Erkekler Ne İstiyor?
FORMSANTE ROPÖRTAJI
Günümüz erkeğinin geçmişteki erkek modelinden farkları neler?
Hem sosyal hem özel hayatlarında, ilişki yaşama biçimleri, bağlanma nedenleri arasında belirgin farklar var. Bu sorunun cevabını, “hangisinin daha olumlu olduğu” yargısı üzerinden bakmadan ararsak;
Geçmişteki erkeğin ayrılıklar konusunda “daha temkinli” hareket ettiğini, bugünün erkeğinin ayrılıklara “daha yakın” olduğunu söyleyebiliriz.
Geçmişteki erkek için, birlikte olduğu kadının kendisinden sonra başka biriyle olması kabul edilemez bir durumken, bu durum bugünün erkeği tarafından daha olası bir durum olarak algılanıyor.
Geçmişteki erkeğin bu yoğun sahiplenici tavrını, kadını daha çok önemsediği olarak algılamamak gerekir. Geçmiş tarih, hemen hemen tüm kültürlerde erkeğin çok eşliliğine tanıklık eder. Bu ilişki yaşama biçimi pek çok kültürde “olağan” bir durum olarak karşılanmıştır. Geçmişteki erkek poligam ilişki yaşamaya açıktır. Eğilimlidir. Sahipleniciliği, kadını daha çok önemsemesinden değil, kadını “kendinin” olarak görmesindendir. Ben merkezci kişilik yapısındandır. Bu, erkek egemen kültürün ürünü olan, içsel zorlanmalarını güç üzerinden tolere etmeye çalışan erkeğin, bağlanma biçimidir. Günümüz erkeği diye tabir ettiğimiz modern erkek, ilişkiye kolay başlıyor. Ancak, belirttiğiniz gibi iş ciddiye bindiğinde, ilişkiden kaçınıyor.
“Yedekleme” modern erkeğin bağlanma sürecinde önemli bir figür. Mevcut ilişkiyi yedek başka ilişkilerle sürdürmek, olası olumsuzluğa karşı yedek ilişkiyi ihtimal olarak kenarda tutmak, erkeğin ilişkiden kaçınmasını hızlandırıyor, kolaylaştırıyor, ilişki için çaba harcamasını engelliyor.
Erkeğin bağlanmaktan kaçınıyor olmasının nedeni, acı çekme korkusudur. Bu korku, bazı erkeklerde özgürlüğü yitirme, benliğini kaybetme korkusu olarak da kendini gösterir.
Meselenin bu kısmı; anne-çocuk ilişkilerini, insanın varolmak için ilişkiye olan bağımlılığını ve ben olmak için ilişkiden kopması zorunluluğunu temel alan teorik bir konu, hiç girmeyeyim…
Erkek acı çekmeyle ilgili korkuları yüzünden, bir ilişkiye kendini bırakmaktan kaçınır ve yedekleme eğilimini güder. Her erkek için bu söylenebilir mi? Hayır. Ancak sıklıkla görülen bir eğilim/davranış olduğunu belirtmeliyim. Mevcut ilişkisinin yedeği olmayan erkekler, kendilerini ilişkilerine daha kolay bırakılar.
2. Erkekler neden tek bir kadına bağlanmaktan kaçıyor?
Yukarıda da belirttiğim gibi, bunun nedeni erkek olmakla ilgili değil, insan olmakla ilgili. Erkek çocuğun anneden ayrıldığı dönemde yaşadığı travmaların, bunda önemli payı var.
“Tek kadın”a bağlanmak değil sorun olan, “bağlanmanın kendisi”dir. Erkeklerin bir kısmı ayrılık acısından kaçındığı için bağlanmaz. Bazıları içinse karşı cins ilişkileri kendine güven aracıdır. Bu erkekler için karşı cinsten görülen değer, beğini, talep edilme, eksik olan özgüveni giderir. Ya da bazıları hayatla ilgili kaygılarını karşı cinstern tatmin ettiği bu duygularla giderir. Bu durum, erkeği, karşı cinsin beğenisine, kabul edilmeye “bağımlı” hale getirir. Diğer kadının beğenisini kaybetmemek için, “tek” kadına bağlanmaktan kaçınır.
