BOŞANMANIN KRİTERİ NE OLMALI?
Bu yazının konusu boşanma süreçleri ve işlemleriyle ilgili 2 ayrı öneriyi içeriyor.
İlk önerim boşanma işlemlerinin mahkemelerden alınıp belediyelere verilmesiyle ilgili,
Diğer önerimse, boşanmanın tek kriterinin 1 yıllık “ayrı” ikametgah zorunluluğu olması, bunun dışındaki hiçbir kriterin boşanma gerekçesi sayılmaması.
Şimdi bu önerilerimin nedenlerini açayım…
***
İlk olarak;
Aile mahkemelerindeki boşanma davaları mahkemelerin başa çıkacağı sınırları çoktan aşmış durumda.
Pandemiyle birlikte boşanma süreçleri iyice uzamış durumda ve süreç kişiler için bıktırıcı bir noktaya varmış durumda.
Meselenin ne denli zorlayıcı olduğunu bazı istatistikler üstünden aktarmaya çalışayım:
Son birkaç yılın ortalamasını alırsak, her yıl aile mahkemelerine 250 civarında boşanma dava dosyası açılıyor.
Bu dosyaların yarıya yakını 120-125 bin civarında dava anlaşmalı olarak sonuçlanıyor, geri kalan davalar çekişmeli devam ediyor ve karara bağlanıyor.
Türkiye’de yaklaşık 7800 hakim var, bu sayının yaklaşık yüzde 7-8 ‘i aile hakimi.
Yani 650 civarında bir hakim, her yıl açılan 250 bin davayı karara bağlamak zorunda.
Bu da hakim başına her yıl için yaklaşık 4000 dosya demek.
Bunun yarısı anlaşmalı bile olsa bu sayının ne denli yoğun ve karşılanamaz bir sayı olduğu ortada.
Bu yoğunluktan çıkan adalet kişileri tatmin eder mi?
Daha önemli soru;
boşanma neden adaletin konusu?
İkinci husus;
Boşanmanın hangi durumlarda mümkün olduğu ya da olması gerektiği hususu bizim gibi batı ülkelerinde de tartışılan bir konu.
Gerçi oralarda daha oturmuş bir düzen var artık, ancak yine de çift arasında anlaşmazlık çıktığında, çözümlenmesi gereken belirsiz/muğlak bir tablo ortaya çıkıyor.
Soru şu oluyor bu tablo içinde;
Çiftler hangi durumda ya da hangi davranışla karşılaştığında boşanma hakkına sahip olmalı?
Daha önce pek çok kez ifade ettiğim gibi
“Evlilik birliğinin temelinden sarsılması” gerekçesinin altına sıralanan ve anlaşmalı ya da çekişmeli şekilde gerçekleşen boşanma davalarının yüzde 97’sini oluşturan;
Şiddetli geçimsizlik, aldatma, yalan, ekonomik istismar ve ilişkinin kendisine ait başkaca sorunlar, boşanma gerekçesi olamaz.
Yani kişinin aldatılması, bu hususta mağdur olması onun boşanma hakkını elde etmesine neden olmamalı.
Aldatma dışında yalan, şiddet, ebeveyn sorunları, ekonomik istismar, cinsel sorunlar ve ilişkilere ait başkaca sorunlar da boşanma nedeni “görülmemelidir”.
Bu sorunlar ilişki sorunlarıdır, çatışma alanlarıdır, bu sorunların boşanma kriterine dönüşmesi çiftlerin boşanmayı aralarındaki kavganın, rekabetin bir parçası haline getirmelerine neden olur, oluyor.
Bu durumda boşanmanın bizzat kendisi çiftin kavga nedeni, hesaplaşma alanı, meydan okuma zemini haline geliyor.
“Çekişmeli boşanma” denilen olgu tam da budur.
Çekişmeli boşanmaların büyük bir çoğunluğunda kişiler hak aramazlar, karşısındakine meydan okur, cezalandırır, hesap sorar, pişman etmeye çalışırlar.
Çekişmeli boşanma, bir hak arama çabası değil, kavga zeminidir.
