BOŞLUK KORKUSU
Boşluk hissini, işinizi, anne babanızı kaybettiğinizde, uzun bir ilişkiden çıktığınızda ya da boşandığınızda yoğun şekilde yaşarsınız.
Boşluğa düşmüşsünüz hissi!..
Ayaklarınız yerden kesilmiş, o güne kadar hissettiğiniz yer çekimi artık ruhunuza işlemez olmuştur.
Bu hissin yarattığı çaresizlik düşüncesi ise
“Ne yapacağım ben şimdi”dir.
Sanki o güne kadar yapıp ettiğiniz her şeyi bırakmışsınız gibi hissedersiniz, aslında o durum dışındaki herşeyi yapıp ediyor olmanıza ragmen.
Ancak kaybettiğiniz o şey yoktur ya yapıp ettiğiniz her şey boşluğa asılıdır.
“Kendimi boşlukta hissediyorum” diyerek anlatmaya çalışırsınız kendinizi.
Ve eğer çevrenizdekiler bu tecrübeye sahip değilse (ki hepimiz bu duygunun seline kapılırız, lakin bir çoğumuz ondan kaçar) yüzünüze anlamsız şekilde bakıp,
o duygudan kurtulacağınızı düşündükleri bir takım önerilerde bulunurlar,
içten içe söylediklerinin saçma olduğunu ve bir işinize yaramayacağını bildikleri halde…
***
“Ben ne yapacağım şimdi!”
Acı verici bir duygu olmamasına ragmen, bu hissi hissetmekten rahatsız olursunuz.
Ne inancınız ne diğer ilişkileriniz ne işiniz gücünüz yapıp ettikleriniz bu duygudan kurtulmanızı sağlayamaz.
Üstelik kaybettiğinizin “şey” sizinleyken de yokluğunda ortaya çıkan boşluğu kapatıyormuş gibi de hissetmezsiniz.
O “şey” diğer şeyler gibi hayatınızda bir “şey”dir, varlığı ya da yokluğu hissedilen bir “şey” değildir.
“Boşluğa düşecek bir durum yok, 80 yaşında kaybettiğin annenin senin hayatına bir etkisi yok zaten, hissettiğin boşluğun bir gerçekiği yok, her şey kaldığı yerden devam ediyor” deseniz de kendinize,
hissettiğiniz duygu değişmez.
Bu duygudan kurtulmak için çareler arar, yapıp edecek başka “şey”ler bularak onu ortadan kaldırmaya çalışırsınız.
Bazımız bunu hiç hissetmeden örter üstünü.
Büyük kısmımızsa hissettikten kısa bir süre sonra nasıl yaptığını bilmeden kurtulur ondan.
Ne yaptığının, neden yaptığının farkında olmadan, yapar.
Boşluk kapatılır.
Kapatamazsanız ve bu duyguya tolerasyonunuz yoksa
ölüm isteği belirir içinizde ve ölüm,
çekmecenizdeki silah kadar yakın oluverir size.
***
Hep bir şeyler yapıp etmeye alışmış/alıştırılmış varlıklarız biz.
Bir şey yapmamaktan rahatsız oluruz.
İlginç olan;
Bir yandan bir şeyler yapıp etmeye ihtiyaç hissederken,
diğer yandan bundan rahatsızlık duymamızdır.
Açayım…
Zaman’ı öğrendiğimiz andan itibaren, onunla ilgili kaygı yaşarız.
Bazen hızlı akmasından bazense yavaş akmasından.
Yaşımız ilerledikçe en belirgin olan, zamanın hızıyla ilgili hissettiğimiz endişedir.
Annemin hayıflanarak söylediği “Geçiyor günler” cümlesiyle yansıttığı gibi.
Bu kaygıyı temellendiren, zamanın öğrenilmesiyle ortaya çıkan “kişisel ömür” düşüncesidir.
Öleceğimizi düşündüğümüz tarihe yaklaştıkça zamanın akmasından rahatsızlık duyar, o akışı, eskiden hissettiğimize göre daha hızlı akıyor algılarız.
Gerçekte hızlı ya da yavaş akan bir şey yoktur ve herşey olageldiği gibi olagelmektedir,
Ancak, geçen her an bizi sonumuza sürüklediği için, “şey”lerin olagelmesini istemeyiz.
Kaygı yükseldikçe geçip giden günlerden aldığımız keyfi azaltır,
yaşadığımız anı hissetmemizi,
an’da olmamızı zorlaştırır.
Kaygı kendi savunmasını geliştirir.
Hayatın ilerleyen yaşlarına doğru düşlerimizde hayatı yavaşalatacağımız anların hayalini kurarız.
Kimimiz emekli olmayı düşler.
Kimimiz ege sahillerinde sakin bir kasabada yaşamanın hayalini kurar.
Kimimiz bir bahçenin içine hapsedip kendini, toprakla uğraşmayı düşler.
Hayatımızı hızlandırdığını düşündüğümüz şeylerden kurtularak,
onu yavaşlatacağımızı düşünürüz.
Kimimizse bu hızla birlikte ortaya çıkan “yaşamı hissedememe” duygusundan kurtulmak için bu planları yapar.
Kimimizse bu hızı üreten sürekli bir şeyler yapıp etme durumunun yarattığı stresten kurtulmak için yapar.
Tüm bunlar insanda “boşluğa düşme arzusu” yaratır.
Biz onu boşluğa düşme isteği olarak değil,
bizi yoran, kaygılandıran şeylerden kurtulma, yaşamı yavaşlatma isteği olarak algılarız.
Fişi çekme ihtiyacı..
İşte çelişki olarak ifade ettiğim şey budur;
Insan, rahatsızlık duyduğu “yoğunluğa” bağımlıdır.
Onun hem varlığından rahatsız olur, hem de yokluğundan.
Bu nedenledir ki insanın evlilik düşüncesine en çok yaklaştığı an, boşandığı andır.
Bir yandan hayatı yavaşlatmak isterken, diğer yandan bundan kaçınmak.
Boşluğa asılmayı isterken, diğer yandan bundan büyük bir korku duymak..
***
Boşluk, bir yoksunluk halidir…
Dolmuş gibi hissetmeniz, kaçıyor olmanın gözünüze çektiği perdedendir.
Bakın içinize, onu orada görürsünüz, çirkin gözleriyle size bakıyordur!..
***
Tavsiyem;
kendinizi sık sık boşluğa düşürün,
size iyi gelecektir…
Iyi pazarlar…