Karşı cins tarafından ne kadar çok istenir ve sevilirse, erkek, kendini o kadar kabul edilir ve sevilir bulur. Ne kadar sevilirse, kendini yalnızlığa, hayatın kaygı verici zorlanma durumlarına karşı o kadar güvende, korunaklı hisseder, kendine güvenir.
İlk başta flört etmekten hoşlanan bir erkekler, ilk buluşma çok güzel geçse de bir daha kadını aramayabiliyor. Bunun sebepleri ne olabilir?
Pek çok sebebi olabilir…
Erkek o görüşmede kendini yetersiz hissetmiş olabilir. İlişki devam ettiğinde karşısındakine “yetmeyeceğini” düşünebilir… Kendine güvensizliğini Kadınların ilgisiyle kapatmaya çalışan bir erkekse, bu ilgiyle örselenmiş egosunu besliyorsa, ilk görüşmede karşısındaki tarafından kabul edildiğini hissettiğinde o görüşmenin devamına karşı arzusunu kaybeder… Ya da geçmişte bırakılamamış bir sevgiliye takılmış olabilir erkek… ya da erkeğin kendisinin de farkında olmadığı, yeni tanıştığı kişiyle ilgili olumsuz bir algısı, rahatsızlığı söz konusu olabilir… Kadının onu anlamayacağını düşünüyor olabilir, kadını ben merkezci bulmuş olabilir. Düşünsel ve duygusal açıdan derin bulmayabilir… Kadının ilişkiye bağımlı olacağıyla ilgili korkuya kapılmış olabilir… vs…
Kadınlardaki hangi davranışlar erkeğe itici geliyor?
Genelleme yapmak zor.
“Evliliği öne çıkartan iletişim”, pek çok erkeği rahatsız ediyor. Kadın için önemli olanın, erkeğin kendisi değil de evlilik olduğunu düşündürtüyor bu iletişim ve erkekte değersizlik hissi yaratıyor.
Kadının iltifat beklentisi içinde olması, ilgi ihtiyacını gündeme getirmesi, bir başka sorundur. Bu davranışlar, erkeğin “içinden” geldiğinde meydana getireceği davranışlardır. Bunu bir vazife gibi erkeğe yüklemek, erkeği iter. Kadınların ilişkide sadece kendilerinin iltifat alacağıyla ilgili bir alt düşünceleri var. Erkekler de takdir görmek ister, çoğu erkek ilişkisinde bu davranışları göremez.
Yakınmak, şikayet etmek, suçlamak, yargılamak, her ilişkide olduğu gibi erkekleri de karşı cins ilişkisinden iten başkaca davranışlardır. Hiçbirimiz suçladığımızı, yargıladığımızı, yakındığımızı düşünmeyiz, bunu da parantez olarak açayım…
Tüm bunların içinde en önemli olansa, kadının, ilişkiye bağımlı olduğunu hissettirmesidir. Böyle bir durumda erkek, kadına “sorumluluk” düşüncesiyle yaklaşır. Ayrılırsa, kadının kendi başına var olamayacağını düşünür, kendini suçlu hissetmekten kaçınır. Bu düşünce erkeği ilişkiye bağlarken, duygusal olarak onu ilişkiden uzaklaştırır.
Modern erkek nasıl bir kadın istiyor?
Modern erkeğin kafası karışık…
Ne istediğini kendisi de bilmiyor. İstediği şeylerin sorumluluğu almaktan kaçınıyor. Hep yalnız kalacağından, bağlandığı bir ilişkisi olmayacağından kaygı duyan, hayıflanan bir erkek hastama
“Bağlanmak istiyor musunu?” diye sorduğumda
“Hayır” demişti.