Buradan yola çıkarak anlaşmalı boşanmaların gerçek bir ayrılık/boşanma olduğu, sürecin rasyonel işlediği zannedilmesin.
Bir süre ayrı evlerde yaşamadan/yaşayamadan, bu kararı göze alamadan, henüz aynı evi paylaşma durumunda ortaya çıkan anlaşmalı boşanmada duygusal motivasyon, duygu yitimi, tükenmiş beklenti değildir;
Acıdan, belirsizlikten kaçınma, başka birine karşı hissedilen yoğun arzu, ayrılmayı isteyenin karşısında ezik, ilişkiyi sürmeye çalışan zayıf biri gibi görünmeme çabasıdır.
***
Tüm bu tabloya sebep olan, boşanmaların mahkeme salonlarında, bir hakim nezaretinde, bir avukat savunusunda, haklının haksızın arandığı bir zeminde sağlanmasıdır.
Devlet,
bir evlilikte kimin haklı kimin haksız olduğunu, söz konusu evliliğin sürmesi mi yoksa bitmesi mi gerektiğini belirleme hakkına sahip olmamalı,
ebeveyn rolünden çıkmalıdır.
Mevcut uygulamada görülen devletin “evli çifti bir arada tutma” çabası, itici bir görüntü oluşturuyor.
Bu uygulama kişilerde hem boşanmaya hem de bilinçaltında evliliğe karşı direnç oluşturuyor.
Çiftleri birbirine kanunla bağlayamazsınız.
Çiftleri birbirine kanunla sadık kılamazsınız.
Çiftleri birbirine kanunla saygılı davranmaya zorlayamazsınız.
Bu konular kişilerarası ilişkilerin, özelde ise söz konusu evliliğin ilişki meselesidir, hukukun değil.
Kişiler söz konusu davranışların bir hak sorunu olduğunu düşünüyorlarsa, boşanmadan ayrı olarak hak aramalı, bu sorunlar boşanma gerekçesi gösterilmemeli, gösterilse de kabul edilmemelidir.
İşte bu nedenle, boşanma davaları çatışmayı sertleştirip, derinleştiriyor.
Süreç kişiler tarafından kişiselleştiriliyor, boşanma süreci bir meydan okuma arenasına dönüşüyor.
Bu haliyle kişilerin olası çözülecek sorunlarının çözümünün önünde de kalıcı bir engel yaratıyor.
Kişilerin anlaşmalı boşanma durumunda bile avukata ihtiyaç duyması, mahkeme safahatından duyulan endişe, boşanmanın gerçek bir ayrılık kararından çok duygusal manüplasyonla yapıldığını gösterir.
***
“Evlilik kaygısı” giderek genelleşmiş bir soruna dönüşüyor.
Evlilik ortalama yaşı 27 ‘yi geçti.
Bu rakamın yükselmiş olması iyi bir şey gibi görünebilir.
Ancak bu yükselme,
kişilerin bilinçlenmesinden mi yoksa evlenmenin giderek fobik bir alana dönüşmesinden mi kaynaklanıyor, tartışılır.
4 yıl önce 605 bin olan bir yıl içindeki evlilik sayısı, nüfus artmasına rağmen geçen yıl 480 bine geriledi.
Mesleki olarak da artık sıkça tecrübe ettiğim husus oldu, kişilerin evlenmeye dair kaygı yaşayıp, evlilikten kaçınması.
Kuşkusuz “evlilik korkusu” evlenmenin kendisine ait olmaktan çok, boşanmayla ilgilidir.
Kişiler boşanmaktan korktukları için evlilikten kaçınır, korkar oldular.
İşte bu korkuyu tetikleyen ana nedenlerden biri, boşanmanın mahkemede gerçekleştiriliyor olmasıdır.
Boşanmaların mahkemede gerçekleştiriliyor olması, kişilerde, başlı başına fobik anxiety yaratacak güce sahip.
***
Boşanmaların tıpkı evlilikler gibi belediyelerde gerçekleşmesi, pek çok sorunun çözümünü sağlayacak bir adım olur.
