CENNETTE BAĞ SORUNU 1
CENNETTE “BAĞ” SORUNU
Sabah 9.
Babamla fındık topluyoruz.
Bir süredir içimde tartıştığım konuyu açtım.. Sever böyle sorgulamaları, ama bir yere kadar.. Bir yere kadar sevdiğini kabul etmez ama!
Cennette mutluluk sorunsalını
“Sen cennete ben cehenneme gittiğimde, sen o cennette mutlu olabilir misin?”
sorusuyla dile getirdim.
Soru babamla benim ilişkime,
baba oğul ilişkisine,
ebeveyn çocuk ilişkisine indirgenemez.
Genel anlamda kişiler arasındaki “bağın” insan üzerindeki gücüyle ilgili bu mesele.
Eşi cehennemdeyken kişi cennette mutlu olabilir mi?
Annesi cehennemde olan bir çocuk, çocuğu cehennemde olan bir anne,
cennette mutlu olabilir mi?
Kardeşin cehennemdeyken,
sen cennette mutlu olabilir misin?
Sorunun cevabı ortada;
Olamaz, olunamaz, olamazsın.
Cenneti sonsuz mutlu olacağımız yer olarak algılıyorsak eğer,
kişiler yakınları cehennemdeyken cennette mutlu olamazlar.
***
Babam o bilindik cevaplardan birini verdi önce
“Allah cennete giden kişiyi mutlu etmek için, cehennemi hak eden yakınını affedip cennetine koyar, cenneti hak eden kulunu mutlu edebilir.”
Itiraz ettim.
Allah’ın bunu yapamayacağını söyledim.
Allah adil olmak “zorundadır”.
Adaletsiz bir Tanrı düşünemeyiz.
Allah’ın adil olmak zorunda olması, bu duygusal cevabı reddeder.
Babam bir süre sonra bu konuda verilen ikinci cevabı dile getirdi
“Allah’ın cennete giden kişiye cehenneme giden yakınının acısını hissettirmeyebileceğini” söyledi.
Buna da itiraz ettim.
Allah “adil” ve “iyi” olmak zorundadır.
Kulunu kandıramaz, ona yalan söyleyemez ve onu ona başka bir gerçeklik yansıtarak (kul bunu bilse de bilmese de farketmez; birini aldatıyorsanız onun bunu bilmemesi yaptığınızı değiştirmez) manüple edemez.
Bu itirazla birlikte Allah’ın sonsuz gücüne dayanılarak verilen bu ikinci duygusal açıklama da boşa düşmüş oldu.
Konuşma ilerledikçe babamın gerildiğini hissettim.
Her cevabına bir kulp bulunca,
“Sorgulama bir yere kadar, bir yerden sonra bazı şeyleri Allah’a bırakmak gerek, bizim bilemeyeceğimiz şeyler var, iman da bunun içindir zaten.” dedi.
Bu cümle bana
“Konuyu burada kapatalım” olarak yansıdı, öyle yaptım.
***
Yakın zamanda izlediğim Sam Worthington’un başrolunu oynadığı “BARAKA” adlı film de bu soruya gönderme yapıyor.
Hıristiyan bir adamın küçük kızının tecavüze uğrayıp öldürülmesini bir din sorgulamasına dönüştürüyor film.
Tanrı böyle bir şeye nasıl izin verir?
Böyle bir adamın yaşamasına nasıl izin verir?
Filmi izlemenizi tavsiye ederim.
Tanrı-insan arasındaki ilişkiyi uzak doğu mistisizmine bağlayan bir hava hissettiriryor.
Aslında cennetin ve cehennemin olmadığını demeye kadar varıyor filmin mesajı.
Herkes Tanrının çocuğudur,
Tanrı hepimizi seviyor,
Tecavüze uğrayıp öldürülen kız çocuğu da Tanrının çocuğudur,
onu öldüren sapık katil de…
“Çocuklarının birini diğerine tercih edebilir misin?” diye sorgulatarak, insanların kendi aralarındaki bağla ilgili sorunsalı,
bir üst boyutta tanrı-insan arasındaki bağla açıklamaya çalışıyor.
İnsan-insan bağını reddetmese de bunu bir üst bağla açıklamaya çalışıyor.
Bunu andıran örnekler Kuran’da kıyamet ve sonrasıyla ilgili ayetlerde de var.
Bu ayetlere dayanarak bazı kelamcılar insanların birbirine hisettiği “bağ”ın o gün sona ereceğini dile getiriyorlar.
O gün annenin çocuğundan, çocuğun babasından kaçacağı gün…
Ölüm sonrası hayatta insanlar arasındaki bağ sona erecek.
Orada her insan sadece bir birey olacak.
Anne, baba, evlat, eş, kardeş olmayacak.
Tek “bağ” Allah ve insan arasındaki ilişki olacak diyorlar…
Bu açıklama,
Allah’ı tartışma konusu yapmadan “bağ ve cennet” sorunsalını açıklıyor.
Ancak bu cevabın da iki sorunu var;
Birincisi,
Ölüm sonrasında ortadan kalkacağı söylenen insanlar arasındaki “bağ” din ve dindarlar tarafından bu dünya için onaylanıyor ve kişilerin bu bağa uygun davranması isteniyor.
Bu çelişki yaratıyor.. Madem aslında gerçekte bu bağ yok,
neden bu dünyada “varmış” gibi yaşayalım,
bundan,
bu bağdan sorumlu olalım?
İkinci sorunsa eğer ölüm sonrası hayatta anne, baba, eş, çocuk olunmayacaksa, bu ilişkiler, bu bağ olmayacaksa;
insan “nasıl” mutlu olacak?
Bizim mutluluk algımız, ilişkilerimize dayanır.
Hepimizin mutluluk tasvirinde güzel bir ev, göl, orman, ırmak, kaliteli araçlar, refah içinde bir yaşam olsa da bunlar insanı mutlu etmiyor.
O evin içinde olmasını hayal ettiğimiz kişi ya da kişiler olmadan,
nesneler bizi mutlu etmiyor.
“Öteki” olmadan insan duygusu mutluluk anlamında “eksik” kalıyor.
Bu eksiklik mutsuzluğun temelidir.
Sahip olmak istediğiniz şeylere sahip olduğunuz da hissedeceğinizi düşündüğünüz o duygunun çok kısa sürdüğünü ve bir süre sonra yine mutsuz olduğunuzu tecrübe etmişsinizdir siz de hayatınızda.
Bu bize cennetin nesne yanının insanı mutlu etmek için yeterli olmayacağını gösteriyor.
İnsan mutlu olabilmek için “bağ” kurmaya ihtiyaç duyar.
Bu noktada birbiriyle çelişik iki “soru” problemi kilitler;
Ölüm sonrası hayatta;
Bağ olmayacaksa insan cennette nasıl mutlu olur?
Bağ olacaksa, yakını mutsuzken insan cennette nasıl mutlu olur?
***
Görünen o ki bağ/bağlanma sorunumuz sadece bu hayatta değil ölüm sonrasında da peşimizi bırakmayacak.