Bu çelişki, erkeğin kafasındaki karışıklığı göstermesi açısından manidardır…
Bu karışıklığı kenarda tutarak, erkeğin beklentilerini açayım kısaca:
En önde gelen talebi, kendine güveninin, hayatla ilgili kaygılarının karşı taraftan dindirilmesidir. Erkek için para kazanamamak, mesleğini kaybetmek; varlığını devam ettirememe kaygısının dışında, bir “kişilik” meselesidir. Bu yüzden ekonomi, erkek için çok daha derin bir kaygı alanıdır. Varolmakla ilgili kaygı duymak insanidir. Ancak bu kaygı durumu, toplum tarafından istenmeyen bir durum olarak algılamak, kaygıyı sevilmeyecek bir özellik olarak algılamak erkeğin kendini bastırmasına neden olur. Bu bastırma erkeğin kendini kadına karşı kapamasına neden olurken, kadının onu anlamasını, ona yakınlaşmasını engeller. Hayatın olağan bir hali, olağan bir kaygı ha durumu, erkek için karşı cinsle ve toplumla ilişkiyi alt üst eden bir soruna dönüşür. Erkeklerin dışarıdan güçlü görünmelerine aldanmayın. En ışıltılı mesleği olanlar, ekonomik durumu çok iyi görünenler bile, “yoğun kaygı” yaşarlar. Kaygılanmayı zayıflık olarak gördükleri için, bu kaygılarını ne kendilerine itiraf edebilirler ne de başkasına.
Bu kaygıları giderecek tüm olumlu yaklaşımlar, erkeği ilişkiye bağlar. Onu, mesleki olarak, kişilik olarak, başarı olarak takdir etmek, erkeğin kaygılarını dindirir, kendini daha güçlü hissetmesini sağlar. Böyle bir desteğe, “herkes bağlanır”.
Erkeğin bir başka beklentisi, kendini bir erkek olarak “değerli” hissetmektir. Kendi cinsiyle rekabetinin uzantısı olarak, güzel bir kadın ister erkek. Başka erkekler tarafından talep edilen bir kadın ister, ancak bu kadının aynı zamanda sadece kendisine ait olduğunu bilmek ister.
Özgürlüğüyle yoğun bir sorunu var, modern erkeğin. Özgürlüğüne yapılan her baskı, onun ilişkiye ait duygularını azaltır, heyecanını yitirmesine neden olur.
Bir başka husussa, erkek, ilişkide bir kadının varlığını hissetmek ister. Her söylediğine evet diyen bir kadını istemez. Kadının, erkeğin sevgisini kazanmak ya da ilişkiyi kaybetmekten korktuğu için, kendi sınırlarını çiğnetmesi, başlangıçta kabul görse de zaman içinde erkek bundan rahatsız olmaya başlar, kadının sevgi kazanmak ya da kaybetmemek için yaptığı bu davranışları zayıflık olarak algılamaya başlar. Kendine yeten kadından da rahatsız olur erkek. Ancak bu durumdan rahatsız olsa da, içten içe bundan hoşlanır, ilgisini çeker. Karşısında birinin varlığını hisseder. Karşısındakinin varlığını hissederken, bir yandan da kendi varlığını hisseder.
Kaygı hali, erkeğin ilişkiye karşı ilgisini açık tutar. Kadının erkeğe
“benim için önemlisin, ama vazgeçilmez değilsin.” mesajını veren davranışları erkeğin ilişkiye ilgisinin diri kalmasını sağlar. Çoğu zaman bunu yapmakta zorlanıyoruz. Vazgeçilmez olmadığını hissettirmeye çalışırken, karşımızdakine kendini değersiz hissettiriyoruz. Ya da ona kendini önemli hissettireceğiz, sevdiğimizi göstereceğiz derken, vazgeçilmez olduğunu hissettiriyoruz.
