“Birini sürekli düşünmek” Obsesyon mudur?
Danışanımla konuşuyoruz…
Arkadaşı ona evliliği çok istiyor olmasıyla ilgili
“evlilik sen de obsesyon olmuş” eleştirisinde bulunmuş.
Canı sıkılmış.
İlişkisinin yolunda gitmiyor olmasının nedeninin “evliliği çok istiyor” olmasında olduğunu düşünüp, ayrılıkla ilgili kendini suçlamaya başlamış.
“Bende evlilik obsesyonu mu var?” dedi.
***
Birini düşünmek ya da birinin yerine koyduğumuz “şey”i düşünmek,
zihnimizin rutin işidir demiştim bir önceki yazımda.
Ancak “birini sürekli düşünmek” hem çevre tarafından hem kişinin kendisi tarafından yargılanan bir eylemdir.
Anormal, hastalıklı bir durum gibi algılanır.
Bu konudaki en bilindik yargılama ise eylemin obsesyon, kişinin obsesif olmasıdır.
Yani “takıntılı” olmak…
Kişinin hissettiği duygu göz ardı edilip yapılır bu tanımlamalar;
arzu duymuşsun, kaygı duymuşsun, aşık olmuşsun bunlar önemsenmez, bu kadar çok düşünüyorsan bu bir anormalidir!
Bu yargılama yardım edememenin çaresizliği ya da kişinin sorununu çözememesinin yarattığı çaresizliğin ötekileştirilmesidir.
Sorun olan kendisi değil, kendisine bulaşmış bir hastalıktır.
Hasta ilan edilmeye razı olur kişi,
Yeter ki bitsin zihnini kemiren o düşünceler…
***
Peki birini sürekli düşünmek obsesif olmak mıdır ya da eylemin kendisi obsesyon mudur?
Bu soruya cevap aramak için önce obsesyon hakkında birkaç detay aktarayım…
Obsesyonun ne olduğu hakkında pek çok kişinin bir fikri var.
DSM (Amerikan psikiyatri birliği tanı el kitabı) de obsesyon,
kişilerin rahatsız olup zihinlerinden çıkarmaya çalıştıkları ancak bunu yapamadıkları takıntılı/zorlantılı düşünceler olarak tanımlanır.
Hepimiz zaman zaman bu takıntılı/zorlantılı düşüncelere maruz kalsak da onları obsesyon olarak tanılayan şey,
kişinin gündelik yaşantısını bozmasıdır.
Yani hem kişinin kaçınmak isteyip kaçınamadığı düşünceler olacak, hem de rutin hayatı bozacak yoğunlukta olmalıdır.
Obsesif düşünceler belli başlı davranış kalıplarıyla tanımlanır:
Dinle ilgili ve cinsellikle ilgili rahatsız edici düşünceler kendini suçluluk hissiyle gösterir.
Temizlik, kontrol, bulaşma, dokunmayla ilgili rahatsız edici düşüncelerse kaygı yaratır.
Simetri, sayma, biriktirme-saklama, batıl itikatlar anxiety temelli olup, arkası yine kaygıdır.
Özetle obsesif düşünceler:
ya suçluluk duygusu ya da kaygı yaratır.
Kişilerin bu duygulara tolerasyonu düşükse duyguyu hisseder hissetmez reddederler, panikleyip kaçınmak isterler.
Bu açıdan bakıldığında obsesyon,
hissedilen kaygının/suçluluğun reddidir.
Reddetme kaçınmayı ortaya çıkartır.
Kaçınmaksa bataklık misali kişinin daha fazla bu düşüncelere maruz kalmasına neden olur.
Kaçınma;
ya zihinde düşünceleri uzaklaştırma çabasıyla ya da duyguyu ortadan kaldıracak bir davranışla yapılır.
