O ve BEN
Meryem için…
YILLAR ÖNCE…
O akşam grup terapide, grup üyelerinden birinden hoşlandığımı söylediğimde, bunun bana sıkıntı doğuracağını düşünmüştüm,
ama ondan bir tepki göreceğim aklıma gelmezdi.
Mesleğimden nefret ettiğim bir gece yaşattı bana!
Hatta bırakmayı düşündüm!
Akşam dokuz sularında grup bitip herkes evine dağıldığında, ortalık sakindi.
Üyelerden biri paylamış olmalı, konuşmamı öğrenmiş.
Çok sürmedi, mesajlar peşi sıra gelmeye başladı!
Küfür, hakaret ne istersen vardı.
Ayrıca umut verip yarı yolda bırakmakla suçlanıyordum.
Madem başkasından hoşlanıyordum, ona neden iyi davranmış, neden umut vermiştim!
Mesajlara sinirleniyordum, ama cevap versem daha da tahrik olacak, daha da üstüme gelecekti, biliyordum.
Bu yüzden susup, sabırla bitmesini bekledim hakaret yağmurunun.
Öyle olmadı tabi!
Mesajlara cevap alamadıkça, kendini öldürmekle tehdit etmeye başladı.
Daha önce bunun beni nasıl kaygılandırdığını grup terapilerde anlatmıştım.
Endişeye kapıldım!
Bunun bir tehdit olduğunu, gerçekleştirmeyeceğini düşünsem de, kaygıdan kendimi alamadım.
Ona üzülmeyi bir kenara bırakmıştım.
Kendimi düşünüyordum.
Kendine zarar verse kime ne anlatırdım!
Bir defasında bir danışanım seans sırasında krize girmiş,üçüncü kattaki ofisimin penceresinden atmaya kalkmıştı kendini,
son anda tutup çekmiştim!
Bir hafta kendime gelememiştim!
Hafta boyunca “ya tutamasaydım ve atlasaydı, ne yapardım” diye düşünüp, yığınla korku fantezileri kurmuştum.
Şimdi yine aynı şeyin başıma gelmesiyle endişe içinde hiç uyumadan geçirdim geceyi.
Ertesi gün sekreterimi arayıp, randevu almıştı.
Randevu aldığını görmüş olmak kaygımı dindirdi.
Tehdit edilmiştim, korku dolu gece yanıma kar kalmıştı!
Seansa geldiğinde ise mesajlarda gördüğüm hakaretleri kulaklarımla da duydum.
Mesleki yeterliliğimden kişiliğime kadar onca hakaret!
Oysa beni mesleki olarak yere göğe sığdıramaz, benden önce gittiği uzmanları benimle seanslarında hep eleştirir, suçlardı.
Ben çok özel, çok yetenekliydim onun gözünde.
Bir anda beni de onlar gibi gökyüzünden yere, yerin dibine indirdi.
Şaşırmasam da onun mesleki olarak bana yaptığı iltifatlar, beni diğer terapistlerle kıyaslayıp, yüceltmesi özel hissettirir, gururumu okşardı.
Kepçeyle vermiş, şimdi sapıyla gözümü çıkarıyordu!
Seans sırasında
“sen de annem gibisin” diye başladı cümleye.
“O da kız kardeşimi hep çok sevdi, benden nefret etti!”
ve sonraki tüm dakikalar, annesine öfkesine kusarak geçirdi.
O gün çok daha iyi anladım, annesiyle bitmek tükenmek bilmeyen kavgasının ne olduğunu…
Benim açımdan trajik olan, bir sonraki seansta hakkımda söylediği övgü dolu konuşmalardan etkilenmiş olmamdı..
bir hafta on gün önce yaşadıklarımı unutmuş, yine gururlanmış olmamdı…
***
O “borderline”dı.
Önceki yazımda bahsettiğim “sınır kişilikler” ise bu vaka’dan derece düşüktür.
Sevilmediğini düşündüğünde bu derece çılgınca tepki göstermezler, ancak yine de öfkeleri dışarı yansır.
Bir günü bir gününe tutmamak,
Bir gün mutlu diğer gün depressif,,
Ağlarken gülen, gülerken ağlayan,
karşıt tepkileri gün içinde yaşayabilen duygu durumundan bahsediyoruz, sınır kişiliklerden bahsederken…
Bu nedenle “sınır kişilikler” oldukça yaygın bir ağ içerir…
not: olay, gerçek bir öyküden esinlenilmiş bir kurgudur…