Hem çalışan, özgür bir kadın isteyen erkek, kendi gibi fazla özgür, gezen, tozan bir kadın gördüğünde neden kaçmaya başlıyor?
Çünkü kendini yetersiz hissetmekten korkuyor. Bağlanıp acı çekmekten korkuyor. Böyle bir kadınla birlikte olmak, erkek için kolay değildir. Böyle bir kadınla birlikte olmak, böyle bir kadının ilgisini, sevgisini, bağlılığını kazanmış olmak, erkeğe kendini güçlü, değerli hissettirir. Kendine güvenen bir kadınla birlikte olmak, erkeğe kendini güvende de hissettirir. Bir gün desteğe ihtiyaç duyduğunda destek olacak kadar güçlü bir kadınla birlikte olduğunu hissetmenin verdiği bir güven duygusu yaşar erkek…
Ancak kendine güvenen biriyle birlikte olmanın bedeli vardır:
Böyle biri, size bağımlı değildir, bir gün duyguları bitebilir ve ilişkiden gitmek isteyebilir. Gidecek kadar kendine güveniyordur. Başkaları tarafından ilgi gören bir kadındır, bu durum erkeği tedirgin eder. Terkedilmek, aldatılmak, tercih edilmek, bırakılmak ve kendini yetersiz hissedeceği pek çok husus korku yaratır.
Daha açıkçası, erkeğin bastırdığı tüm korkuları, zayıflıkları açığa çıkartır, kendine güvenen ve özgür bir kadın…
Erkekler aldatıldıklarında, kadına güven sorunundan dolayı travma yaşamazlar, erkekte travma, aldatılmak değil “diğer kişiye” tercih edilmektir. Erkeğin kaldıramadığı yer burasıdır. Buradan bakarsanız, özgür bir kadın karşısında erkeğin ne hissedeceğini anlamanız kolaylaşır.
Her gece farklı bir kadınla olmak erkekte neleri etkilemeye başlıyor? Sonrasında ilişki kuramamasına neden oluyor mu?
Bu erkekler kişilik açısından oldukça sorunludur. Sürekli depresif, mutsuz durumdadırlar ya da süreğen bir kaygı halleri vardır. Gergindirler. Bağlanmaktan bu denli uzak durması, erkeğin psikolojik sorunları olduğunu gösterir.
Bu erkeklerin sayısında giderek artış gözleniyor. Birlikte olunan kadın sayısını kendisi için bir “değer olarak gören”, kendini değerli hissedebilmek için kadın tarafından onanmayı bekleyen, buna bağımlı olan, kadın tarafından kabul edilmeyi özgüven aracı olarak gören erkekler, kadınlardan aldıkları güçle, dışarıdan, kendine güvenen, güçlü biri gibi algılanıyorlar. Bu güçlü görüntü kadınlar tarafından talep edilmelerini sağlıyor. Oysa perdenin arkasında, kadına bağımlı, bir kişilik vardır. Gücünü, beğenisi aldığı kadınlardan almaktadır. Ne kadar çok kadınla birlikte oluyorsa, o kadar çok kadın tarafından istendiğini düşünür. Diğer erkeklerden o denli farklı ve özeldir, değerlidir. Böyle düşünür bu erkekler.
Her gece başka bir kadınla birlikte olan, erkek bir hastamın sözü geliyor aklıma:
“Onlara kendilerini çok özel hissettirecek bir gece yaşatıyorum. Çok zevk almalarını sağlıyorum”
Hastama neden böyle davrandığını sorduğumda,
“Onlarda, benim gibi biriyle bir daha birlikte olamayacakları hissini yaratmak, onlar da iz bırakmak istiyorum, sonraki tüm kişilerle birlikte olduklarında hep beni arasınlar istiyorum.” demişti.
Günümüz erkeğinin her gece başka bir kadınla birlikte olma arzusu, kısmen buraya atıf yapar.
