacağınızı düşündüğünüz bir ilişkiye ne kadar aidiyet geliştirebilirsiniz?
***
Son yıllarda kadın ve erkek cinsel kimliği tanımının dışındaki cinsel kimliklerin(LGBT) sayısında belirgin bir artış var.
Bu durum “yayılmanın” mı yoksa daha özgür bir ortamda bulunmuş olmanın getirdiği bir “dışa vurum” mu,
bilmiyorum,
tartışmaya açık bir konu.
İstanbul sözleşmesindeki “toplumsal cinsiyet” kavramı,
Bu kavram etrafında Türkiye’de yaşanan tepkiler,
Bu nedenle sözleşmeden Türkiye’nin çekilmesi konunun politik kısmına atıf yapıyor…
Konunun sosyo-politik bir yanının olması meseleyi daha çetrefil hale getiriyor.
Bu eğlimlerin özellikle gençlerde giderek yoğunlaşıyor olduğu görüntüsü, konuyu daha etraflıca değerlendirilmesini gerekli kılıyor.
Eskiden “toplum onayı” insanların hayatında belirleyici idi.
Şimdilerde ise gençler için “akran onayı”[19] toplum onayının çok önüne geçmiş durumda.
Akran onayı ile cinsel kimlik yönelimleri arasında da bir bağ olduğunu düşünüyorum…
Bu kısmı başka bir yazının konusu olsun…
[1] Gay: Her ne kadar kadın ve erkek eşcinselleri tanımlamak için kullanılsa da “gay” kelimesi,
gündelik dilde erkek eşcinseller için kullanılıyor.
Hatta gündelik dilde anlam daha da darlatılarak pasif erkek eşcinseller için kullanılıyor.
Ben bu yazı da kelimeyi erkek eşcinseller üzerinden kullanacağım ve eşcinsel erkeklerin/gay’ ların bağlanma sorunu üzerinde duracağım.
[2] Bunu önemseyen ve yapan kişi sayısı açısından
[3] Böyle görünüyor ancak ben böyle olduğunu düşünmüyorum
[4] Ya da o ilişkinin nasıl bir ilişki olacağını belirliyor.
[5] Kuşkusuz bence
[6] Bağ oluşmadan ya da cinsellik yaşanacak kadar yakınlık, güven oluşmadan yaşanan cinsellik
[7] Psikolojik açıdan normal olmayan, sorunlu
[8] Nevrotik bir yoğunlukla
[9] Nevrotik bir dille
[10] Kaygı
[11] Onaylanmama, dışlanma
[12] Bu iki duygu birbirine yakın olsa da aynı değildir.
[13] Kendini değersiz hissetme, anormal görme vs
[14] Feminen kelimesinin sözlük anlamı kadınsı olmakla birlikte genellikle kadınsı erkekler için kullanılmaktadır. Kadına benzeyen, kadını andıran ve kadın gibi anlamları vardır. Kökeni Fransızca olmakla birlikte beden ve ruh özellikleri kadına benzeyen erkek anlamına gelmektedir.
[15] Maskülen kelimesi genel itibariyle erkeksi’ anlamına gelmektedir. Daha geniş tabirle erkeğe benzeyen, erkeği andıran ya da eril gibi anlamlara gelmektedir. Feminen kelimesinin zıddı olarak kullanılır.
[16] Başka bir kadına fiziksel ve/veya duygusal çekim hisseden kadın, kadın eşcinsel.
[17] Cinselliği karşı cinse yönelik olan, kaşrı cinse cinsel ve duygusal ilgi duyan
[18] Pasif eşcinsel bir erkekle birlikte olan erkeğin eşcinsel değilse de biseksüel olduğu düşünülse de ben cinsellikle ilgili fatazi arayışlarının salt cinsel kimlikle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bunların pek çoğu tahrik olma sorunları, gizil anxety çözümleri gibi psikolojik meseleleri temel alır. Yani pasif eşcinsel bir erkekle cinsellik yaşayan erkek mutlaka bisekseldir demek değildir. Bu salt cinsellikle ilgili bir eylem de olabilir.
[19] Akran onayı ve toplum onayı aynı şey değildir, referansları farklıdır.