BİRİNE “DEĞER VERMENİN” KRİTERİ NEDİR?
Değer;
bir şeyin karşılığı.. bir şeyin önemini, gerekliliğini belirleyen ölçü.
Değer vermek;
Bir şeyin/şeye hak ettiğini vermek.. insanın kendine, somut ve soyut olaylara, davranışlara yüklediği önem.
***
“Türü” ne olursa olsun, ilişkilerde duygularımızı ifade etmek için sık kullandığımız kavramlardan biridir “değer” sözcüğü.
Sık kullandığımız bir kavram olsa da farklı anlamlarda kullanıyoruz.
Bazen karşı tarafın kişi için önemini, bazen o kişiye hissedilen duygunun yoğunluğunu, bazen de o kişi için harcanan çabayı ifade etmek için kullanıyoruz.
İki tarafın değer kelimesine yüklediği “anlam farkı” ve aynı zamanda kişilerin farklı cümleler içinde değer kelimesini “farklı anlamlarda” kullanması değerlilik/değersizlik tartışmasını beraberinde getiriyor.
***
İstisnasız herkes, türü ne olursa olsun bağ kurduğu ilişkide “çatışma yaşadığında” ya da bir ayrılık sürecine girdiğinde, verdiği değerle ilgili “hayal kırıklığı” yaşar.
Bunu iki tarafın birden hissediyor olması ilginçtir.
Ve aynı zamanda bu, durumun ne kadar karmaşık olduğunu gösterir.
Hayal kırıklığı kişide;
Ya karşısındakinin kendisine onun ona verdiği kadar değer vermediğini düşünmenin suçlamasıdır,
Ya da ona karşı en az onun kadar değer verdiğini düşünmenin savunusu, bunun görülmemesinin sitemidir.
Bu yazıda ise ben, değer kelimesini “önem” üzerinden, değer vermeyi de “önemin gösterilme biçimi” üzerinden tartışıp, değer vermenin standart bir davranışı olup olmadığını tartışacağım.
***
Kişiler ilişkilerde neleri “değer vermek” olarak görüyor?
Bazı kişiler için “o” ilişkiyi yaşıyor olmak, “o” kişiyi tercih etmiş olmak, o kişiye verilen değeri gösterir.
Bazı erkekler ev işi yapmayı eşine verilen değerin bir ölçüsü kabul eder.
Bazı kadınlar evin faturalarını ödemeyi,
Bazı kadınlar banka kartlarını eşlerine vermeyi, bazı erkekler eşinin maaşından talepte bulunmamayı verilen değerin göstergesi olarak kabul eder.
Bazı kadınlar ve erkekler istemedikleri halde eşlerinin aileleriyle görüşmeyi eşlerine verdikleri değerin bir ölçüsü olarak görüler.
Bazısı kendisi istemediği halde çocuk yapmayı, bazısı ise istediği halde yapmamayı verilen değerin bir ölçüsü olarak görür.
Bazısı ilişki için para harcamayı, bazısı ise o ilişkide geçirdiği zamanı ilişki için bir değer olarak görür.
Bazısı eşinin ailesiyle yaşamayı, bazısı işini, şehrini, evini değiştirmeyi değer göstergesi olarak görür.
Bazısı karşısındakinin öfkesine sabretmeyi, çatışmamayı, bazısı karşısındakinin silikliğine, pasifliğine, zayıflığına katlanmayı verdiği değerin bir ölçüsü olarak görür.
Bazısı ise daha iyisini hak ettiği halde bu ilişkiyi sürdürüyor olmayı,
Bazısı ayrılıp daha mutlu olacağı bir hayatı tercih etmemeyi ilişkisine verdiği değerin bir ölçüsü olarak görür.
Yine bazısı ise değeri bir başkasına hissetmediği bir duyguyu hissetmeyi, bir başkasına sergilemediği davranışları sergilemeyi, tüm bunlar nedeniyle onu diğerlerinden özel bulmayı verilen değerin ölçüsü olarak görür.
Bu yorumlamaların hepsinde kişiler karşısındakine, o kişiyi önemsedikleri için “kendilerinden ona verdiklerini” düşünürler.
Bu algılamalarda iki şey öne çıkar;
İlki, bu düşüncelerde olanlar bu düşüncelerini ilişkiye açıkça yansıtmaktan kaçınırlar. Yarım ağız ifade etseler de bu düşüncelerinin arkasında durmazlar. Bu sözleri duyan karşısındaki kişiler ise çoğu zaman, bu cümleleri karşısındakinin bencilliğine ya da saçmalamasına verip, üstünde durmamaya çalışırlar.
Diğer husussa, sıklıkla kişilerin kendisi için değer verme davranışı olan davranışları karşısındaki için bir değer ifadesi olarak görmemeleridir. Yapılmasını değer göstergesi olarak görmeyip, kayıtsız davranırken, yapılmamasını değersizlik olarak görürler. Bu paradoks, meselenin değerin dışında başka bir referansının olduğunu, kişilerin bilinçli ya da bilinçsiz “değer” kelimesinin arkasına saklandığını gösterir.
***
Kişiler karşısındakine değeri 2 farklı yolla gösterdiklerini düşünüyorlar.
a-Durumsal farklılıkların meydana getirdiği zorlanmalar
b-Karşıdakine konfor sağlamak için harcanan çaba.