Erkek, kendini değerli hissetmek için, kendi cinsiyle olan rekabetini kadın üzerinden yürütmeye çalışır… Bu rekabette üstün olmayı kendisi için değerlilik olarak algılar.
Bu ilişkiler kökleştikçe, erkeğin bağlanma, güven duygusu giderek zedelenir. Kadını kendisi gibi algılamaya başlar. Her gece başka bir kadınla birlikte olan bir erkek, kadına güvenebilir mi? Elbette hayır. Kadınların güvenilmez olduğunu düşünür, onlar hakkında genellemelere gider ve bağlanmakta kaçınır. Bu durum, artan bir yalnızlık, kendini güvende hissetmeme halidir ve sonu nevrozdur…
Erkekler hem ilk geceden birlikte olmanın kötü bir şey olmadığını söylüyorlar, hem de tanışmanın ilk gecesinde birlikte oldukları kadınla evlenmeyi düşünmediklerini söyleyebiliyorlar. Bunun altında ne tür sebepler yatıyor?
Bu sorunun erkeğe göre iki farklı cevabı vardır:
Ya erkek için o ilişki bağlanılacak, evlenilecek bir ilişki değildir, duyguları yoğun değildir, kadını olumsuz bir kişilik olarak görüyor, güvenmiyordur, toplumun o kadınla birlikte olduğu için kendisini yargılayacağını düşünüyordur ve yaşanan cinselliği kendisi için bir kazanç olarak gördüğü için kadını kaybetmemek için söylenen bir sözdür: “İlk geceden birlikte olmamız kötü bir şey değil” cümlesi.
Ya da aldatılmaktan duyguduğu yoğun korku nedeniyle, kadının tanışmanın ilk gecesinde yaşadığı cinsel ilişkiyi çabuk cinsellik yaşayan bir kadın olarak algılamasına, buradan da aldatmaya meyilli olduğu yorumu yapmasına neden olur. Bu korku nedeniyle onunla evlenmek istemez, ancak bir taraftan da ilk gece yaşanan cinselliği olumsuz bir durum olarak algılamaz. Sorun kendisinin korkusudur ancak farkında değildir.
Kadınlar bu zor adamlarla birlikte olabilmek için, yani düzgün bir ilişki yaşamak için ne yapabilirler?
Zor bir adamla düzgün bir ilişkiyi nasıl yaşayacaksınız? ilişki iki kişiden oluşuyor. Sizin bağlanmaya açık olmanız, bunun için sorumluluk almanız, çabalamanız yeterli değil, bir ilişkiyi yürütmek için. Karşınızdakinin de bu konuda sorumluluk alması gerekir.
Elinizdeki tek şans; sizin çabanızın karşı taraf tarafından modellenmesidir. Kalıcı bir ilişki isteyen, ancak bundan korkan biri için, sizin adım atıyor olmanız, sorumluluk almanız, o kişiyi ilişkiye bağlar.
Cinselliğin ilişki üzerindeki etkileri neler? Doğru zaman var mı?
Çok önemli bir etkisi var.
Cinsellik karşı cins ilişkilerinin belirleyici gücüdür. Bizi ilişki yaşamaya götüren, arzu uyandıran noktadır. Diğer bir taraftan, ilişkide kendimizi değerli hissetme duygusunun en fazla karşılandığı yerdir. Mesleğiniz varsa mesleğiniz üstünden, ilişkilerinizde sıfatlarınız üstünden değer görmek istersiniz. Karşı cins ilişkilerinde, kendimizi bir cins olarak, yani kadın ve erkek olarak değerli hissederiz. Değere en çok ihtiyaç hissettiğimiz yerdir, burası. Tatmin edilen sadece cinsel arzu değil, bir cinsel kimlik olarak, bir cins olarak onaylanmaktır.
