Dostum Yanım Acıyor!
Her şey kötüye gidiyor.
Konuşmaya ne çok ihtiyacım var bir bilsen.
Zihnim bulanık, düşüncelerim sancı içinde, duygularım alabora olmuş, nereye demirleyeceğimi bilmez haldeyim.
Kötüyüm yani.
Ama sen yoksun.
Konuşmak istiyorum her zaman olduğu gibi ama o kadar uzaksın ki!
Neden konuşamadığımı anladım sonra, neden seni kendime bu denli uzak hissettiğimi!
Seni unutmuşum ben!
Dostluğumuza ihanet etmişim.
Senin bana ihtiyaç duyduğun zamanlarda; yoğunum, yorgunum mazeretlerine sığınmışım hep.
Senden önemliymiş toplantılarım, arkadaşlarım, siyaset tartışmalarındaki ego tatminlerim…
Önemli biri olma telaşında yitirmişim ben seni!
Dernek, vakıf, kulüp, köşe yazarlığı, kitaplar, iş, para-pul, derken unutmuşum ben seni…
Dostluğumuza nasıl ihanet ettiğimi şimdi, yani güçsüz kaldığım ve sana ihtiyaç hissettiğim şu an fark ediyorum…
Ben önemli bir adamım ya!
Memleket kurtaracağım,
Bu şehrin bana ihtiyacı var edalarındayım ya…
Ben olmazsam bu şehrin dertlerini kim savunur, başkanına, bürokratına, vatandaşına kim akıl verir!
Oysa kendine bile yetmekten aciz olduğumu görmezken!
Daha fazla sevileyim,
Özel olayım, beni görsünler ve kabul etsinler telaşında yitirmişim ben seni…
Şimdi,
Her şey kötü gidiyor.
Kendime güvenimi yitirdiğim bir andayım.
Güçsüzüm.
Her şeyle ilgili kaygılarım çok fazla arttı.
Sana ihtiyacım var ve sen yoksun!
Dost’un ne demek olduğunu şimdi anlıyorum, ne yazık!
Ben, hiç kimsenin karşısında ağlayamam, hiç kimsenin karşısında korkularımı paylaşamam, kaygılarımı benden başka kimse bilmez…
Zaten bilseler de, inanmazlar…
Çünkü herkes güçlü yanımı tanımıştır benim.
Kimse, aslında en basit kararlarda bile ne kadar zorlandığımı, sabahlara kadar uyuyamadığımı, işimdeki en küçük tersliğin bile beni nasıl tedirgin ettiğini bilmez…
Duysalar da, inanmaz yada anlamazlar.
Reddedilme korkusuyla hiçbir kadına bağlanamadığımı, kimseye açmadım ben.
Hayattan korktuğumu, hiç de göründüğüm gibi güçlü olmadığımı, bir anneden şefkat bekler gibi sevilmeyi istediğimi, kimseye söylemedim…
Sevip, bağlanıp, sonra da bırakılıp terk edilme korkularımı da sadece senin kulaklarına fısıldadım…
Ölüm korkumu sana anlattım hep.
Bana ihtiyacın olduğu dönemlerde, egolarımın derdine düşmüşken, çektiğin sıkıntıyı görmedim.
Göremedim çünkü gözlerimi hırs bürümüştü!
Ve şimdi yalnızım,
Güçsüzüm,
Hayattan korkuyorum.
Her şey kötü gidiyor ve sen yoksun…
Senden başka hiç kimseye gösteremem yaralarımı,
Kimse anlamaz sızılarımı…
Beni zayıf görürlerse inciteceklerinden, istemeyeceklerinden korkarım…
Zayıf ve güçsüz birini kim ister ki yanında.
Ama sen öylemi!
Seni bencilliklerimin kuyusuna atmışım ben.
Ve bu yüzden suçluyum!
Suçlu olduğum için arayamıyorum seni…
Sen yaralarını bensiz sardın…
Şimdi utanıyorum senden,
Senin kadar güçlü olmadığım için kendimden nefret ederken…
Şu an benim çektiğim sıkıntının çok daha fazlasını yaşadın değil mi, ben elimi kolumu sallaya sallaya caka satarken!
Suçluyum.
Bu yüzden arayamıyorum seni.
Anladım dost kim.
Hiç kimse yokken sen vardın.
Sen, en zayıf yönlerimi bilendin.
Yanında ağlayabildiğimdin.
Korkularımı, kaygılarımı paylaşabildiğimdin.
Şimdi kötüyüm ve sen yoksun!
Dostum,
Yanım!