“Birini sürekli düşünme”nin obsesyon olup olmadığı hakkında hüküm vermek için bakacağımız yer;
Düşüncenin zorlantılı olup olmadığı (irade dışı olup rahatsız edici olması) ve bu rahatsız edici düşüncelerle mücadelenin gündelik rutini bozmasıdır.
Bu açıdan bakınca “birini sürekli düşünmenin” obsesyonu andırması boş değildir.
Birini sürekli düşünmek de zorlantılı ve gündelik rutini bozucu içeriğe sahiptir.
“Birini düşünmeye eşlik eden kaygı, suçluluk hisleri yaşayan kişilerin rahatsız olduğu ve kurtulma çabası içinde olduğu,
ancak aşık olanların bundan rahatsızlık duymadığı” söylenebilir.
Ancak bu düşünce yanıltıcı olabilir.
Çünkü,
obsesif düşüncelere sahip herkes bu düşüncelerden rahatsız olmaz!
Ancak onların rahatsız olmamaları obsesif tanısını almalarına engel değildir.
Suçluluk hissi yaratan obsesyonu olan kişiler yaşadıklarını hastalık olarak görme eğilimindeyken,
kaygı yaratan obsesyonları yaşayan kişiler sıklıkla yaşadıkları obsesyonu hastalık olarak görmezler.
Temizlik, kontrol, bulaşma, dokunma gibi takıntılara sahip bireylerin büyük kısmı düşüncesinin sorunlu olduğunu kabul etmez,
pek çoğu çevresindekilerinin düşüncelerinin anormal olduğunu düşünür.
Bu nedenle aşıkken kişinin sürekli düşünme durumundan rahatsız olmaması obsesyon kriteri açısından delil değildir.. Kişinin yaşadığı sorunu hastalık olarak görüp/görmemesi tanı kriteri değildir.
Özetle, birini sürekli düşünmek, tanı kriterleri açısından obsesif bir davranıştır.
Peki,
ICD ve DSM tanı kriterlerini dikkate alıp, “birini sürekli düşünmenin” bir obsesyon/hastalık olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu soruya “evet” demek o kadar kolay değil.
Kolay olmamasının nedeni kriterlere uygunsuzluk değil.
Zorluk;
“Birini sürekli düşünme”yi tanıladığınızda tanılanmayanların sayısının tanılananlardan çok daha az olacakolmasıyla ilgilidir.
Böyle bir durum ruh sağlığı konusunda normal nedir tartışmasını açar!
***
Tartışmayı tanı kriterlerinin dışına alıp, içsel sürece göz atalım.
“Eğer bu bir hastalıksa tedavi hedefi nedir?”
Psikotorop ya da psikoterapi ile hedeflenen;
düşünmeyi yavaşlatmak mı yoksa ona eşlik eden duyguyu mu bastırmak mıdır?
Ne demek istediğimi kişisel bir öyküyle açayım;
- eşime aşıktım.
2006 yazında ilişkide ciddi bir sorun ortaya çıktı.
Yoğun bir ayrılık kaygısı yaşadım ve ardından 15 gün hiç uyumadım.
Uykusuzluk tüm dengemi bozmuştu, çalışamaz hale gelmiştim.
Hiçbir şeye odaklanamıyor ve randevularımı sürekli erteliyordum.
İki haftanın ardından ilişki yeniden toparlandı, eve döndüm, uyumak istedim ama yine uyuyamadım!
Büyük bir telaşa kapıldım.
“Uyuyamayacağım, çalışamayacağım, işimi kaybedeceğim ve değersiz birisi olacağım” düşünceleriyle atakgeçirdim.
Ben o zaman da birini düşünüyordum, bugün de birini düşünüyorum.. ancak birini düşünmek bugün o günkü gibi duygular hissettirmiyor,
sadece zihinsel bir gerilim yaratıyor.
Düşünceler bugün halen devam ediyorsa,
o gün tedavi edilen neydi;
düşüncelerim mi duygularım mı?
Obsesyonda da tedavi edilen nedir;
düşünceler mi duygular mı?
Görüşmek üzere…