Bu durum çiftlerin kendilerine güvenini artırır, kişiliklerini besler. Aynı zamanda aidiyet hissini güçlendirerek, kişileri ilişkiye bağlar.
Cinsel ilişki sırasındaki duygularınızı, aklınızdan geçenleri hatırlayın… Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. İlişki boyunca karşımızdakiyle ilgili yığınla kaygıyı neden yaşıyoruz zannediyorsunuz?
Mutlu ilişkinin sırları neler?
En önemli sırrı, mutlu ilişki arayışından vazgeçmektir. Mevcut ilişkinizi kendiniz için daha iyi hale getirmek için çabalamaktır. Çabalamaktan kastım, tükenmiş bir ilişkiyi sürdürmek değildir.
Çabalamak; kişinin kendini anlatmak için çaba harcamasıdır. Çoğu zaman ilişkimizde kendimizi anlattığımızı sanıyoruz, ancak gerçekte durum böyle değil… Ya duygularımızı saklıyoruz, korkularımızdan dolayı… Ya da çoğu zaman ne hissettiğimizi kendimiz de bilmiyoruz. Kendimizi anlatsak bile duygularımızı aktaramıyoruz. Suçlamayı, yargılamayı, kendimizi anlatmak sanıyoruz. İsteklerimizi söylerken geliştirdiğimiz “yarım dil”, anlaşılmamızı engelliyor.
Çabalamanın ikinci ayağı ise, karşımızdakini gerçek duygu ve düşünceleriyle anlamakla ilgilidir… Karşımızdakinin kendini anlatırken kullandığı sorunlu dil, suçlaması, yargılaması, kendini açıkça ifade etmemesi, onu anlamamızı zorlaştırıyor. Çelişen davranışlar kafamızı karıştırıyor, anlayamıyoruz, içinden çıkamıyoruz.
Bir ilişkiyi gerçek anlamda olgunlaştıran ya da tüketen şey; çabadır.
Ancak çaba, bağımlılıkla bir ilişkiyi sürdürmek değildir. Duygularımızın, beklentilerimizin tükendiği bir ilişkiyi, korkularımızdan dolayı sürdürmek; ilişki için çaba harcamak değil, hayatımızı ertelemektir.
Kadın ve erkeğin birbirini tanıması diyoruz, peki nasıl tanımak gerekiyor?
Bu söyleşinin en önemli sorusu bence bu. Yukarıda sorduğunuz tüm “soruların” ve kadın erkek ilişkilerinin dünyasına dair tüm “sorunların” çözümünün yattığı yer, kişilerin kendilerini ve karşı cinsi tanımasından, anlamasından geçiyor.
Hepimizin kendimizle ve karşı cinsle ilgili kökleşmiş algıları var. Kendimizi tanıdığımızı sanıyoruz. Duygularımızı bildiğimizi düşünüyoruz. Terapiye gelen danışanlarımdan sıklıkla duyduğum sözlerden biridir
“Buraya geldim, ama bana saçma geliyor, bana benim hakkımda bilmediğim ne söyleyebilirsiniz?”.
Oysa insan kamaşık bir varlık. Kaygı ve korkular algılarımızı değiştiriyor. Birine karşı bir duygu hissetmediğimizi düşünürken, yaşadığımız bir ayrılıkla yoğun duygular içine girebiliyoruz. Bir an çok yoğunken birden bu duyguları yitirebiliyoruz. Hiçbir şey hissetmediğimizi düşündüğümüz bir ilişki için yoğun acılar yaşayabiliyoruz. Daha önce hayatımızda olmamış birinin gidişi, hayatı durduracak kadar yoğun acılar yaşatabiliyor. Bütün bunlar neden oluyor, bilmiyoruz, ama yaşıyoruz. Mutsuz olduğumuz ilişkileri neden sürdürdüğümüzü bilmiyoruz.
Bu duygu ve kafa karışıklığı içinde, bir ilişkiyi nasıl yaşayacaksınız?