Böylece,
hem mahkemelerdeki iş yükünü, hem boşanma süreçlerinin meydana getireceği yıpranmayı azaltacak, hem de kişilerin evlilikle ilgili korku yaşayıp kaçınma davranışı geliştirmesinin engellenmesine katkı sağlanır.
Her yıl yaklaşık 125 bin çocuk boşanma süreçlerinin konusu oluyor.
Mahkemeler boşanmayla değil, boşanma dışında evliliğin diğer anlaşmazlık konularıyla,
nafaka, mal paylaşımı, çocukların görüş zamanı, talep edilecek tazminat gibi meselelerle uğraşmalıdır.
Öneri şudur:
Boşanmalar belediyelerde oluşturulacak ilgili birimler tarafından gerçekleştirilsin.
Nafaka, velayet, çocuklarla paylaşılacak zamanın tespiti gibi hususlar, yine belediyelerde oluşturulacak ilgili uzman kadrosu tarafından belirlensin.
Mal paylaşımı, tazminat gibi hususlar kişilerin kendi aralarında çözülsün, çözülemiyorsa dava konusu edinsin, mahkemeye taşınsın.
Boşanma kriteri; evlilik içinde gerçekleşen hiçbir olumsuz davranış gösterilemesin,
Boşanmanın tek kriteri olsun;
Çift boşanma düşüncesiyle evlerini ayırıp, ayrı evlerde 1 yıl ikamet ettiğinde, bir yıl sonrasında ayrı yaşandığı belgelendiğinde iki tarafın boşanmayı kabul etmesiyle otomatik olarak boşansın.
Hatta (bence) taraflardan birinin isteyip diğerinin boşanmak istememesi durumunda bile, boşanma nedeniyle ayrılınmış, ayrı bir ikamette geçirilen 1 yıl, tek başına boşanma gerekçesi sayılsın.
1 yıl ayrı ikamet zorunluluğu dışında hiçbir kriter, boşanma için gerekçe sayılmasın.
***
Kuşkusuz ayrı evlerde 1 yıl yaşayıp boşanmayı beklemek, kişiler için rahatsız edicidir.
İstenildiği an boşanılamayacak olması, 1 yıl gibi uzunca sayılacak bir zamana bağlı kalmak, kısıtlanmışlıkyaratsa da bu durum sonraki süreçte çiftin pek çok sorunu çok daha kolay çözmesini sağlayacaktır.
Yukarıda sıraladığım öneriler Kanada’da uygulanıyor, önerdiğim kadar radikal olmamakla birlikte.
Uygulayan başka ülkeler de var uygulama farklılığıyla.
Ancak dünyanın büyük kısmı halen, evliliği belediyelerde boşanmayı mahkemelerde gerçekleştiriyor!
İlginç!
Dramatik olansa bunun neden böyle olduğunun sorgulanmaması, doğal bir durummuş gibi algılanması…
***
Bu önerinin kabulünün ne denli zor olduğunu tahmin edebiliyorum.
Boşanmanın belediyelere aktarılması, aile birliğine kutsal bir rol atfedenlerin kendilerini tehdit altında hissetmesine neden olur.
Mahkemenin soğuk yüzünün baskısı ortadan kalkarsa, evliliğin ağırlığının kalmayacağı, herkesin kafasına estiğinde boşanacağı (ne demekse!), boşanmaların hızla artacağı, evliliklerin azalacağı kaygısına kapılırlar.
Ancak yukarıda belirttiğim nedenlerle, mevcut durum bizzat bu kaygı verici durumu zaten yaratıyor.
Boşanma süreçlerinin zorluğu ve korkutuculuğu, kişilerin evlilik konusunda giderek daha kaygılı, çekimser olmasına zaten neden oluyor.
Diğer zorluk ise boşanma davalarının büyük bir ekonomik sektör oluşturmasıdır.
Her yıl açılan yaklaşık 250 bin davanın hem mahkeme masraflarını hem de avukatlara ödenen bedeli düşünün.
Bu sebepler nedeniyle boşanma süreçlerinde bir değişiklik pek mümkün değilse de,
bu yazının meseleye başka bir açıdan bakılmasını sağlanmasını,
zihin açmasını umuyorum…
Umarım öyle olmuştur.