Erkek Ne İster?
ERKEK İÇİN NE ÖNEMLİ?
CİNSELLİK Mİ? ÖZGÜRLÜKMÜ?
Kadın ve erkek ilişkileri hakkındaki düşüncelerimi açıklamayı düşündüğümde de buna ilk itiraz eden erkek arkadaşlarım olmuştu. Çünkü; bu husustaki fikirlerim toplum dilinde pelensenk olmuş düşüncelere benzemiyor. Bayan arkadaşlarım düşüncelerimi saygıyla hatta merakla karşılarken, erkeklerin tepki göstermeleri manidar biri durum benim için. Üstelik ilk bakışta, yapılacak olan şey;
“erkekleri korumak” olarak algılanacağı halde!
Sanırım hem cinslerim bu hallerini o kadar kanıksamışlar yada toplum / onun “temel belirleyicisi” olan kadın tarafından öylesine bastırılmışlar ki, itirazla ilgili çıkacak en küçük söz bile güvenlik alanlarını sarsıyor…
Korkuyor ve pusuyoruz …
BASTIRILMIŞ ERKEKLER NE YAPAR?
Erkekler “meselelerinin” kendisiyle ilgilenmek yerine, aralarında “çelik-çomak” oynayarak bastırdığı duyguları tatmin etmeye çalışıyor.
Bizler, birbirimizin altını oyarak, savaşarak, kırarak, dökerek, küfrederek aslında kime olan öfkemizi yada neye olan arzularımızı bastırmaya çalışıyoruz.
İsviçreli Psikolog Hans GRABBER, “kadın psikolojisi” isimli kitabında bakın ne diyor:
“bir barış çağının başlaması gerekiyor artık, erkeklerin bitip tükenmek bilmeyen savaşlarından, insanın başını dinleyeceği bir çağın açılması gerekiyor. Öyle savaşlar ki, nedeni yine siz kadınlarsınız; çünkü erkekler, bencil bir sahip olma hırsıyla dolu evliliğin zincirlerine vurulmamak için kaçıp oyun masalarında, spor ve savaş alanlarında bir araya toplanıyor; her vakit düellolara kalkışmak, savaşlara tutuşmak için gizli bir dürtüyü ruhlarında yaşatıyorlar; sizi ele geçirmek, kendilerinden kaçtıkları sizi kazanmak için rakiplerini yok etmeleri gerekiyor sanki”
KADIN VE ERKEĞİN HUKUKUNU KİM BELİRLİYOR?
Erkeğin hayatındaki çıkmazları göstermesi açısından ciddi ve yalın bir tespittir Alman meslektaşımızın sözleri. Bu sözler, kadınları baştan çıkartıcı ifadeler olsa da o, neyi-neden söylediğini gayet iyi biliyor. Çünkü kadın ve erkek ilişkileri hakkında konuşanların çok büyük bir kısmı ne kadını ne de erkeği tanımaz. “Tanıyanlar” konuştuğunda da var olan “öğreti” köklerinden sallanmaya başlar.
Merak edip sormak gerek; acaba “medeni hukuk”un inşasını üstlenenlerin kaçı psikolog yada psikiyatr’dır?
Kadın ve erkeğin davranışlarını, duygularını anlamaktan “bi” haber bir hukuk, kimin derdine deva olur, hangi ilişkinin sınırlarını belirler? Kaldı ki kadın ve erkeğin kimi tercih edip nasıl yaşayacağına hukuk mu karar vermelidir?
ERKEK “CAN” ÇEKİŞİYOR!
Bundan uzun yıllar önce, resmi dayatmanın olmadığı dönemlerde “erkeğin karşı cinse yönelişi”, kadın tarafından sınırlandırılır yada sınırlandırılmaya çalışılırdı. Belki de tüm medeniyetler boyunca erkek ilk kez resmen sınırlandırılıyor, özgürlüğü hapsediliyor…
Modern hayat öncesinde, “kadın” tarafından sınırlandırılmaya çalışılan erkek için “özgürlük”, hemen ulaşılabilecek kadar yakındı. Ayaklarına prangalar “sarılı” değildi. “Özgürlüğünü” satmamıştı o zamanlar…
Erkek; kendi kurduğu düzende, “özgürlüğünü” kaybederek can veriyor…
Peki tüm bunlar ne için?
Erkek ne aldı ki özgürlüğünden vazgeçti?
Cinsellik mi? Yoksa güvenlik gereksinmeleri mi? Yoksa ne?
“Özgürlük” kadar önemli olan neydi ki erkek, silikliğe, duygu duvarlarının arasına hapsedilmeye razı oldu?
O dönemlerde en önemli sorunu, cinsellikti erkeğin, bugünse özgürlüğü!
Cinselliğin bastırıldığı bir toplumda o “özgür” bırakılmıştı, şimdi cinselliği “serbest bırakılmış toplumda” esareti yaşıyor…
Bu hal, erkeğin terapistlerin kapısını aşındıracağı günlerin habercisidir.