Durumsal farklılıkların yarattığı zorlanma
Ekonomik güç farklılığı, karşıdakinin beklenilen ekonomik refahı sağlayacak güçte olmaması, taraflardan birinin bekar diğerinin boşanmış olması, birinin çocuğunun olup diğerinin olmaması, etnik farklılıklar (birinin kürt diğerinin türk olması gibi), dini/mezhebi farklılıklar (birinin alevi diğerinin sünni olması gibi), yaş farkı, eğitim farkı, sosyal statü farkı, yaşam biçimi farklılığı gibi “aile ve çevre tarafından kişinin onaylanma kaygısı” yaşadığı durumlar ve aynı zamanda kişilerin kendi hayat konforlarından fedakarlıkta bulunduklarını düşündükleri sosyal farklılıklar bu başlık altına sıralanabilir. Bu farklılıklara, iki taraf arasındaki arzu farkını da eklemek gerek.
Kişi tüm bu farklılıklara rağmen, o kişiyi seçmiş olmak, o ilişkiyi sürdürüyor olmayı o ilişkiye verdiği değerin göstergesi olarak görür. Karşıdakinin de bunu böyle görmesini ve bu değerin karşılığını vermesini beklerler. Bu kişiler için karşılık, çoğu zaman ilişkinin duygusal ve psikolojik yükünün diğer taraf tarafından yüklenilmesidir.
“O kişinin seçilmiş olmasını, o ilişkinin sürdürülüyor olmasını” bir değer olarak görme hakkını ise karşı tarafa tanımazlar. Çoğu zaman karşıdakinin bundan minnet duymasını beklerler.
“İlişkiyi yaşıyor olmayı” kendisi için bir değer ölçüsü olarak görmek, genelde bir savunu yaklaşımıdır. Karşı taraftan gelen değersizlik suçlamasına karşı savunma ya da karşı taraftan beklenen davranışların sergilenmesi için bir gerekçe olarak dile getirilir; temelde “kanıtlama ihtiyacına dönük” bir dildir.
Böyle düşünenlerin ilişkiye dair kaygıları, sorunları vardır. Kişi “bir şey hissetmememe rağmen seninle birlikteyim” iç düşüncesini kendi içinde değerin bir ifadesi olarak görürken, bunu sesli şekilde dışa vurmuyor olması verilen değerle ilgili bir başka paradoks oluşturur. Kişi değer veriyorsa eğer, bunu dillendirmekten neden kaçınır?
Durumsal farklılıkların yarattığı zorlanmayı değer olarak görenlerin, “kişilerarası ilişkileri” genel olarak bağımlı düzeyindedir. Aileyle, çevreyle, toplumla ilişkilerinde onaylanma ihtiyacı yüksek, kişilik olarak dış referanslıdırlar. Bu nedenle her seçim bu kişiler için onaylanma ihtiyacı nedeniyle stres yüküdür. Ancak bu kişiler yaşadığı stresi özelleştirir ve sanki sadece seçtiği bu kişi için yaşıyormuş gibi düşünürler. Sanki başka bir seçim yapsalar bu kaygıyı yaşamayacaklarını, zorlanmayacaklarını düşünürler. Bu nedenle bu seçimi bir değer olarak görürler ve karşısındakinin de bunu böyle görmesini beklerler, doğal olarak bu beklenti verilen bu değerin karşılığının beklenmesine neden olur. Ancak bu yanıltıcı bir bakış açısıdır. Bu kişiler kimi seçerse seçsin zorlanacaklardır. Dış referanslı oldukları için de genelde tercihleri toplum onaylanma konusunda daha derin sorun yaşayacakları kişiler olacaktır. Yani söz konusu tercih onlar için iradi bir seçim değil, zorunluluktur.
Daha temelde gerçek şudur; ilişkiler sorumluluk gerektirir. Hayatınıza kimi alırsanız alın, kimi seçerseniz seçin bunun meydana getireceği bir sorumluluk olacaktır. Hem ilişkinin onayıyla ilgili zorlanmalar hem de o ilişkinin yürümesinde meydana gelecek olumsuzluklarla ilgili sorumluluklar söz konusudur. Bu sorumluluklar zorlanmaları da beraberinde getirir. Seçilen kişiyle ilgili zorlanmalar karşı tarafa verilen değer nedeniyle değil, her bireyin kişisel olarak yüklenmesi gereken sorumluluklar nedeniyledir. Bu kişi kimi seçerse seçsin mevcut zorlanmayı yine yaşayacaktır. Zorlanmanın biçimi, nedeni değişecek ancak zorlanma değişmeyecektir.
Sözün bundan sonraki kısmı kişisel olarak benim “öznelliğimi” barındırıyor…
Tüm bu gerekçeler nedeniyle “durumsal farklılıklar” ilişkiye verilen değerin kriteri olamaz; durumsal farklılıkları kabullenmede meydana gelen zorlanmalar değil, bu stresi yaşayan kişinin karşısındakinin bu zorlanmaya “saygı duyması, destek vermesi” bir değer göstergesi olur.
Son söz…
“Değer verici davranışlar” olarak kategorize edeceğim karşıdakine konfor sağlama çabası hususunda tartışma, 2 farklı alanda ortaya çıkar;
- Sorumlulukla değer verici davranış arasındaki fark ve ilişki
- Beklenti ve değer verici davranış arasındaki ilişki.
Sonraki yazımda buradan devam edeceğim…